Fuat Uğur'dan Mehmet Y. Yılmaz'a: Alman kripto şebek
Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz'a neden "Alman kripto şebek" suçlaması yaptı?..
Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Dışişleri Bakanı’ndan yılın fıkrası" başlıklı yazısına Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur'dan sert bir cevap geldi...
Mehmet Yakup Yılmaz'ın ismini vermeden "Hürriyet'teki şebek" diyen Fuat Uğur, Mehmet Yakup Yılmaz'ı "Alman kripto şebek" ve "Almanya'daki patronları" gibi suçlamalarla Almanlar'a çalışmakla suçladı...
"Onun derdi tıpkı Almanya’daki patronları gibi PKK’lı teröristlerle iş tutan Deniz Yücel’i kurtarmak." diyen Fuat Uğur, tutuklu Die Welt muhabiri Deniz Yücel için de "Hani şu işlediği suçları bildiği için arandığını işitince bir ay İstanbul’daki Alman konsolosluğunda saklanan alçak." dedi...
İşte Fuat Uğur'un o yazısı:
BAĞIMSIZ ALMAN YARGISI VE İÇİMİZDEKİ ŞEBEKLER
Almanya’da yargı çok bağımsızdır.
Hürriyet’teki şebek böyle olduğunu düşünüyor. Ardından da
ekliyor:
“Türkiye’de yargının ne kadar bağımsız olduğunu hepimiz
biliyoruz”
Onun derdi tıpkı Almanya’daki patronları gibi PKK’lı teröristlerle
iş tutan Deniz Yücel’i kurtarmak.
Hani şu işlediği suçları bildiği için arandığını işitince bir ay
İstanbul’daki Alman konsolosluğunda saklanan alçak.
Çok sinirlenmiş Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Die Welt
gazetesinin muhabirinin Deniz Yücel ile ilgili sorusuna “Nasıl
Almanya’da bağımsız yargı varsa Türkiye’de de var. Soruşturmayı
onlar sürdürüyor” demesine.
Deniz Yücel, BND için çok önemli. Bu yüzden de her düzeyde Türk
yetkililerine aynı şeyi söylüyorlar:
“Yargıya müdahale edin ve Deniz Yücel’i alıp bize verin.”
Siz bağımsız yargı deyince de “Sizde bağımsız yargı yok ki”
deyiveriyorlar utanmadan.
Hürriyet’teki şebek de aynını söylüyor.
Evet, Almanya’da yargı çok bağımsızdır.
Misal, ABD’ye Volkswagen’a verilen milyar dolarlık cezalara
karşılık vermek ister ve Apple’a basar 13 milyar avroluk cezayı.
Ama ne tuhaftır ki birkaç gün sonra Frankfurt havalimanındaki
“bomba ihbarı” ile gereken mesajı alır ve Apple’ın cezasını
kaldırır.
Almanya’da yargı çok bağımsızdır.
Resmen terörist diye tanımladıkları PKK’lıların miting yapmalarına
izin verir ve bu terör örgütünün elebaşı Murat Karayılan’ın video
konferansla bağlanmasına göz yumar ama Türkiye Cumhuriyeti’nin
Başbakanı’na, Cumhurbaşkanı’na aynı izni vermez.
Alman yargısı o kadar bağımsızdır ki…
Bağımsız Alman yargısı, Alman İstihbarat Teşkilatı’nın tetikçisi
neo naziler tarafından katledilen 8 Türk’ün ölümünü “Dönerci
cinayetleri” diye 8 yıl yutturmayı başarır.
Pislik ortalığa saçılınca derhal yeni bir dava açıp Beate Zschäpe
adlı bir nazi fingirdeğini yargılamaya başlar.
Ama bağımsız Alman yargısı bu cinayetlerin tanıklarını bir türlü
mahkemeye çıkaramaz. Çünkü 7 tanık da “doğal yollardan”
ölüverirler. Öyle işte. Alman bağımsız yargısı onların doğal
ölümleri için gereken süreyi verir istihbarat teşkilatına. Sonuçta
hepsi birden öldürülemeyeceğine göre bir sırası vardır öyle değil
mi? Ayrıca hiç öyle kolay değil, hepsine bir hastalık bulmak
zorundasın sonuçta.
Ve bu dava 15 yıldır sonuçlanmaz.
Alman yargısı çok bağımsızdır ve bu yüzden Türkiye’de darbe
girişiminde bulunan FETÖ’cü teröristlerin iltica başvurusunu “fikir
özgürlüğü” bağlamında kabul eder.
Adil ve bağımsız Alman yargısı, 12 yaşındaki bir Türk çocuğunu
kıyısında oturduğu Elbe Nehri’ne iterek öldüren katili serbest
bırakmakla kalmaz, ona bir zarar gelmesin diye bir de koruma verir.
