"Köşem Ali Bulaç'a sonuna kadar açık, yeter ki yazsın"
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, FETÖ'den cezaevinde olan Ali Bulaç için "Köşem Ali Bulaç'a sonuna kadar açık, yeter ki yazsın" dedi.
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Ali Bulaç'ın
cezaevinden Mehmet Bekaroğlu'na söyledikleri üzerine bir yazı
yazdı.
Ali Bulaç'ın sözlerinden sonra Gülen'in videosu yayınlanmış orada
Ahmet Taşgetiren'i hedef alan konuşması görülmüştü. Salih Tuna bu
konuya da değinerek Ali Bulaç için köşesinin açık olduğunu ifade
etti.
Salih Tuna, Fethullah Gülen'in “Ali Bulaç, içeriye girmiş, SS’lerden bir tanesi gitmiş ona demiş ki: 'Yahu ne diye buraya geldin girdin, sen de o göbekli adam gibi böyle deseydin, bunlara sövseydin hiç buraya girmeyecektin. Bak adam ne güzel gül gibi, oradan alıyordu 1000 buradan alıyor. 10 bin böyle gül gibi yaşıyor işte'" ifadesiyle ilgili olarak "Demek ki, Türk polisi FETÖ'cü olmayınca SS olmuş oluyor? SS ha? Ali Bulaç, Fetullah'a bu şekilde meze olacağını hesap etmemiştir herhalde" dedi. Tuna, Bundan daha acı ne olabilir? Ali Bulaç yazmasını dilediğim metinde bu 'acı olaya' da isyanını dile getirsin. Köşem sonuna kadar açıktır ona. Yeter ki yazsın" ifadesini kullandı.
Salih Tuna'nın "Ali Bulaç’ın gözlerine kim kum attı?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
George - Picot bir defasında, “Araplara büyük devlet
vadetmek gözlerine kum atmaktır” demişti.
İşgalciler “işbirlikçilerine” her dönemde vaatlerde bulunurlar.
Gözlerine kum yiyenler dün Osmanlı'ya karşı ayaklanmışlardı
şimdi de Türkiye'ye lagaluga ediyorlar.
Mesela…
İran'ın gözlerine fena halde kum kaçmış anlaşılan.
BM Güvenlik Konseyi'nin kendi aleyhlerine yaptırımlar öngören karar
tasarısına Brezilya ile birlikte “hayır” oyu
kullanan Türkiye'yle el ele vereceklerine, “Büyük
Şeytan” Amerika'yla yürümeyi maharet sanıyorlar.
Konjonktürü kendileri için avantajlı görüp en zor günlerinde
kendilerini arkalayan Türkiye'nin endişelerini görmezlikten
geliyorlar.
İran'a, işgalcilerin hedeflerinin tüm bölge olduğunu, konjonktüre
uygun hareket etmekle hiçbir yere varamayacaklarını, nihayetinde
işgalcilerin sırayı kendilerine de getireceğini kim anlatacak?
ABD'yi “Büyük Şeytan” tesmiye eden İmam
Humeyni'leri artık yok.
Konjonktürden pay kapmak yerine zehir içmeyi tercih
edebilecek Beheşti'leri, Mutahhari'leri, Muhammed Ali
Recai'leri, Ali Şeriati'leri de şehid edildi.
Koskoca İran Ruhani'lere, Laricani'lere mi kaldı?
Hepsini anladım, hafızalarına ne oldu peki?
İran Çengeli Hareketi'nde Teşkilat-ı Mahsusa'nın işgalcilere
karşı kendilerine nasıl yardım ettiğini hadi unuttular diyelim.
Sayın Erdoğan'ın nükleer enerji ve ambargo konusunda İran'ı nasıl
arkaladığını da mı unuttular?
Her şeyi unutsalar Sad-i Sirazi'nin şu mısralarını unutmuş
olamazlar: “Kim düşman okuna açar omzunu / Kim gururdan sarhoş,
biliriz bunu / Çok dönekler gördük, unutmuşlardır / İyi günde kötü
günün dostunu…”
Zannetmeyin ki sadece devletlerin, devletçiklerin,
kavimlerin, örgütlerin gözüne kum atarlar.
Kimi zaman şahıslara da bu muameleyi reva
görürler.
Ali Bulaç da bunlardan mıdır, bilmem. Benim bildiğim,
akıl almaz bir körlüğe duçar olduğudur.
Halbuki, 17 – 25 Arlık 2013'ün
“yolsuzluk susturuculu” darbe girişimi olduğunu daha o vakit
görmüştü.
Hatta, Dumanlı Ekrem'in Zaman gazetesinde,
“İsrail'e karşı çıkarsanız bunlar başınıza gelir” yollu reel
politik yazılar döşenmişti.
Bu da, takdir edersiniz ki, FETÖ'nün kimlerin taşeronu
olduğuna işaret etmekti.
Sonra ne oldu nasıl olduysa, artık gözlerine kim kum
attıysa, MİT TIR'larından, Türkiye'yi uluslararası toplum
nezdinde “terörist ülke” gösterme ihanetine kadar kör
oldu.
