Hıncal Uluç Sabah'ın muhabir ve editörlerini yerden yere vurdu
Hıncal Uluç'un hedefinde bugün yine Sabah gazetesi muhabirleri ve editörleri vardı..
Sabah yazarı Hıncal Uluç, kendi gazetesinin editör ve
muhabirlerini tam anlamıyla yerin dibine batırdı: Özgün haber
yapmak bu kadar mı zor?
Hıncal Uluç, Sabah'ın okur temsilcisi İbrahim Altay'dan alıntı
yaparak kendi muhabirlerine adeta gazetecilik dersi verdi..
İşte Hıncal Uluç'un kendi çalışma arkadaşlarına yönelik ağır
eleştirileri:
Özgün haber yapmak çok mu
zor!.
Harikaydı, dün sabah evde kahvemi içerken okuduğum "Haberler özgün
olmalı" yazısı..
Okur Temsilcimiz İbrahim Altay gene muhteşem bir eleştiri yapmış,
okur adına..
"Bu gazete editörleri başka gazete okumuyorlar mı" demiş, haklı
olarak. Başka gazetelerde, hatta kendi gazetemiz ekinde günler
evvel yayınlanmış haberleri, nerdeyse aynen ve de üstelik "İmzalı"
özgün haber gibi yayınlama adetimiz var ya, onu eleştirmiş.
Basın bülteni haberlerine, üstelik nerdeyse aynen yayınlarken imza
konmasının da altını çizmiş..
Yazısının eksiği var, fazlası yok.
Ajanslardan gelen haberleri de aynen, başlık ve resimlerine
varıncaya kadar aynen yayınlayıp imza da koyuyoruz, İbrahim..
Yahu al!. Al, ama yeniden yaz bizahmet.. Ertesi sabah ayni ajans
haberini aynen kullanan öbür gazetelerden bir farkın olsun..
Bir tane editörde "Ben farklı olmalıyım" heyecanı, hırsı,
isteği olmaz mı?.
Salla başını.. Doldur sayfayı.. Kalk git..
Yahu sabah eline aldığın gazetede "Benim sayfam" diye gururla,
zevkle açtığın yer yok mu senin?. Yoksa İbrahim haklı mı?. Hiç
gazete okumaz mısın sen, editör kardeşim..
Şimdi "Genelleme" yapıyorum diye kızmasın kimse.. Herkes kendini
biliyor. Tabii harika editörler var, gazetemde. Tabii harika işler
yapıyorlar..
Onlar alınmaz zaten, merak etmeyin..
Eskiler demiş.. "Yarası olan gocunur!" Şimdi pazartesi öğle
saatleri.. Sabah işe gelenlerden kaçı okumuştur acaba, İbrahim'in
"Ders gibi" yazısını?.
Okusalar tekrar etmezler, ayni rezil hatayı.
Ama yarın sabah da böyle haber ve imzalar olacak, biliyorum.
Bildiğim için de, İbrahim'i destekleyen bu yazıyı hemen kaleme
aldım.. En tepeye koyacağım..
Şimdi diyeceksiniz ki, "Özgün haber" bulmak, yapmak kolay mı?.
Kolay tabii.. Yeter ki, sen iste.. Yeter ki poponu kaldır.. Haberi
masa başında önüne gelen gazete, dergi, ajans ve pr bültenlerinden
aldığın satırlarla değil, kafanı ve emeğini katarak yarat..
Örnek vereyim.
İbrahim'in yazısının çıktığı dünkü gazetenin birinci sayfasında
İzmir kaynaklı bir haber vardı.
"İki kardeş su dolu inşaat çukurunda boğuldu!." Haber iç sayfaya
dönmüş. Kocaman resim ve yazıyla dörtte bir sayfa.. Okudum.. Tek,
bir tek "Özgün" satır yok. Metin Burmalı kardeşim, bültenden ne
geldiyse onu aynen koyup, imza atmış..
Peki "Özgün Haber" nasıl yapılırdı?.
Kalkar yanına bir de foto muhabiri alıp, olay yerine giderdin. 5 ve
7 yaşındaki çocuklarını kaybeden aileyi bulurdun. Onlarla konuşur,
hem acılarını, hem isyanlarını yansıtır, çarpıcı ve duygusal bir
"Haber Hikâyesi" yazardın. Civarda yaşayan insanlarla konuşur,
onların öfkesini de eklerdin.
İnşaat kimin?. Sorumlu mühendis kim?. Onları arar, sorardın?. Ne
diyorlar?.
