Kemal Öztürk Küba'da yaşanan soykırım hikayelerini yazdı
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, Küba'nın romantik solcuların anlattıklarının aksine büyük dramlar gizlediğini kaleme aldı.
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, Küba'nın yaşadığı dramı gözler
önüne seriyor.
Küba gezisini kaleme alan Kemal Öztürk, Amerikan kıtasının
nasıl bir katliam, acı ve vahşetin üzerine bina edildiğini
anlattı.
Kemal Öztürk yazısında "Latin Amerika bazıları için futbol,
bazıları için salsa, bazıları için Latin romantizmi olsa da, ben
nedense buraya geldiğimde bu soykırım hikayelerinin hüznünden
kurtaramıyorum kendimi" ifadelerini kullandı.
İşte Kemal Öztürk'ün bugünkü yazısından bir bölüm:
Sömürge tarihi yeniden
yazılmalı
-Küba gezi notları-
Latin Amerika’nın kendisine bile anlatamadığı bir dramı vardır. Kristof Kolomp’la 1492’de başlayan, insanlığın gördüğü en acı hikayelerin yaşandığı bir dramdır bu. Hakkında öyle ciltler dolusu kitaplar yazılmadı, onlarca film ya da dizi de yapılmadı.
Eğer yapılsaydı o zaman koca Amerikan kıtasının nasıl bir katliam, acı ve vahşetin üzerine bina olduğu anlaşılırdı. Katliamı yapan, bugünkü beyazların, katliamın acısını çekenler de bugünkü siyahilerin ve yerlilerin atalarıydı. Sahi hikaye devam ediyor değil mi?
ANLATILAMAYAN ACI HİKAYELER KITASI
İspanyolların keşiften sonra, Latin Amerika’yı
sömürgeleştirirken yaptığı iki şey vardı: Köleleştirmek ya da
nüfusu topluca yok edip, toprağı ‘insansızlaştırmak’.
Nedense bu hikayeleri dinlemeye bile gücüm yetmiyor. İşin
enteresanı bu kıta insanlarından anlatanına denk gelmedim. Sanırım
onların da atalarının yaşadığı acıları anlatmaya gücü yetmiyor.
Meksika’dan başlayıp, Şili’ye kadar inin. Uğradığınız her ülkede, gördüğünüz her millette İspanyolların, İngilizlerin, Fransızların, Portekizlerin son olarak da ABD’nin yazdığı hazin bir tarih vardır. Öyle dramatik ki, bağımsızlığına kavuşan ülkeler, tarih kitaplarında atalarından kaç kişinin öldürüldüğünü net olarak yazamazlar.
Onun yerine şöyle anlatırlar: “Peru topraklarında yaşayan
halkın tamamı İspanyollar tarafından öldürüldü. Sayının 6-7 milyon
arasında olduğu zannediliyor. İnka medeniyetini, bu katliamdan
kaçıp dağlara saklanan çok az sayıda insandan öğrendik. Ana dilimiz
ve etnik soyumuz da dağlara kaçanlar sayesinde bugün var.”
(Cusco/Peru müzesinde rehberin canlı anlatımı 2016).
KÜBA, AFİKANIN ACISI SİNMİŞ ÜLKE
Latin Amerika bazıları için futbol, bazıları için salsa, bazıları için Latin romantizmi olsa da, ben nedense buraya geldiğimde bu soykırım hikayelerinin hüznünden kurtaramıyorum kendimi.
Küba’da, başkent Havana’nın meşhur Amerikan özentisi El Capitolio binasının karşısında, bir parkta oturmuş bu yazıyı yazarken, purodan, devrimci nostaljisinden, Che hatıralarından bu yüzden bahsedemedim.
Kulağımda kara derili muhteşem ses, Imany “Afrika, has a shape of a Broken Hard” (Afrika, kırılmış bir kalbin şekline sahip) çalarken, gün boyu sokaklarda dolaştım. Şehrin ara sokaklarında yürürken gördüğüm insan yüzleri, burada nasıl bir tarih yaşandığını anlatıyor bana.
Avrupa’dan gelen beyaz adamın renkli gözlü çocukları, Gabon ve
Angola’dan getirilmiş kölelerin kara derili çocukları, katliamdan
kurtulmuş az sayıdaki Taino ve Ciboney yerlilerinin kısa
boylu, tıknaz evlatları… Karma karışık bir nesil bugün ortak bir
noktada buluşmuşlar: Mutsuzluk.
Nedense burada Afrikalı ve yerli kölelerin hikayesini okuyorum her
yüzde. Sanırım bu yüzden İmany dinliyorum.
KÖLELERİN KANIYLA SULANAN ŞEKER KAMIŞI TARLALARI
İspanyolların katliamla insansızlaştırdığı topraklara, Afrikalı köleleri dolduran, İngiltere olmuş, 1762’den sonra. Uzak Asya’dan, Afrika’dan zincirlere vurulup getirenler, Kolomp’un Asya’dan getirip Küba’ya diktiği şeker kamışı plantasyonlarında çalışmışlar. Bu kölelerin hangi rotadan ve hangi şekilde Afrika’dan ve Asya’dan getirildiği temsili resimleri bir müzede gördüm.
Şeker kamışından yapılan ünlü Küba Rom içkisinin müzesini
gezerken, boyunlarına zincir vurulmuş, vahşi hayvanların ısırmasın
diye ağzını kapatan tasmadan takılmış kölelerin temsili resimleri
vardı bir köşede. Kimse dikkat etmedi bu resme. Herkes şeker
kamışından yapılan Rom’un hikayesine odaklanmıştı. Oysa o şeker
kamışı tarlalarına, sayıları bilinmeyen Afrikaları ve Asyalı
köleler, öldürülüp gömülmüştü. Köle kanıyla sulanmış tarlalarda
bugün hala şeker kamışı üretiliyor. Rom içkisi de bundan
yapılıyor
SÖMÜRGE TARİHİNİ YENİDEN YAZMAK LAZIM
Küba, 1762’de İngiliz sömürgesi oluktan sonra, köle ticaretinin ana üslerinden biri oldu. Avrupa’ya, belki de dünyaya köleler buradan dağıtıldı. Afrika’dan Amerika kıtasına 12.5 Milyon köle getirildiği söyleniyor. Küba ana dağıtım merkeziydi. Orta Amerika bu yüzden yoğun zenci nüfusuna sahip. En kara derililer, en kıvırcık saçlılar, en çok acı çekenler Karayip adalarına getirilenler olmuş.
Sömürge tarihini yeniden yazmak lazım. Dünyadaki antropolojinin,
sosyolojinin, filolojinin, din, kültür ve genetiğin nasıl
değiştiğini görmeliyiz. Yüzlerce yıla yayılan bir etki yarattı bu
sömürge hareketleri. Toplumların, milletlerin, kavimlerin,
ülkelerin kaderini sonsuza kadar etkilediler. Dünyanın doğal
dengesini, doğanın ekosistemini bozdular.
Kemal Öztürk'ün yazısının tamamı için tıklayın