Latif Şimşek arkadaşı Tayfun Talipoğlu'nu yazdı...
Latif Şimşek yıllarca omu omuza muhabirlik yaptığı Tayfun Talipoğlu'nun gazeteciliğini, Gezi'den sonra değişen tavrını ve son konuşmalarını anlattı...
Beyaz TV'de Dinamit programını yazıp yöneten Latif Şimşek eski arkadaşı Tayfun Talipoğlu'nu anlattı...
Talipoğlu için "Yıllarca omuz omuza muhabirlik yaptık. Kah Doğu`nun karlı yollarında, kah güneyin kıvrık, nem kokan koylarında, haber peşinde koştuk" diyen Latif Şimşek, yazısını da şöyle noktaladı:
"Tayfun da, hiç ortak yönümüz olmadığı halde arkadaşımdı. Özellikle, 17-25 Aralık`tan sonra saflarımız farklıydı. O içinde gezi ruhunu barındıran duygularını yeniden uyandırmıştı, ben hayat boyu yanında durduğum değerlere sahip çıkmayı sürdürmüştüm."
TAYFUN TALİPOĞLU'NU NASIL BİLİRDİNİZ?
Tayfun Talipoğlu`nu o kısık
sesiyle okuduğu şiirlerden hatırlarsınız.
Duygusal ses tonu bizleri romantizmin, sevecenliğin doruklarına çıkarırdı.
Ölüm haberini alınca, içim
burkuldu, boynum büküldü…
Elli Beş yaşına, inişli çıkışlı,
koca bir ömür sığdırdı.
Yıllarca omuz omuza muhabirlik
yaptık. Kah Doğu`nun karlı yollarında, kah güneyin kıvrık, nem
kokan koylarında, haber peşinde koştuk.
Televizyon programlarına “Yol hikayeleri” yle farklı bir soluk getirdi. Yaşını sorduğu çocuklardan en çok “Sekiz yaşındayım” diyenini sevdik.
Anadolu`nun hüzünlü hikayelerini
en iyi o anlattı. Çoban ateşlerinde, Yörük çadırlarında sevdik
O`nu. Bürgülü kadınları en güzel O konuşturdu, tırpan sallayan
köylünün alın terini, üretmenin sevincini hep O`nun kamerasından,
O`nun mikrofonundan yeniden yaşadık. Unuttuğumuz köy odaları, bağ
bozumları, “imece” kelimesinin anlamı yeniden şekillendi Tayfun
Talipoğlu`nun yorumlarında. Adı Tayfun`du ama nedense köylüler O`na
hep “Talip Abi” derdi. Soyadı daha akılda kalıcıydı galiba. Arada
bir beni de çevirip, “Geçen yıl Talip Abi bizim köydeydi”, “Talip
Abi buraya uğradı” diyenler olurdu.
Küçük kızım, Sena Almıla, Ankara`da bir özel okulda burslu
okuyordu. 2009 ya da 2010`du. Okul yöneticileri beni arayıp,
mezuniyet gecesine, Tayfun Talipoğlu`nu çağırmamı rica ettiler.
Aradım, hiç ikilemedi. Tunus Caddesi`ndeki ofisinden gidip kendi
arabamla aldım. O akşam ilkokulu bitirmeye hazırlanan çocuklara en
çok sevgiden bahsetti. Kardeşlikten, arkadaşlıktan, vefadan söz
etti. Buğulu sesiyle şiirler okudu.
Tayfun`la siyasi yelpazemiz
farklıydı. O daha çok, rüzgarların sol yanağını okşamasından
hoşlanırdı, ben sağdan esenlerden haz ederdim. Aslında Tayfun
hiçbir zaman radikal solcu olmadı. Solculuğu,
Laik-Demokrat-Kemalist çizgideydi. Siyasal`daki öğrencilik
yıllarını ayrı tutarsak, Solcu`dan çok katı bir “Atatürkçü” olarak
tanımlamak daha doğru olur Tayfun Talipoğlu`nu.
