'Gazeteci gazetecinin kurdudur' demek çok doğru

Uzun yıllardır medya sektörünün önemli isimlerinden biri olan Gülay Altan, Akşam'ın internet sitesini, gazetecileri ve yeni projerlerini Sayım Çınar'a anlattı.

GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK

Gülay Altan uzun yıllardır medya sektörünün önemli isimlerinden. Sayım Çınar, kurduğu ekip ve yakaladığı özel haberlerle ayrıcalıklı bir yere sahip olan Altan ile sosyal medyanın yükselişini, yurttaş gazeteciliğini, Soma faciası devamında gazetecilerin verdiği sınavı konuştu. Yeni projelerini de paylaşan Altan'ın özellikle gazetecilere getirdiği eleştiriler çok tartışılacağa benziyor.

"İNTERNETTE VAR OLMANIN İLK KURALI HABERİ İLK VEREN OLMAK"

- Uzun yıllar Akşam eklerde yazı işleri müdürü görevindeydiniz. Şu sıralar www.aksam.com.tr'de görev alıyorsunuz. İnternette var olmak nasıl bir şey? Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Doğrusu yapılan iş, iki alanda da 'gazetecilik' adı altında olsa da inan ki geceyle gündüz kadar farklı. Çünkü hafta sonu eklerinde farklı bir dünya var; gündemin 'genellikle' çok dışında, kendi alternatif gündemini ortaya koymak üzere çalıştırıyorsun kafanı. Hatta 'kimsede olmasın, sadece bizde olsun' diye özen gösterdiğin haberlerin peşinde oluyorsun. İnternette ise 'aman hiçbir haberi atlamayalım' durumundasın. Sürekli bir 'rakipler ne yaptı' kaygısı. Bunun nedeni de şu: İnternette var olmanın en temel kuralı haberi ilk veren olmak ve mümkün olduğunca çok sayı ve çeşitte haberi daima sıcak olarak ana sayfanda tutabilmek. Hafta sonu eklerindeyken okurla interaktif bir ilişkimiz pek olmuyordu ama aksam.com.tr'de hem sosyal medya üzerinden hem de çeşitli iletişim kanallarından ulaşıp haberle ilgili fikrini bize duyuran bir okur kitlemiz var. Hatta 30 Mart seçimlerinden bir gün sonra, Fransa'dan bir beyefendi bana telefonla ulaşmış, haberle ilgili yorumunu uzun uzun paylaşmıştı. aksam.com.tr'de ilk günlerimdi ve çok şaşırmıştım... Şimdi alıştım.

- Hayatımıza hızlı bir şekilde giren internet, özgür gazetecilik için fırsat mı? Ülkemizin internetle nasıl bir ilişkisi var?

Hızlı girdi ve aynı hızla tüm yaşamı dönüştürüp değiştirdi. Dolayısıyla gazetecilik için de aynı dinamikler geçerli. Yalnız unutmamak lazım ki her fırsat, büyüklüğü ölçüsünde risk de barındırır. Gazeteciler açısından riski daha çok çünkü mesleğin geleceğini de tehdit eden bir tarafı var. Basılı gazeteciliğin bitmesi ihtimalinden söz etmiyorum, o zaten Allah'ın emri, er ya da geç bitmese de çok rafine hale gelecek... Herkesin haber duyurma ve yorumlama şansına erişmesi yani 'gazeteci' olması ve mesleği gazetecilik olanların artık bu 'herkesin' arasından sıyrılmak için daha donanımlı olması gerekliliğine dikkat çekmek istiyorum. Bu aslında iyi ve yararlı bir durum ancak kendini geliştirmek konusunda nedense istekli görünmeyen genç gazeteciler için bu noktada büyük bir tehlike var. Her şeyi internette arıyorlar! Ve en fenası okumuyorlar... İnternette özgürlüğün 'hakaret etme özgürlüğü' gibi algılanması da ayrıca ciddi bir tehlike. Ülkemizin internetle ilişkisini ise çok uzun anlatmak gerek. Bu bambaşka bir röportaj konusu olabilir ama şunu söyleyeyim: Aşk-nefret gibi gel-gitli bir ilişki...

