Güneri Civaoğlu günün köşe yazarı...

Çetin Altan merhumun dediği gibi yapıyor Güneri Bey de… “Enseyi karartmayalım” diyor… Biz de umut veren yazısıyla Cıvaoğlu’nu günün yazarı seçiyoruz…

Güneri Cıvaoğlu bugünkü Milliyet’te “Enseyi karartmayalım” başlığı altında yayımlanan yazısına şöyle başlıyor:
“Hiçbir şey sanıldığı kadar kötü ve hiçbir şey umulduğu kadar iyi değildir...”
*

Kimin sözüydü hatırlamıyorum ama mealen şöyle bir şeydi:
“Olgun insan felâketleri de zaferler kadar anlayışla karşılar…”
*

Milletçe büyük insan yetiştirmekte pek mahiriz ancak…
Topyekûn
“Olgun insan” olamıyoruz…
Ki…
Zaferlerde acayip seviniyor…
Kötü bir şeyler olduğunda kıyametin koptuğunu sanıyoruz…

*

Çetin Altan
merhumun dediği gibi yapıyor Güneri Bey de…
“Enseyi karartmayalım” diyor…
*

Biz de umut veren yazısıyla Cıvaoğlu’nu günün yazarı seçiyoruz…




ENSEYİ KARARTMAYALIM


15 Mart Türkiye’si için şu söylemi hatırlamakta

fayda var:

Hiçbir şey sanıldığı kadar kötü ve hiçbir şey umulduğu kadar iyi değildir...”

Gerçekten...

Yaşadığımız süreçte ve özellikle son günlerde Türkiye geleneksel bağlarından kopuyor ve bilinmez sulara sürüklenerek yalnızlaşabilir” gibi algılar yoğunlaşmakta...

Amerika’nın Kuzey Suriye’deki Kürt oluşumuna destek vermesi... Rusya ve Suriye rejim güçlerinin de Menbiç’teki Suriye silahlı Kürt güçlerini korumak için tampon bölge oluşturması...

Bunlar “iki süper güç” tarafından Türkiye’ye karşı tavır koydukları izlenimini veriyor.

Son günlerde bu “negatif” görüntüye bir de “Avrupa’daki Türk karşıtlığı” tavırlar eklendi.

Yalnızlık” psikolojisi “karabasan” gibi çöktü üzerimize.

Özellikle Hollanda’nın bu karşıtlığı “kaba” ve hatta “vandalca” eyleme geçirmesi...

AB’nin bunu paylaşması...

İlk ateşi yakan Almanya olması kaygıları yoğunlaştırmakta.

....................

ANCAK...

Olayları “zamanlama” faktöründen soyutlayarak yorumlamak, sonuçlar üretmek “orantısız karamsarlık” olur.

Avrupa ülkelerinin iç politikalarında “kritik” bir süreçteyiz.

İktidarları “ulusalcı dalgalar” vurmakta, temellerinden sarsmakta, çatırdatmakta.

Çöküş” alarmları panik yaratıyor.

Yabancı düşmanlığı bayrakları” açan “ırkçı” partiler yükselişte.

Ekonomik durgunluk nedeniyle işsizlik artarken, uluslar bundan kendi topraklarındaki “yabancı iş gücünü” sorumlu tutmakta.

Yanı sıra...

İslam mücahitliği” iddiası ya da kisvesi içindeki marjinal terör grupları Avrupa kentlerinde de eylemler koyarak ciddi tedirginlik ürettiler.

Yabancı düşmanlığı özellikle Almanya, Hollanda, Danimarka, Belçika, Avusturya gibi ülkelerde, çoğunluktaki yabancı kesim Türkler olduğu için tepkilerin çekim merkezlerini oluşturuyorlar.

Türk düşmanlığı” kertesinde değil ama “Türklere karşıtlık dalgaları” kabarmakta.

Avrupa’nın “ırkçı” ve “yabancı düşmanlığı” bayrağı açarak taban genişleten partileri şu “seçimler sürecinde” Türkleri hedef alarak oylarını arttırma peşindeler.

Daha liberal ve ılımlı merkez partiler ise iktidarlarını korumak ve sürdürmek için aynı silahı kullanma yoluna saptılar.

Onlar da Türkiye’nin referandum kampanyasında Avrupa etkinliklerini engelleyerek, “ırkçılara oy kaptırmamak” gibi bir “savunma refleksine” girdiler.

Özellikle Hollanda’daki liberal iktidar bütün ölçüleri aştı, Türkiye’nin manevi şahsiyetini yaralayarak iktidarı ve muhalefetiyle bütün Türklerin sinir uçlarıyla oynadı.

Hepimizi “ulusal tepkide” birleştirdi.

Türkiye’nin de referanduma giderken böyle bir “karşıt Avrupa” imgesi iktidar partisinin oylarını arttırmış görünüyor.

Yani...

Kısacası “iç politika kaygıları” kısa bir süre için “dış politikaları yönlendiriyor.”

....................

AMA...

Avrupa’yla bu süreç zamanla “milli gurur” ve “milli çıkar” faktörlerinin makulde kesiştiği döneme geçecektir.

İki tarafında bağları köklü

ve derindir.

Yeter ki söylemde ve eylemde geri dönülmesi daha da zorlaşacak ölçüsüzlük taraflara egemen olmasın.

...................

DÜN de belirttim Türkiye’nin “beka sorunu” sınırlarımızın güneyindeki oluşumlardır.