Gurur Günü mü?.. Yoksa utanç resmi mi?

Kavga ettiğin zaman öyle biriyle kavga et ki; ne ona ihtiyacın, ne de ondan korkun olsun...

ADNAN BERK OKAN

Aslında “Dalga” geçilecek iki fotoğraf…
“Kafa bulunacak”, taraflara “utanmıyor musunuz şimdi birbirinizin yüzüne bakmaya” diye kaşlar hafif kalkık sorulacak iki "Resim", bir "Manşet"
Çünkü…
Dillerini zehir kabına sokup çıkardıktan sonra konuşan, veya klavyelerini çamur tenekesine daldırdıktan sonra oturup yazanlar için büyük fırsat…
Çünkü…
Siyasetçi – İşadamı – Gazeteci üçlüsündeki “Kişilik Erozyonu”nu bu fotoğraflardan daha iyi hiçbir makale anlatamaz…
Ama…

Ağa, Kâhya ve yaylı at arabası...
Ak Parti Hükümeti ile – Doğan Gurubu’nun birlikte çıktıkları yolculuk ilk başladığında yaylı at arabası Hükümet’in mülkiyetindeydi…
Yolculuk sırasında oynanan bir oyunla yaylı at arabası (Hükümet, haltı yemeye teşvik edince) Doğan Gurubu’nun oldu…
Dönüşte Hükümet yaylı at arabasını kaybettiğine yanarken, Doğan Medya ise yediği halttan bin pişman ve aynısını Hükümet’e yedirmek için fırsat kolluyordu…
Ve aynı oyunu oynayarak kendi yediği haltı Hükümet’e de yedirdi…

Çiftliğin kapısından içeri girerken (seçime gidilirken) yaylı at arabası yine Hükümetin mülkiyetinde…
Hâsılı…

İki taraf da boşu boşuna “halt” yemiş oldular…

NOT: 1993 yılında henüz 43 yaşımdaydım ve yayımlanan kitabımda bu fıkrayı anlatırken hayatımın en "Engin Ardıç" günlerini yaşıyordum...
Küfür etmeyi seviyordum yani..
Ve..
O gün fıkramı anlatırken "Halt" yerine "Bok" diyordum...
Bugün (nispeten) olgunum(!)...
Eeee...
Ne de olsa yaş kemale erdi...
Darısı henüz benim kırklı yaşlarımı yaşayan Engin Ardıç'ın başına...

Adnan

Ben öyle yapmayacağım…
En son söyleyeceğimi de en baştan söyleyeyim ki dilerseniz bundan sonra yazacaklarımı okumak için vakit harcamayın…
Söylüyorum…
Daha doğrusu büyük İslâm bilgesi Şeyh Sadi’den ödünç alıyorum:

“Bir köşede oturan dili kesilmiş bir dilsiz yahut da sağır bir kimse; diline hükmü geçmeyen insandan daha iyidir…” (Şeyh Sadi. Gülistan. Sayfa 23. Bedir yayınevi)

Şimdi artık ana konuya geçebilirim…
Diline hükmü geçmeyenlerden biri Başbakan Erdoğan..
Diğeriyse hepinizin bildiği gibi "Taksim Meydanı'nda intihar etme taahhüdüyle ünlü" Aydın Doğan


Çok merak ediyorum...
Acaba bugün ne düşünüyorlar o günkü boşboğazlıkları hakkında?..
Meselâ...
"Keşke dilsiz veya sağır gibi bir köşede oturup olan bitenleri (Doğan Gurubu yazarları ve yöneticileriyle Hükümet arasındaki sürtüşmeyi) izlemekle yetinseydik" diye geçiyor olabilir mi akıllarından?..
"Keşke karşılıklı olarak şahsiyetlerimizi de başında bulunduğumuz kurumları da böylesine ağır 'itibarsızlık' çukuruna gömüp bırakmasaydık" diye hayıflanıyorlar mı?..

Yeri gelmişken birkaç "Tavsiye" daha ödünç alayım Sadi'den:

"İki şey akıl hafifiliğidir. Birisi; konuşmak, bir şeyler söylemek gerekirken susmak... Diğeriyse; susmak icab ettiğinde konuşmak, söz söylemek..."

"Kavga ettiğin zaman öyle biriyle kavga et ki; ne ona ihtiyacın, ne de ondan korkun olsun..." (Şeyh Sadi. Gülistan. Sayfa 24. Bedir yayınevi)

Ruh çağırabilme yeteneğim(!) olsaydı eğer...
Sadi'nin ruhunu çağırıp:
"Söyle ey Koca Bilge!.. Bu sözleri gelecekte kavga edip barışacaklarını gördüğün Recep Tayyip ve Aydın Beyler için mi söyledin?" diye sual ederdim..