Bir dönem, Ak Parti`den Çankaya
Belediye Başkan Adayı olması bile gündeme gelmişti. Ama ne olduysa
bu adaylık gerçekleşmedi. Hatta bu teklifte bulunanın, Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek olduğunu biliyorum. Ben de
yanındaydım. Melih Bey, telefonda Tayfun ile konuştu. “Çankaya için
Başkan adaylığı önerdim, kabul etmiyor, dedi. Tayfun, “Ben sizden
aday olsam beni düdüğe koyup üflerler. Hem de size zarar veririm.
Benim yaşantımı biliyorsunuz” demiş. Ak Parti yöneticilerinin büyük
çoğunluğunun da Tayfun`la dostluğu-arkadaşlığı vardı. Refah Partisi
döneminde de Tayfun, Milli Görüş`e düşmanlık yapmadı
hiç.
Ak Parti`ye bir dönem çok sıcak
baktığını biliyorum. 2008`de TRT`de Bam Teli Programı`nı yapmaya
başlaması da ancak bu iyi ilişki ile izah edilebilir. Yanlış
hatırlamıyorsam aynı yıllarda TRT`de bir de yarışma programı
sunmaya başladı.
Tayfun, 2008 yılında verdiği bir
roportajda, ”AK Parti'yle aynı paralelde düşünen bir insanım. Çünkü
AK Parti Türkiye'de dışlanan, ötekileştirilmek istenen, mağdur
edilmek istenen kesimlerin partisidir” diyordu. Yani resmen Ak
Parti`li olduğunu söylüyordu.
Sonra birden bire her şey
değişiverdi. Tayfun, Ak Parti`ye karşı katı muhalefete başladı.
Peki neydi Tayfun`u böyle değiştiren? Tayfun`un çalıştığı yıllar,
daha sonra FETÖ`cü olmakla suçlanan ve kimilerinin de tutuklandığı
yöneticilerin TRT`de muktedir olduğu dönemdi. FETÖ`cüler Tayfun`a
da kanca atmışlardı anlaşılan. Tayfun TRT`den sonraki dönemini,
“aslıma döndüm” diye izah ediyordu.
Berkin Elvan`ın ölümünden sonra
çekilen, “Sokağa Çıkın Hayatı Durdurun” klibinde yer aldığını
görünce, “Nasıl olur? Tayfun bunu nasıl yapar” diye saçımı başımı
yolduğumu hatırlıyorum. Ama yapmıştı. Hele hele, İzmir`de, “Şehit
Selim Kiraz için de bir klip çekilse oynar mısınız?” sorusuna,
“Hayır” yanıtını verdiğinde, “Sen bu değilsin Tayfun” dediğimi
hatırlıyorum.
Son görüşmemiz, sanırım 5-6 ay önce telefonla gerçekleşti. O beni aradı ve ortak dostumuz olan bir gazeteci arkadaşla ilgili, “Benim hakkımda ileri geri konuştuğunu söylediler. Senin kulağına gelen bir şey var mı?” diye sordu.
Kulağıma bir şey gelmemişti.
“Dedikodulara aldırma iyi çocuktur. Senin aleyhinde konuşacağını
sanmıyorum” dedim. Ama kızgındı ve sakinleşemiyordu. “Niye
kendisine sormuyorsun?” dedim. “Soracağım soracağım” diyerek
kapattı telefonu.
Tayfun Talipoğlu`nun hikayesi
ilginçtir. Gazetecilik mesleğinde, gazetecilikle ilgili
üniversitelerde okumadığı halde, gazeteci olanların sayısı bir
hayli fazladır. Ama piyanist şantörlükten gazeteciliğe geçen belki
de tek isimdir Tayfun. Aslında Siyasal Bilgiler Fakültesi gibi baba
bir okuldan mezundur. 1983`te bitirdi. Kaymakamlık sınavlarına
girdi ama “Solcu” diye kaymakam yapılmadığını söylerdi hep. O da
müzisyenliği seçmişti. Pavyonlarda çalıştığını açık açık söylerdi.