GAZETECİLİK VE HUZUR YANYANA GELMEZ

- Çalıştığınız medya kuruluşları içinde en çok nerede huzurlu oldunuz?

O kadar uzun zamandır Akşam'dayım ki... Öncesini unutmuş olabilirim... Şaka bir yana tabii ki Akşam, öyle olmasaydı 16 yıldır burada olmazdım. Gazetecilik ve huzur çok yan yana gelecek iki terim değil. Çünkü biz gazeteciler zaten doğamız gereği huzursuzuz ancak bunu başaran az sayıda gazeteciden biriyle uzun süre çalıştım. Brunch gibi efsane bir derginin mimarı ve hafta sonu eklerinin en çılgın rekabet içinde olduğu yıllarda müthiş işlere imza atan Özlem Akalan. Dolayısıyla en çok huzurlu olduğum yer değil dönemdir o ekiple çalıştığımız yıllar...

- Basının geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Az önce sorduğun internetin hızlı biçimde hayatımıza girmesi gerçeği, basının geleceğinde de belirleyici olacak. Basılı gazeteler değişmek zorunda; daha fazla yorum ve bakış açısı sunmalılar çünkü sosyal medya, haberleri herkesin avucuna getiriyor. Uzmanlaşmış gazete ve gazeteciler çağı başladı, dolayısıyla kimse bu değişime direnemez.

- İnternette yer alan medya sitelerini nasıl buluyorsunuz? İnternette en çok hangi medya sitelerini neden ve niçin izliyorsunuz?

Dedikodu... Selim İleri ile Mel'un adlı kitabıyla ilgili söyleşimizde "Dedikodu yazar gibi yazdım bu kitabı ve bu kadar karmaşık kitabın kolaylıkla okunmasının nedeni bu dedikodu duygusu" demişti. Tam cümleleri böyle olmayabilir ama bu minvalde bir şeylerdi... İnsanın en yumuşak karnı. Dolayısıyla hangi gazetede ne olmuş diye, 'içeriden' bilgiler veren medya sitelerine başta sizinki olmak üzere düzenli olarak bakıyorum...

"HABER ALMAK İSTEYEN TURGAY GÜLER'E BAKAR!
AHMET HAKAN'A BAKANLAR İSE..."

-Ülkemizdeki sosyal medyayı kullanan gazetecileri nasıl buluyorsunuz? Onlara neler önerirsiniz?

Bizim gazetenin yazarlarından Turgay Güler gibi sadece haber ve yorum paylaşanlar ve çok sıkı takipçileri olanlar da var; Ahmet Hakan gibi özel hayatını tüm 'çıplaklığıyla' ortaya serenler de... Her iki biçimin de alıcısı var. O nedenle şu doğru, bu yanlıştır demek kimseye düşmez. Sosyal medyada kullanılan üslup, takipçileriyle o gazeteciyi bağlar çünkü izlemek ya da izlememek takipçilerin inisiyatifinde. Haber almak isteyen Turgay Güler gibi isimleri tercih eder, "bu gece kaç genç kadının rüyasına girmiş bakalım" diyen de Ahmet Hakan'ı... Bu söylediğimden birini yerdiğim, öbürünü övdüğüm gibi bir anlam çıkmasın çünkü dediğim gibi, bu bir tercih; ben ikisini de takip ediyorum sonuçta (gülüyor)... Dünyayı sosyal medyadan ibaret sanmamak kaydıyla her gazeteci mutlaka sosyal medyada olmalı.

- Ayşe Arman'ın Soma'da Prada çantasıyla poz vermesi sosyal medyada dalga konusu oldu. Ayşe Arman sence nasıl bir gazetecidir?

