Günün yazarı Salih Tuna
Salih Tuna'yı günün yazarı seçerken yazısının tamamını da sizlerle paylaşıyoruz.
Bir öğretmenin "Alevilerin yaptığı yemek
yenmez" sözleri üzerine köşelerden yükselen tepkiler devam
ediyor.
Bugün Salih Tuna'nın küçük bir öykü gibi anlattığı, çocukluğunda
yaşadığı o olay birçoklarınıza tanıdık gelebilir. Ve sonrası
yaşadıkları da...
Alevisi sünnisi hep birarada yaşama yetimize bugün el birliğiyle
sahip çıkabiliyor olmamız da Salih Tuna'nın şu cümlesinde gizli
olsa gerek: "Şükür ki herkes birliğimiz ve dirliğimiz yok
olduğunda, üzerinde yaşadığımız bu vatanın da yok olacağını çok iyi
biliyor."
Salih Tuna'yı günün yazarı seçerken yazısının tamamını da
sizlerle paylaşıyoruz.
BAŞKA NEYİMİZ
VAR?
Bir arkadaşımız,
Trabzon'da Erdoğdu Mahallesi'nde
top oynadığımız caddenin karşısındaki binayı işaretle, "Bu
bodrum katta Alevi yaşıyor"
dedi.
Hem bodrum kat, hem Alevi, hem yaşamak nasıl bir
şey?
Bilmezdik...
Tüm bildiğimiz, rüzgârda uçmasın diye iç içe geçirdiğimiz
naylon bir topla akşamlara kadar maç yapmaktı.
Evet, Alevi kimdir bilmezdik
ama Ali hepimizin
kahramanıydı.
Üstadımız Sezai Karakoç'un
çocukluk yıllarından
hafızama kazınmış şu
dizelerindeolduğu gibi:
"Babamın uzun kış geceleri / hazırladığı cenklerde / Binmiş
gelirdi Ali bir kırata /Ali ve at, gelip kurtarırdı / bizi
darağacından / Asyada, Afrikada, geçmişte / gelecekte / Biz o atın
tozuna kapanır /ağlardık / Güneş kaçardı, ay düşerdi, /yıldızlar
büyürdü / Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü / Ali
güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman / Ali olmak bir
hedef her / çocukta"
Biz "Nerde gördün oğlum, nasıl bir
şey Alevi?" diye üsteleyince, arkadaşımız, "Ben de görmedim,
işittim sadece" karşılığını verdi.
Korku ve heyecanla akşamı zor ettik!
Hep birlikte soteye yatarak o bodrum katı dikizlemeye
koyulduk.
Akşam vakti esmer, ince, uzun boylu bir abi geldi ve
bodrum kata girerek gözden kayboldu.
"Bu mu lan Alevi?" gibilerinden birbirimize
hayretle baktık.
Neden sonra "Şişman" lakaplı Necati, "La oğlum, bu
aynen bizim ağabeylerimiz gibi, bunun
neresi Alevi?" dedi.
Birali, "belki dışarıda öyledir de evin içinde Alevi
oluyordur" yollu bir şeyler geveledi.
Saklana saklana perdenin aralığından bodrum kattan içeri
baktık.
"La oğlum bu abi evde de dışarıdaki gibi, hiç değişmiyor;
bunun neresi Alevi?.." dedi Şişman...
Neden sonra mahallemizin Maçkalı müftüsüne yakalandık!..
"Alevi demek, Hazreti Ali'den yana olmak, Hazreti Ali'yi
sevmektir..." diye söze başladıktan sonra, bir daha böyle yapacak
olursak kulaklarımızı eşek kulağı gibi çekeceğini
söyledi...
Hayatımızda ilk kez bir Alevi'yi yakından
görmüştük.
Üniversitede okumak için Trabzon'a geldiğini öğrendiğimiz bu
Alevi öğrenci zamanla hepimizin "Cafer abisi"
olmuştu.
"Alevilerin yaptığı yenmez" şeklindeki o
müstekreh lakırdıya muttali olunca, "redakte ederek" iktibas
ettiğim 2008 tarihli bu yazımda zikrettiğim Cafer
abiden ve annesinden utandım!
Şükür ki istisnasız herkes o müstekreh ifadeyi mahkûm
etti.
Şükür ki herkes "aynı mana ikliminde" yoğrulduğumuzun gayet
farkında.
Şükür ki herkes birliğimiz ve dirliğimiz yok olduğunda,
üzerinde yaşadığımız bu vatanın da yok olacağını çok iyi
biliyor.
ABD'nin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi'yle burnumuzun
dibinde tatbikat yaptığı, yine ABD'nin malum "terör örgütüne"
binlerce TIR silah verdiği bir dönemde, birbirimize kenetlenmekten
başka neyimiz var?