Hrat Dink'in oğlunun yüzüne bakamıyor

Radikal yazarı Özgür Mumcu babasının öldürülmesinin ardından yaşadıklarını Ezgi Başaran'a anlattı.

18. ölüm yıldönümünde Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu Radikal'den Ezgi Başaran'a babasının ölümünü nasıl haber aldığını, neler hissettiğini ve 18 yıl sonra duygularının ne hale geldiğini anlattı: "Babamın arabasının patlatıldığı yere başkası park edince saygısızlık gibi gelirdi. Yolun o tarafından yürümezdim. O evi terk etmek yenilmek olurdu, gitmedik." 

Özgür Mumcu 18 yıl önce yitirdi babasını... "Her şeyi tekrar tekrar anlatmak yoruyor. 16 yaşındaydım ben babam öldüğünde. Pardon öldürüldüğünde." diyor. Babasının ölüm haberini nasıl aldığını ise şöyle anlatıyor:

O gün sana haber nasıl gelmişti? 
Ben bir konserdeydim. Bizim gazeteden (Cumhuriyet) Mehmet Açıktan ve Gencay Şaylan’ı gördüm bir anda konser alanında. “Gel bir trafik kazası oldu, eve gidelim” dedi. Evin önüne geldiğimizde arabayı gördüm, anladım hemen tabii. Öyle bir hurdanın içinden bir insanın yaralı çıkması mümkün değil. 

Annen neredeydi? 
Evde beni bekliyordu, “Ben söylemek istiyorum” dediği için yolda bana söylemediler. Kalabalıktı. Öldü mü diye sorduğumu hatırlıyorum. Öldü dediler. Kime sordum, kim cevapladı fikrim yok. Yaşadığım acı… Eminim babanız kalp krizinden de ölse, patlatılarak da ölse evladın hissedeceği acı aynıdır. Aniden ayrılmanın getirdiği haksızlık duygusu

PSİKOLOJİK DESTEK GÖRMEDİK

Annen o günden sonra ne kadar değişti? 
Öyle bir şey yaşadıktan sonra insanın değişmemesi mümkün değil ama radikal bir karakter değişikliği yaşamadı. Bu, büyük bir acı yaşadığı gerçeğini değiştirmiyor tabii. 

Özge veya sen psikolojik destek gördünüz mü? 
Görmedik. Bizim evde hep çok insan vardı. Hatta bazen o kadar kalabalık olurdu ki ben aşağıdaki komşuya inerdim. 

Komşuya mı? 
Evet, çünkü taziye için gelen Demirel, Erbakan gibi siyasetçileri görmek istemiyordum. İlk günleri atlattıktan sonra da babamın arkadaşları bizi hiç yalnız bırakmadı. Konuşabileceğim birileri hep oldu. Kocaman sofralarda yemekler yendi. Kendi içinde bir tür terapiydi o yemekler. Yine de şimdi düşünüyorum da psikolojik destek almamamız pek akıl kârı değilmiş. Ama o zamanlar böyle şeyler pek yaygın değildi, akla gelmemiş olabilir.

Annenler hâlâ nasıl o evde yaşıyor, zor değil mi? 
O evi terk etmek yenilmek gibi bir şey. O evi terk edersen sana uygulanan terörü kabul etmişsin demektir.

"ARAT DİNK'E BAKINCA UTANIYORUM"



Seninkine benzer şekilde ailelerini kaybetmiş insanlar olarak Toplumsal Birlik Platformu’nu kurdunuz. Aranızda o günleri konuşuyor musunuz? 

Tabii, ayda bir toplantılarımız var. Bu cinayetleri unutturmamak için ne yapabiliriz diye tartışıyoruz. Onun dışında meyhaneye gidip içiyoruz da. Acıyı bal eylemek dedikleri şey bu olsa gerek. İyi hissettiriyor. Yalnız değilim duygusu bu. Bir yandan da kötü hissettiriyor. 27 tane aydınlanmamış feci cinayet. 

19 Ocak’ta Agos’un önüne gidiyorsun, 24 Ocak’ta Ankara’daki evine? 
Eksik söyledin. 31 Ocak’ta Muammer Aksoy, 1 Şubat’ta Abdi İpekçi… Hepimiz biliyoruz ki bu tür anmaları tek başına yapmak psikolojik açıdan çok zor. 

Hrant Dink’in ölüm haberini aldığında neredeydin? 
Beşiktaş’ta. Babamın ölüm yıldönümü için İstanbul’a gelmiştim. Duyar duymaz taksiye atlayıp daha önce hiç gitmediğim Agos’a gittim. Aynı korkunç şeyi tekrar yaşıyormuşum gibi geldi. Çünkü gazetenin içindeydim ve aile üyelerinin teker teker gelişlerini, yüzlerindeki o şaşkınlıkla karışık öfkeyi gördüm. Çok kötü hissettim. Ben hâlâ Arat’a (Hrant Dink’in oğlu) baktığımda tanıdık bir acı görüyorum. Bir yandan da utanıyorum. Babası öldürülmüş biri olarak değil, bu ülkenin vatandaşı olarak utanıyorum. 18 yıl sonra Arat Dink de aynı şeyi yaşıyor, bu ülke onun da babasını koruyamadı diye utanıyorum