Şu fotoğrafları "Gurur Günü" kılan tılsım nerede?..

Şimdi şu resimlere bakan herkesin kulaklarında karşılıklı edilmiş hakaretler çınlamıyor mu?..
Şimdi şu resimlere bakan herkesin gözlerinin önüne; Tayyip ve Aydın Beylerin öfkeden patlayacak hale gelmiş boyun damarları, hırstan incelmiş dudakları ve intikam duygusuyla çakmak alevi kadar parlak ama güçsüz bakışları gelmiyor mu?..
Değdi mi yani o kadar öfkelenmeye?..
Değdi mi yani o küfürleşmeye…
O hakaret yağmurlarından seller oluşturmaya?..

Son günlerde, patenti bendenize ait (1993. Bu Ülkeyi Cahiller Yönetiyor) ait “Ağa ve Kâhyası” fıkrası aslında YSK değil bu ikilinin (Erdoğan – Doğan) kavgasına yakışmıyor mu?..
Öyle bir kavga ettiler ki…
İki taraf ta yara bere içinde kaldı…
İki tarafın da kaşı gözü yarıldı…
Ama…
Bugün işte bu fotoğraflar süslüyor Aydın Bey’in HÜRRİYET’inin birinci ve iç sayfalarını…
Ve fotoğrafın üzerinde de “GURUR GÜNÜ” yazıyor…
Hangi “GURUR”?..
Neyin gururu?..
Karşılıklı olarak yara bere içinde bıraktıktan sonra ikisi de dizlerinin üstüne çökmüş, birbirine sarılmanın gururu mu?..
Madem sarılacaktılar neden kavga ettiler?..
Madem kavga ettiler neden şimdi birbirlerine kenetlendiler?..
Bakın işte bu gün de can ciğer kuzu sarması oldular eskiden olduğu gibi…
Kavgadan önce de bu kadar yakın değil miydiler birbirlerine?..

Değerli dostlar;
Ne Başbakanı eleştiriyorum bu “Gurursuzluk Fotoğrafı” için…
Ne de Aydın Bey’in kızı ve halefi Arzuhan Doğan Yalçındağ’ı…
Kabul edelim ki Erdoğan’ı birinciden daha güçlü olarak iktidara getiren 2007 seçimlerindeki en büyük destekçisi Aydın Doğanın medya gücüydü…
Bir bakıma ikinci hükümet dönemini Doğan Gurubuna borçlu Erdoğan
Ama ne yaptı Başbakan?..
Nasıl ödedi borcunu?..
Doğan Gurubu üstüne 5 milyar liralık vergi borcu salarak
Sadece “Hükümet” değil aynı zamanda “Devlet” olduğunu da göstererek…
Sonunda ne oldu?..

Doğan Gurubu yazarlara sesleniyorum:
Bundan sonra sakın ola Yandaş Medya” yaftalaması yapmayın…
Çünkü sizin medyanız ve patronunuz “Yandaş”tan da öte…
Ne olduğunu siz de anladınız ama ben o “çirkin” sıfatı kullanmayacağım…
Sizin için “Hükümet’e Kardaş Medya” tanımını lâyık görüyorum…
Bir bakıma artık “Yandaş” dediklerinizle “Sıhri Hısım” oldunuz…
"Kan bağı" yok ama “Çıkar bağı” var…
Kolay gelsin…

Adnan


İki taraf da birbirlerine muhtaç olduklarını anladılar…
Sonunda iki taraf da ne Hükümet’in tek başına Devlet ne de medyanın tek başına hükümet olabileceğini fark ettiler…
(Şimdilik) Devlet’in henüz teslim alınmamış bazı anayasal organları (Meselâ, hükümetten nefret eden Danıştay) Aydın Bey’le birlikte…
Ama bu “birliktelik” nereye kadar sürecek?..
Sonunda yine Devlet, Hükümet’e kalmayacak mı?..
Ve şimdi doğruyu gören iki taraf bu sebepten birbirlerine sarılıyorlar…
Çünkü “sarılmak” aslında karşılıklı olarak elleri ve kolları hapsetmektir
Bu sarılış “dostluk” değil, karşılıklı olarak birbirlerini “kontrol altına alma amaçlı”dır yani…
Ama bunu kamuoyuna “Dostluk, barış, Kardeşlik” ve “Gurur Günü” diye yutturmaya çalışıyorlar…
İyi de ediyorlar ama iki tarafın da nefesleri halen “halt” kokuyor…

adnanberkokan@gmail.com