Körlükten de öte, tutuklu yargılandığı için değinmek
istemediğim çok sevimsiz yazılar dercederek, adeta herkesi
körlüğe davet etti.
İfadesinde, “15 Temmuz'da gözlerim açıldı” demeye getirdi ama
onca şehid verdikten sonra neye yarar bilmem ki?!
Her şeye rağmen tutuklanmasına üzüldüm. Hele ters kelepçe
vurularak götürülmesine içim cızz etti.
Lakin, onca insanı katleden o darbenin psikolojik zeminine
(istemeyerek de olsa) harç katanların arasında yer aldığı aklıma
gelince yüreğim soğudu.
Yine de tutuksuz yargılanmasını çok isterim. (Oldukça kritik
sağlık sorunları olduğunu biliyorum.)
Tefsir ve meal müellifidir.
Bir neslin yetişmesinde, tee 12 Eylül 1980
öncesi Düşünce Dergisi'nden “Çağdaş Kavramlar ve Düzenler”
eserine kadar emek sahibidir.
FETÖ'cü haysiyetsiz cellatların katlettikleri
arasında, Ali Bulaç'ın yetişmesinde emek verdikleri de
kuvvetle muhtemel vardır.
Ahirette o şehitlerin yüzlerine nasıl bakacak? Hele o
şehitlerin yetim ve öksüzlerinin!
Dört duvar arasında bunları muhakkak düşünüyordur.
Hayır, o kahpe darbenin “liderine” ve “cemaatine” verdiği
destek için pişmanlık duyması yetmez.
Kafasını iki eli arasına alıp ben nasıl bu hale düştüm, bunca
insan nelere nasıl inandırılarak bu zillete duçar oldu diye
adamakıllı düşünüp deklarasyon çapında bir risale
yayımlasın.
Pensilvanya'daki “Baş Bel'am'ın” insanları nasıl bir “din”
anlayışıyla mankurtlaştırdığını dile
getirsin.
Darbe girişimine yönelik İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı'nın kabul edilen iddianamesinde yer aldığı üzre,
yüksek rütbeli FETÖ'cü bir subayın ağlayarak, “Artık sorulara cevap
vermek istemiyorum. Hayatım mahvoldu. (Fethullah) Gülen'in bu
ifadeleri duymasından korkuyorum. Beddua etmesiyle ahiret hayatımın
da mahvolma ihtimali var…” diyecek hale nasıl ve neden düştüğünü
anlatsın.
Öyle bir deklarasyon kaleme alsın ki, elden ele gönülden
gönüle dolaşsın; “beyin yamyamı” Fetullah'ın tasallutundan hâlâ
kurtulamayan zavallıları kurtarsın.
En azından gayreti bu olsun, tevfik elbette
Allah'tandır.
Yazık ki yazık, bu saatten sonra Ali Bulaç'ın gayreti her
daim bu olacağına, o tutmuş, CHP Milletvekili Bekaroğlu'na
politik mavra için malzeme vermekten öteye geçememiş.
Efendim, polisin teki ona gelip demiş ki, Star gazetesi
yazarı Ahmet Taşgetiren gibi “The Cemaat'e” tavır
koymadığın için bu yaşta buralarda sürünüyorsun, daha çok
sürüneceksin…
Fetullah durur mu; mal bulmuş mağribi gibi bu sözlerin
üzerine atlamış. Ali Bulaç'a rüşvet-i kelam etmeyi ihmal
etmediği konuşmasında, “Göbekli adam” dediği Taşgetiren'e
saydırmakla kalmamış bir de tekfir etmiş.
Star yazarı da narin bir zat- muhterem olduğu için
felaket incinmiş.
Bence yanlış inciniyor.
“Taşgetiren çok iyi Müslümandır, adamın önde gidenidir,
muttakidir” deseydi asıl o zaman incinmesi gerekirdi.
O değil de, Fetullah'ın, “Ali Bulaç içeriye girmiş,
SS'lerden bir tanesi gitmiş ona demiş ki…” şeklindeki ifadesi
oldukça manidar.
Demek ki, Türk polisi FETÖ'cü
olmayınca SS olmuş oluyor?
SS ha?!
Görüyor musunuz “Baş Bel'am” kimlere kuyruk
sallıyor!
Ali Bulaç, Fetullah'a bu şekilde meze olacağını hesap
etmemiştir herhalde.
Hesap etseydi, polisin o sözlerini, “en acı olay buydu”
diyerek nakletmezdi sanırım.
En acı olay nedir biliyor musunuz?
Dünyanın en güzel gülen insanı Mustafa Cambaz'ı şehid
edenlerle aynı dava kapsamında yargılanmak…
Onca eserin müellifi olup, onca mücadele verip de ahir
ömründe yüz kızartıcı (evet, yüz kızartıcı; zira insanların yaşam
haklarına tanklarla, savaş uçaklarıyla tecavüz edildi, hem de öz
yurtlarında) bir suçtan mahpus damında yatmak…
Ve hâlâ “Baş Bel'am'a” meze olmak…
Bundan daha acı ne olabilir?!
Ali Bulaç yazmasını dilediğim metinde bu “acı olaya” da
isyanını dile getirsin.
Köşem sonuna kadar açıktır ona.
Yeter ki yazsın.