Günün Yazarı Vedat Bilgin

Kavga, küfür, hakaret, düşmanlaştırma, ötekileştirme içerikli yazılardan gına geldi… Ferahlayacak, keyif alacak dudaklarınızdan “nefret, kin ve öfke” yerine “sevgi” sözcükleri dökülecek…

Vedat Bilgin’in bugünkü AKŞAM’da yayımlanan yazısının tamamını alıntıladım… 

Lütfen okuyun… 

Bugünlerde böyle bir yazıya (Böyle yazılara) çok ihtiyacımız var… 

Kavga, küfür, hakaret, düşmanlaştırma, ötekileştirme içerikli yazılardan gına geldi… 

Ferahlayacak, keyif alacak dudaklarınızdan “nefret, kin ve öfke” yerine “sevgi” sözcükleri dökülecek… 

68 kuşağının “aklı başında, liberal demokrat” sağcıları için bir “mektep” olan Tarık Buğra ağabeyimizin mekânı cennettir inşallah… 

TARIK BUĞRA 100 YAŞINDA 

Bu sene çağdaş Türk edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Tarık Buğra’nın doğumunun yüzüncü yılıdır. Edebiyatımızın, özellikle Türk romancılığının yüz akı olan az sayıdaki yazarlardan biri olan Tarık Buğra’yla ilk tanışmam, onun Tercüman gazetesindeki ‘Merhaba’ sütunu vasıtasıyla olmuştu. Buğra’nın gazete yazıları gündelik olayların peşine takılmayan gündelik olanı kalıcı olan düşünceler ekseninde ele alan fikir yazılarıdır. 

Türk basınında sanırım o yıllarda Tarık Buğra gibi fikir yazarlarının sayısı bugünlerden daha fazlaydı. Tercüman’da okuduğumuz şimdi hepsi rahmetli olan Ergun Göze, Ahmet Kabaklı beyler tam birer kültür adamıydılar. Milliyet’te Ali Gevgilili’nin unutulmaz analitik sosyal-ekonomik yorumları, Abdi İpekçi’nin siyasal değerlendirmeleri başka bir anlayışı yansıtsa da düşünce hayatının zenginlikleri olarak okuyanlara hangi ufku, hangi düşünme kapılarını aralamazdı ki! 

BİR YAZAR BİR KÜLTÜR 

Lise öğrencisi olarak yazılarından tanıdığım Tarık Buğra’ya olan hayranlığım giderek artarak devam edecektir. Küçük Ağa’yla tanışmamdan sonra arka arkaya diğer roman ve hikâyeleri gelecektir. Küçük Ağa Tarık Buğra’nın bütün romanları gibi tezli bir eserdir. Tarık Buğra’nın Küçük Ağa’yı yazdığı yıllar sonradan okuyunca fark edeceğim gibi zor zamanlardır. Resmi tarih anlatısına göre yazılmış romanlar birkaç nesle hep bu açıdan bir yapay tarih öğretmeye çalışmışlardır. Resmi anlatıya göre Milli Mücadele sadece düşmana karşı yapılmamış, padişaha, onunla işbirliği yapan ‘din adamlarına karşı’ da verilen bir savaş olarak yürütülmüştür. 

Tabii o zamanlar bu anlatıya itiraz etmek bir tarafa, Gazi Paşa’nın Bandırma vapuruyla Samsun’a çıkmak için İngiliz donanmasının işgali altındaki İstanbul’dan nasıl kaçabildiği şeklinde sorular sormak dahi suçlu olmak anlamına geliyordu. Nitekim bu konuların açıkça konuşulması yazılıp çizilmesi ancak yakın zamanlarda mümkün olacak, Mustafa Kemal Paşa’nın ve İstiklal Harbimizin diğer kahramanları olan paşaların Osmanlı Genel Kurmayı’nın organizasyonuyla, padişahın izniyle Anadolu’ya geçtikleri ortaya konacaktır. 

“Tarık Buğra Küçük Ağa’da Milli Mücadele’nin gerçek öyküsünden bir kesit anlatmakla kalmaz, bir dönemin sosyal psikolojinin de analizini didaktik bir şekilde değil yaşayan kahramanlarının ilişkileri düşünceleri, iç hesaplaşmaları ve irfanı içinden yapar.” 

GENÇLİĞİM EYVAH! 

Sanırım Milli Mücadele’nin en sahici hikâyesi olarak Küçük Ağa’nın aşılmadığını söylersek; o tarihsel sosyolojiyi yaşayan kahramanlar üzerinden bu kadar diri bir biçimde ifade eden roman yazılmamıştır dersek, yazarın hakkını ancak teslim etmiş oluruz. Rahmetli Yücel Çakmaklı ağabey Küçük Ağa’yı televizyon dizisi haline getirip yayınlayınca olay olmuş, Türk halkı kendi hikâyesi olan, Milli Mücadelesini anlatan bu diziyi bağrına basmıştır. 

“Tarık Buğra’nın edebiyatçı kişiliğinin anlatımını, romanlarının analizini edebiyatçılara bırakmak gerekir fakat onun, yaşadığı çağa duyarlı, olayları hümaniter ve yerli bir hassasiyetle anlatan bir yazar olarak 12 Eylül öncesi ülkenin nasıl bir çıkmaza sokulduğunu ele alan ‘Gençliğim Eyvah’ romanının üzerinde mutlaka durmak gerekir.” 

Tarık Buğra bu romanda sembolik olarak kötülüğü bir komplonun ötesinde ele alarak, nasıl gençliği kapana kıstırdığını bütün insani duyarlılığıyla romanlaştırır. Oradaki kötülük, iktidar hırsı için geçleri kullanan cuntacılar, aydın/bürokrat iktidar elitleri, her türlü işbirliğine açık sadece kendi halkına uzak değil aynı zamanda düşman bir kişilik bozukluğunu temsil etmekte olan sosyal şizofren karanlık tiplerdir. Tarık Buğra bu karanlık zihniyetli adamlara karşı hep demokrasiyi, hep ülkesini ve insanlarını savunmuş bir yazardır; okuyanı zenginleştiren bir kültür adamıdır, mekânı cennet olsun…