Sonra Milliyet`te muhabirliğe başladı. Bizim tanışmamız da o
dönemdir. Yanılmıyorsam, 1987 ya da 88`di. Sonrasını biliyorsunuz.
Birçok gazetede televizyonda çalıştı. Konserler verdi,
konferanslarda konuştu.
Ne olduysa, Tayfun Talipoğlu,
merkez medyadan koptuktan sonra oldu.
TRT`de 2008`de Bam Teli`ni ve
“Nasılsınız” adında bir yarışma programı sunmaya başladı demiştim
ya… 2010`a kadar bu programları sürdürdü. Sonra, CHP`liler
Meclis`te Tayfun`un TRT`den fahiş miktarlarda para aldığını öne
sürerek, soru önergesi verdiler. TRT Genel Müdürü, o dönem
Tayfun`un 100 bin lira maaş aldığını açıkladı ki, bu rakam bayağı
yüksekti. Tayfun sonra kızdı ve istifa etti. Ama ilişkilerini
bozmadı. Ne TRT ile ne de iktidarla. İlginçtir ki, 2015
seçimlerinde kendisi hakkında soru önergesi veren CHP`den gitti
milletvekili adayı oldu. (Aydın`da 5. Sıraya koydular
seçilemedi)
Hatta 2014 yılı sonlarıydı sanırım. Aile Bakanlığı`nda, bir daire
başkanının odasında Tayfun ile karşılaştım. Kendi şirketlerinden
biri adına, bakanlığa bir proje teklifi verdiğini öğrendim. Yani
2014`e kadar Tayfun, Aile Bakanlığı`na bir proje teklifi verecek
kadar iktidarla iyi ilişkiler içindeydi. O proje ne ile ilgiliydi,
kabul edildi mi edilmedi mi bilmiyorum.
Gezi olayları ile birlikte
Tayfun`un iktidara karşı sert muhalefetiyle tanıştık. Tayfun Gezi
eylemcilerine destek veriyor, tvitler atıyor, hükümete meydan
okuyanlar arasında yer alıyordu. Ondan sonra da zaten safını belli
etti ve Ak Parti`nin amansız karşıtlarıyla dost oldu. Halk Tv`de
yaptığı programlarda artık hedefinde Erdoğan ve Ak Parti vardı.
Sonra İzmir`e yerleştiğini biliyorum. Ya da hem Ankara`da hem de
İzmir`de evi vardı.
internet sitelerine düşen son dakikalardan öğrendim öldüğünü. Telefon elimde kalakaldı. Ekranda o hep bilindik fotoğraflarından biri…
Benden bir yaş büyüktü. Elli beş
yaşında çekip gitmişti işte. O gecenin (20 Mart`ı 21 Mart`a
bağlayan gece) son gecesi olduğunu tabii ki bilmiyordu. “Bilseydi
ne yapardı?” diye düşündüm. Hiçbir şey gelmedi aklıma. Sonra, “Ben
bilsem bu gece son gecem, ne yapardım?” diye geçirdim içimden. Yine
aklıma bir şey gelmedi. Bir geceye ne sığdırabilirdi ki bir insan?
Bir ömre sığdıramadığın şeyleri bir geceye, birkaç saate sığdırmak
mümkün müydü? Oysa yaşadığımız her günü, geceyi, sonmuş gibi
düşünmek belki çözüm olabilirdi… Bir gün de bin yıl da yaşasak
sonunda Hakk`a yürüyeceğimizin farkında olmak mutlu edebilirdi
ancak bir insanı.
Tayfun da, hiç ortak yönümüz olmadığı halde arkadaşımdı. Özellikle, 17-25 Aralık`tan sonra saflarımız farklıydı. O içinde gezi ruhunu barındıran duygularını yeniden uyandırmıştı, ben hayat boyu yanında durduğum değerlere sahip çıkmayı sürdürmüştüm. Allah Rahmet eylesin.