Hıncal Uluç yazdı: Sövmek kolay!. Sövmek popüler!.

Artık herkes sosyal medyada aşırı şeyler yazma çabasında... Nedeni de TT listesinde olabilmek.. Sabah yazarı Hıncal Uluç'ta bu konuya değinmiş köşesinde... Neredeyse her anın her durumun her fikrin rahatlıkla paylaşılabildiği sosyal medyada iyi ve güzel şeylerin görülmediğini söyleyen yazar duruma şu bomba sözlerle noktayı koymuş: Güzeli, olumluyu alkışlarsanız, tıklanmazsınız, tıklanırsanız, like değil, nefret işaretleri alırsınız. Yağcı, yalaka, satılmış olursunuz....

Sabah yazarı Hıncal Uluç, aşırı uçların ve aşırı fikirlerin ortamı olduğunu söylediği sosyal medyanın günümüze yansımalarına dikkat çekti. Herkesin 'aşırı' şeyler yazma çabasında olduğunu belirten Uluç, amacın TT listesinde yer almak olduğunu söyledi.

Son günlerde ülkemizde yaşanan iki önemli olay yaşandığını ifade den Uluç, "En başta, iktidar eğilimli benim gazetem, kaç gazetede, bu iki güzel olayı anlatan, analiz eden ve sonunda alkışlayan yazı okudunuz?." diye sordu ve yazısını şu sözlerle noktaladı:

Gene "tık" yok!.Neden peki?. Dedim ya..
Bunları yazar, güzeli, olumluyu alkışlarsanız, tıklanmazsınız, tıklanırsanız, like değil, nefret işaretleri alırsınız. Yağcı, yalaka, satılmış olursunuz..
O zaman boş ver o konuları.. Bul birini..Söv.. Dolsun sütun..Gelsin tıklar, likeler..

Sövmek kolay!. Sövmek popüler!.

"İyi haber haber değildir" bu mesleğin çirkin ilkelerinden ne yazık ki. Tabii böyle olunca, doğal sonuç da geliyor...
"İyi yorum da yorum değildir."
Hele şimdi.. Hele gazeteler günü gününe internette de yayınlanırken..
Tüm imzalı yazılar tıklanıyor ve altına o lanet olası "like"lar konuyor.. O zaman başlıyor bir tıklanma ve likelanma yarışı.. Yani başlıyor o sosyal medyanın huyuna suyuna gitme, teslim olma fikir(!) yazıları..
Sosyal medya biliyorsunuz, aşırı uçların, aşırı fikirlerin ortamı.
Çünkü orda da durum ayni. Tıklanmak, likelanmak, ve anında başkalarına iletilmek için çok ama çok aykırı şeyler söylemeniz lazım.
"Hıncal'ın yazısı fena değildi" derseniz, kimse başkasına iletmez. Ertesi gün gazetelerde haber olmaz..
Ama "Hıncal aşşağılığı gene rezil saçmalamış" derseniz, bir anda TT (Trend Topic, yani en çok izlenen ve en çok yayılan) olursunuz.
Onun için herkes "aşırı" şeyler yazmaya çabalıyor.. Linççiler dediklerimizin amacı aslında linç etmek değil, işte bu TT ve ertesi günkü gazetelere adıyla haber olmak..

*

Bunları niye yazdım..
Bakın son günlerde iki çok önemli ve ülkem için çok yararlı iki şey oldu..
Başta benim gazetem.. Niye başta benim gazetem.. Çünkü olayların biri, Başkan'ın, ikincisi iktidarın başarısı..
En başta, iktidar eğilimli benim gazetem, kaç gazetede, bu iki güzel olayı anlatan, analiz eden ve sonunda alkışlayan yazı okudunuz?.*

Birincisi, Çin'den gelen İpek Yolu treninin, Marmararay'dan geçip, Avrupa yoluna devam etmesiydi.
İpek Yolu treni de ne?. Bilmezseniz şaşmam..
İpek Yolu treni, Çin'i Londra'ya kadar bağlayan demiryolu..
Bu trenin de bu tarihi yolun da Türk ekonomisine Avrupa Birliği üyeliğinin misliyle katkıda bulunacağını kim biliyor?.
İpek Yolu'nu kuzeyde demir, güneyde kara yolu ihya eden, Çin, Hind, Pakistan, İran, Azerbaycan gibi Avrupa Birliği'nden kat kat üstün nüfus ve kat kat üstün ekonomik potansiyele bağlı Doğu'yu, Türkiye üzerinden Batı'ya bağlayan uluslararası siyaset adamı da, Ahmet Çalık patronluğu zamanında, bu gazetenin CEO'su, şu andaki Patron Serhat Bey'in kardeşi, yani içimizden biri, dostumuz Maliye Bakanı Berat Albayrak iken, üstelik..
Bekledim bugüne dek. Sadece ekonomi sayfasında Kerem Alkin yazdı, tokat gibi bir başlıkla..
"Bir tren ve yeni 'Altın Çağ'" başlığı ile..
Lütfen okuyun..
Cuma gazetemizde.
Lütfen bütün köşe yazarlarımız da okusun..
Bu müthiş olay, hatta o trene bir muhabir bindirilerek Çin'den beri harika yol boyu röportajlarıyla anlatılmalı, Marmararay geçişi şölene dönmeliydi.
Hem de 29 Ekim, hem de Cumhuriyet Haftası'nda, Cumhuriyet'in bu zaferini, Cumhuriyet gazetesi de kutlamalıydı.
Ama biz kutlayamadık ki..*


İkinci harika haber..
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın içerde, muhalefetin, hatta Cumhur İttifakı'nın, hatta kendi partisinden olanların eleştirilerine rağmen, ilerde bu davete katılmasının aleyhine nasıl kötüye kullanılacağını adı gibi bilmesine rağmen, Trump'ın davetine, hem de Trump'la bir telefon konuşması yaptıktan sonra "Evet" demesi..
Devlet adamı, kendisini, partisi değil, önce devletini ve ulusunun menfaatlerini gözeten adamdır.
Dünyadaki bugünkü yalnızlığımız içinde, Barış Pınarı Harekâtı başından beri tutumu yüzünden kendi ülkesinde yerden yere vurulan, hakkında "Azil soruşturması" açılan, buna rağmen Türkiye'ye tavrından dönmeyen, yarım yamalak bilgi ve değerlendirmelerle gaza gelenler yüzünden bizde bile nefret edilen Trump'ın davetine gitme kararı, "büyük" karardır ve alkışa layıktır.
Hatta Erdoğan'dan nefret edenlerin bile alkışlaması gereken bir karar!.
Anlatan, analiz eden oldu mu?.
Gene "tık" yok!.
Neden peki?.
Dedim ya..
Bunları yazar, güzeli, olumluyu alkışlarsanız, tıklanmazsınız, tıklanırsanız, like değil, nefret işaretleri alırsınız. Yağcı, yalaka, satılmış olursunuz..
O zaman boş ver o konuları.. Bul birini..
Söv.. Dolsun sütun..
Gelsin tıklar, likeler..