Gerçek Hayat yazarından gazetecilere Twitter eleştirisi

Gerçek Hayat dergisi yazarı Ersin Çelik, Türkiye'de sosyal medya kullanıma dikkat çekerken, gazetecilerin özellikle sahte hesapla provokasyonlara gelmemesi konusunda uyardı.

Türkiye'de aktif anlamda Twitter kullanıcı sayısının 2-3 milyon civarında olduğunu yazan Ersin Çelik "İşte tüm ülkeyi esir alan paranoya önce bu kitleyi baskısı altına alıyor. Peki kim bunlar? Başta gazeteciler, köşe yazarları, siyasetçiler, siyasi parti teşkilat mensupları, yerel yöneticiler ve öğrenciler…" diyor. 

Gerçek Hayat'ın bu haftaki sayısında " Anlı şanlı yazarlar, yılların siyasetçileri, öncelikli vazifesi haber süzmek olan gazeteciler… Terör bizi sosyal medyada nasıl etkisi altına alıyor?" sorusuna cevap arayan Çelik, sahte profil hesaplarıyla oluşturulan manipülasyonu gözler önüne serdi.

İŞTE ÇELİK'İN O YAZISI

Şöyle bir dönüp baktığımızda gördüğümüz çok net bir fotoğraf var; 2013’deki Gezi kalkışmasından beri yaşadığımız olağanüstü günlerin ardı arkası kesilmiyor. Dilden dile dolaşan espri ile anlatmak gerekirse; Hiçbir gün 24 saatimiz Norveç gibi geçmiyor. Çok ağır günler geçiriyoruz. Devlet ve siyaset her alanda çetin bir mücadele veriyor, toplum da bu mücadeleyi sırtlıyor. Ancak bu süreçte ortaya çıkan bir ‘felaket’ daha var: Herkes ‘gündem hastalığı’na tutulmuş durumda. Bu hastalık, beraberinde bazı takıntıları da getiriyor haliyle. Her anı, her olayı canlı takip etmek, hemen bir fikir belirtme ihtiyacı hissetmek, hap bilgiler ile uzmanlığa soyunmak, sürekli bir analiz kurgulama hali, ‘görünmeyeni görme’ çabası gibi.

Uzmanların ortak görüşüne göre çoğumuz sosyal medyanın esiri olmuş bir haldeyiz. Zamanının büyük bir bölümünü Twitter ve Facebook’ta geçiren ve tüm iletişim ihtiyaçlarını buralardan giderenlerin oluşturdukları paranoyanın esiriyiz bir bakıma da. Bu bir zaaf aslında. Ve bu zaafı çok iyi tespit eden terör örgütleri de özellikle sosyal medyada çok ciddi kaos eylemleri yapıyor. Beşiktaş, Kayseri, Reina ve İzmir saldırıları, atılan bir twit ile başka bir boyuta erişiyor ve terör üreten odaklar tek taşla birçok kuş vurdukları için zaferlerini kutluyorlar.

Oysa rakamlar öyle söylemiyor. 11 yıldır dijital medyada gazetecilik yapan ve sosyal medyayı etkin olduğu ilk günlerden beri aktif olarak kullanan birisi olarak bazı veriler üzerine ilginç tespitler paylaşacağım sizinle.

TÜİK’in Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre Türkiye nüfusunu en son 78 milyon 741 bin 53 kişi olarak açıklandı. Elde edilen son 2016 verilerine göre Türkiye’deki aktif internet kullanıcı sayısı 46.28 milyon. Yani nüfusumuzun yüzde 58’inin internet bağlantısı var. Sosyal medyayı aktif olarak kullanan kişi sayısı ise 42 milyon. Yani nüfusumuzun yaklaşık yüzde 55’i Facebook, Twitter ve Instagram gibi etkin sosyal medya mecralarında hesap açmış durumda.

Türkiye’de toplam Twitter kullanıcısı sayısı 14 milyon civarında. 14 milyon kullanıcının yarısından fazlası ise sahte hesaplar ve pasif kullanıcılardan oluşuyor. Aktif görünen yaklaşık 6 milyon kullanıcının yarısından fazlası ise sürekli içerik üretmeyip sadece takip ederek üretilen içeriği paylaşıyor. Geriye kalan 2-3 milyona yakın kullanıcı ise en zor olanı yapıyor, yani 140 karakter sınırlaması altında fikir beyan ediyor, analiz yapıyor, dert anlatıyor vs.