Nasıl savunuyorlar, iki çocuğun canına mal olan ihmallerini..
Haber nasıl zenginleşiyor bak!.
Bitti mi?.
Hayır!.
Bu ülkede bu kaçıncı ihmal ölümü.. İnşaat çukuru açık
bırakılır.
Çocuklar ölür, öldükleriyle kalırlar.
Rögar kapağı açık unutulur. Çocuklar ölür.
Öldükleriyle kalır.. Okulun bahçe duvarı çürümüştür.
Devrilir, çocuklar ölür, öldükleriyle kalırlar.
Neden?. Çünkü bugüne dek adam gibi soruşturma açıldığı,
suçluların belirlenip mahkûm olduğu olay yaşanmamıştır
bu ülkede..
Neden?. Çünkü "Tazminat alanı zengin etmez" gibi zavallı bir hüküm
yüzünden, sorumlular can bedeli olacak ağır tazminat ödemedikleri
için, zahmete ve para harcamaya gerek görmez, ölüm kapısını öyle
açık bırakırlar..
Bir Ceza Hukukçusu bulursun, İzmir Üniversitelerinde..
Yıllardır devam eden ve bunca cana mal olduğu halde, doğru dürüst
gazete haberi bile olmayan ihmallerle nasıl başa çıkılabileceğini
sorarsın.. Türk Ceza Kanunu'nda ne yazıyor?. Nasıl değişmeli?.
Bir "Hukuk" hocası bulursun.. O rezil tazminat maddesini
sorarsın..
"İngiltere'de kaldırımda yürüyene çamur sıçratan sürücüye, bizde
ölüme sebep olandan fazla (25 bin lira) ceza kesiliyor. Ne
demek 'Tazminat alanı zengin etmez' hocam" diye
sorarsın..
Yani, haberi bir değil, üç gün yazarsın hatta..
Yani..
Yani, eğer istersen, senin gibi en az 100 polis adliye muhabirinin
önüne gelen bültenden, Sabah'ı farklı yapacak bir manşet haberi
çıkarırsın.
Trabzon'da 170 insan ölümden döndü, uçak kazasında.. Birinci
sayfanın tümünü kapsayan bir haber olurdu "On metre kala mucize"
haberi..
Kullanılan fotoğraf dehşeti anlatıyor zaten. Peki ötesi..
Kaza ile ilgili içerdeki tam sayfada iki imza var, ama Sabah'a özel
tek satır yok.. Ajans ve polis bültenlerinden ne geldiyse o..
Pilotaj hatası olması büyük ihtimal. Pilot konuşmuş.
Adı yok.. Türk mü, yabancı mı o bile belli değil. Niye?. Polis
bülteninde o yok da ondan.
Yahu kaza bir gece evvel olmuş. Ertesi sabahtan itibaren imzanı
attığın haberin içindesin. "Farklı" tek satır yazma heyecanı duymaz
mı, "GAZETECİ!." Yahu, araştırırsın. Okursun.. Dinlersin.. Bir
kroki çizdirirsin, kazanın nasıl olduğunu gösteren. Okur o zaman
anlar, bu akıl almaz kazanın cereyan ediş şeklini..
Çizdiremedin.. Sen anlatırsın..
Trabzon hava alanında pist tek şerit.
Bittiği yerde, uçağı terminale götürecek yan yollar yok. Uçak
gayet güzel indikten sonra, pistin bittiği yerde, o daracık
alanda U dönüşü yapıp, geri dönmek zorunda..
Pistin bir yanı uçurum ve deniz. Bu U dönüşü, uçurum ve deniz
yönünde (Niye dümdüz kara yönünde değil) yapılırken pilot, kontrolü
kaybediyor.
Uçak pistten çıkıp, uçuruma kayıyor. Denize 10 metre kala da çamura
saplanıp duruyor." Çok mu zor, bu satırları yazmak, olayı güya 24
saat izleyen iki muhabirimiz?.
Trabzon'da böyle bir gazetecilik fırsatı kaç kere eline geçer
insanın?.
"İnsanlık tarihinde bir yıldızın parladığı anlar" der, Stefan
Zweig!.
Bu adı duydunuz mu hiç?.
O hiç kimsenin burnunun bile kanamadığı mucize kaza, yıldızınızın
parladığı andı, işte!..
Ne yaptınız o anı kullanmak için?.
Bugün bütün Türkiye sizin "Yaratıcı/ Fark yaratıcı"
gazeteciliğinizi konuşuyor olabilirdi..
Kullanabilseydiniz!.
Hıncal Uluç'un yazısının tamamı için tıklayın