40 küsur yaşında birinin nerede, nasıl giyinileceğini bilmesi gerekir ama biz, bir cumhurbaşkanına abartılı göğüs dekoltesiyle röportaja gitmiş bir kadından bahsediyoruz. Hani Ayşe Arman'dır, ne yapsa yeridir durumu... Ancak böyle bir facia sonrası hoş göremeyeceğim bir düşüncesizlikti yaptığı. Açıklamaya bak! Prada'sını 'erkek çantası' olarak görüyor; çünkü onun başka bir dünyası var. Sonuçta bu kadın, senin benim gibi bir gazeteci değil ki. Yani bir pop star gibi, zayıflamak için beslenme koçu, spor için personal trainer tutan, selülit masajı için en ünlü masajcıya her gün giden, bunu da göstere göstere yaşayan biri. Gazetecilik tarihimizde bir vakıa olarak yerini almıştır. Ha 'nasıl gazetecidir' dersen, bence zehir gibi de gazetecidir. Çalışkan, hırslı ve zeki. Hafta sonu eklerinde 2000'lerin hemen başında müthiş bir hareket ve canlanma olmuştu hatırlarsın. Müthiş bir yarış vardı. Yeni fikirler, öne çıkan röportajcılar; ve en iyi röportajları hep o kaptı. Ekler dünyasında 'Ayşe Arman nefreti'yle ünlü birçok kadın tanıyorum ve emin ol tanıdığım ya da tanımadığım tüm kadın ek gazetecileri Ayşe Arman olmak için canını verir. Asıl bence bu, aydınlatılmaya muhtaç bir konudur.

"ELEŞTİRİNİN VİCDAN SINIRI OLMALI"

- Soma'da yaşananlarla ilgili medyanın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Medya bütün olarak iyi bir sınav verdi ancak kendine 'muhalif gazeteci' diyenler yahut kendilerine böyle denilen gazetecilerin tümü sınıfta kaldı! Yahu böyle bir faciadan siyasi rant devşirmek, bunu iktidara 'vurmak' için 'fırsat' görmek nasıl bir vicdansızlıktır. Daha madencilerin naaşları çıkarılmadan 'Suriyeli işçiler' balonunu ortaya atmak ve buna bir kesimin derhal inanması hangi zekâyla izah edilebilir? Hele 'müstahak' tartışması; terbiye sınırını aşarım diye buna hiç girmek istemiyorum. 'Soma'ya yardım yapmayın' ne demek! Neymiş; iktidarın işine yararmış? İnanılmaz! Eleştirinin sınırı vicdan olmalı; vicdansızlığa gerek yok. Herkes eleştirebilir sorumluları, eleştirsin de ama vicdan sınırını aşmadan. Peki, bunları yazan, söyleyen kimi de meslek büyüğüm olan isimler, bugüne kadar maden, madenci, iş kazaları vs için kaç satır yazı yazmışlar? Ben yıllardır tüm gazeteleri satır satır okuyan biri olarak bu tür sorunları istikrarlı bir şekilde gündeme getirmeye çalışan bir tek Umur Talu'yu biliyorum. Gerisi lafügüzaf...

- Nuran Yıldız'ın gazeteciler için söylediği aforizmasına katılıyor musunuz? "Gazeteci bir numara küçük ayakkabı gibidir, arkadan vurur" ve de bu aforizma size kimleri hatırlatıyor?

Kısmen katılıyorum. Pek katılmadığım bir laf var "Kadın kadının kurdudur" diye... O lafı "Gazeteci gazetecinin kurdudur" diye uyarlayabilirim büyük bir rahatlıkla. Benim bildiğim birbirimizi vururuz arkadan... Bu cümleyi 'biz' diliyle kursam da kendi adıma içim rahat çünkü hiç unutmadığım bir gerçek var, arkadan vuran, arkadan vurulur.

- Kimi kitaplara editörlük yapıyorsunuz; yeni bir proje var mı?

Yeni projelerin hepsi askıya alındı çünkü aksam.com.tr beni çok heyecanlandıran ve neredeyse 24 saat onunla yaşamam gereken bir proje. Örneğin iki aydır yeni bir site tasarımı üzerinde çalışıyoruz, artık sona yaklaştık ve inan ki Türkiye için gerçekten farklı ve yenilikçi bir site çıkacak ortaya. Her gün sıcak haberin heyecanı ve bizi rakiplerimizden farklılaştıran 'özel haberler' üretmek derken bir de bu yenilikleri planlamak çok vakit alıyor. Bu nedenle bu yıl çıkarmayı planladığım kendi romanıma ara verdim. Ancak hem geçen yıl yaptığım, tanıkların anlatımına dayalı 12 Eylül belgeseli gibi yeni bir belgesel yapma fikrim ve planım cebimde, hem de ilk romanımı 2015'te yayımlama hedefim var; bakalım...