İşte tüm ülkeyi esir alan paranoya önce bu kitleyi baskısı altına alıyor. Peki kim bunlar? Başta gazeteciler, köşe yazarları, siyasetçiler, siyasi parti teşkilat mensupları, yerel yöneticiler ve öğrenciler… Elbette bu kitlenin içinde esnaf kesiminden kullanıcılar da var, fakat etkin kitle daha çok medya ile ilintili olanlardan oluşuyor.

Diğer yandan terör örgütleri de bu mecrada hiç boş durmuyorlar. Önceki haftaki yazımda yer vermiştim, terör örgütleri can ve mal kayıplarından ziyade toplumun sinir uçlarına dokunacak psikolojik savaş operasyonlarının önemli bir kısmını da artık sosyal medya üzerinden yapıyorlar. Hem de çok profesyoneller. DEAŞ, PKK, DHKP-C ve FETÖ. Birbirinden etkili ve güçlü bir iletişim gücüne sahipler. Sosyal medya, dijital medya, internet siteleri bu terör örgütleri için psikolojik savaş alanları oldu. Tam teçhizatlı dijital savaşçıları da var artık. Sahada her türlü üstünlük kurduğumuz bu terör örgütleri, dijital dünyaya kaydırdıkları psikolojik harp unsurları ile vuruyor bizi.

Peki biz nasıl vuruluyoruz? Anlı şanlı yazarlar, yılların siyasetçileri, öncelikli vazifesi haber süzmek olan gazeteciler… Terör bizi sosyal medyada nasıl etkisi altına alıyor? Aslında çok basit operasyonlara maruz kalıyoruz. Geçen gece üşenmedim, Twitter deyimi ile “operasyon hesaplarından” bazılarını detaylı bir şekilde inceledim. Profilinde AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan yazılı hesapların, Gezi olaylarında hayatını kaybeden Berkin Elvan için yazdıklarına baktım. Bu sözde Ak Partili ve Erdoğan hayranı hesaplardan sebebi ne olursa olsun hayatını kaybetmiş bir çocuk için edilen iğrenç küfürleri okudum. Ve bu küfürler o gece sabaha kadar Twitter’ın birinci gündemi oldu.

Mesela bu operasyon hesaplarından birinin toplamda 175 twiti var. Başörtülü vinyet fotoğrafı olan bir kız adına açılmış ve görünüşte sıkı bir Recep Tayyip Erdoğan hayranı. Yazdıklarına bakılırsa canını onun için şuracıkta vermeye hazır. Şubat 2016’da girmiş Twitter’a, Martın başından 2 Temmuz’a kadar tweet atmamış. Temmuz’da terörü lanetlemiş. Darbeye karşı tepkisini 18 Temmuz’da FETÖ ağzı ile göstermiş. Sonra birden Ak Partili olmuş. Kuruluş yıldönümünü kutlamış. O gece ise ne olduysa durup dururken Berkin Elvan’a küfürler ediyordu. Sonra onun yazdıklarını paylaşanları inceledim, birbirinin kopyası ve aynı geçmişe sahip hesaplar. Ardından yine Berkin Elvan’a küfürler eden ülkücü görünümlü bir hesaba baktım. Hem AK Parti’ye hem de Berkin Elvan’a küfürler ediyor yine. Belki de 50’den fazla hesabı inceledim böyle. Elde ettiğim sonuçlar hemen hemen aynı oldu.

Asıl sorunumuz şu; operasyonların ikinci ayağı. “Bakın Ak Partililer Berkin Elvan için neler yazıyor” diye atılan twitler ile vuruyorlar bizi. Verdiğim örnekler sadece tek bir etiketin sonucundan elde edilenler. Hemen her gün böyle onlarca operasyon çekiliyor ve biz gerçek insanlar, yüz yüze iletişim halinde olanlar, sahte hesaplar üzerinden belirlenen gündemlerin esiri oluyoruz.

Önce gazeteciler sonra diğer aktif kullanıcılar bu esaretten kurtulmak için bir çıkış yolu geliştirmeli. Yoksa 1955’te Atatürk’ün Selanik’teki evinin yakıldığına dair yalan bir haberle başlayan ve İstanbul’da yaşayan başta Rumlar olmak üzere azınlıkları hedef alan 6-7 Eylül olaylarına benzer hadiseleri şu iletişim çağında yaşama ihtimali söz konusu olabilir. Aman dikkat.