Katil Alman’dır çünkü.
Alman yargısı çok ama çok bağımsızdır.
Gözlerine kestirdikleri Türk ailelerinin ellerinden çocuklarını
alıp yurtlara kapatarak ya da Alman ailelere vererek devşiren,
dinini, dilini, kültürünü unutturan Jugendamt adlı Alman
Asimilasyon Örgütü ile iş birliği yapar. Aileleri binlerce avro
harcayarak dava açarlar, çocuklarını bu çakal sürüsünün elinden
kurtarmaya çalışırlar ama nafile. Çünkü bağımsız Alman yargısı dava
süreçlerinde bilirkişi olarak Jugendamt’ın uzmanlarını kabul eder.
On binlerce Türk çocuğu böyle devşirilir ve böylece göçmen nüfusu
sayısı azalan Alman demografisi için tehlike olmaktan çıkar.
Eşi hasta olduğu için üç çocuğuna akbabalar gibi el koyan bu
asimilasyon örgütüne “Çocuklarımı Alman ailelerin yanına verdiler,
onlar da kiliseye götürüyor” diye dava açan bir Türk’e Alman
“bağımsız yargısı” hukuk literatürüne geçecek bir kararla yanıt
verir:
“Çocukların kiliseye gitmek istemezse söyler”
Sen istediğin kadar “Benim çocuğum dört ve altı yaşında, Alman
aileler dayak atıyor” de, faydasızdır, çünkü Alman yargısı
bağımsızdır.
O kadar ki bizzat Alman yasaları el konulan çocukların önce
akrabalarından bir aileye, o yoksa kendi dini ve kültüründen bir
aileye, o da yoksa bir Türk STK’sının vasiliğinde bir Türk yurduna
yerleştirilmesini öngördüğü hâlde buna uyma gereğini hiç
duymaz.
Çünkü Alman yargısı çok bağımsızdır ve bu yüzden polisler
tarafından kendisiyle birlikte 75 yaşındaki anne ve babası
hastanelik edilinceye kadar dövülen bir Türk gencinin açtığı davayı
10 yıldır sona erdirmez ve saldırgan polislerin emekli olmalarını
bekler.
Böyle yüzlerce örnek daha sıralayabilirim size.
ATV Avrupa’da 8 yıldan beri Avrupa’da Gündem programını
yapıyorum.
Almanya’ya onlarca kere gittim. Oradaki yargı sisteminin verdiği
kararlara her hafta en az bir ya da iki örnekle tanık oldum.
Kimse bana “Bağımsız Alman yargısı” demesin.
Hele Alman kripto şebekleri hiç.
MEHMET Y. YILMAZ NE YAZMIŞTI?
Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz, 7 Haziran 2017 günü yayınlanan "Dışişleri Bakanı’ndan yılın fıkrası" yazısının Fuat Uğur'u kızdıran bölümü şöyleydi:
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’de tutuklu bulunan Die Welt muhabiri Deniz Yücel’in gazetecilikten değil, terör nedeniyle suçlandığını söyledi ve “Nasıl Almanya’da bağımsız yargı varsa Türkiye’de de bağımsız yargı soruşturmayı sürdürüyor” dedi.
Bu ülkede yargının ne kadar bağımsız olduğunu hepimiz biliyoruz.
Deniz Yücel ile ilgili suçlama dosyasını belli ki Bakan Bey’den saklamışlar. Okusa, suçlamaların sadece yazılan haberlerle ilgili olduğunu da görürdü.
Bakan Çavuşoğlu bir de şunu söyledi: “Son zamanlarda Avrupa gizli servisleri Türkiye’de gazetecileri ajan olarak kullanmaya başladı.”
Merak ettim, Deniz Yücel’e yönelik suçlamalara şimdi bir de “casusluk” mu eklenecek?
Tabii ilginç olan Bakan’ın bildiğini, MİT’in bilmiyor olması.
“Casus gazetecilerin varlığını” biliyor olsalardı, şu anda onlar ya sınır dışı edilmişti ya da hapiste olmalıydılar.
Gazetecileri casusluk ile suçlamak, kapalı rejimlerin ayırt edici özelliklerinden biridir.
İran’dan tutun, Suudi Arabistan’a, Rusya’ya, Çin’e kadar bütün kapalı rejimlerde hoşlanılmayan yabancı gazeteciler böyle suçlanırlar.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel’deki NATO zirvesinde, Federal Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, Deniz Yücel’in serbest bırakılması ile ilgili talebine şöyle yanıt verdiğini açıklamıştı:
“Kendilerine, ‘Sizde çok Deniz var, ben size bunların dosyalarını
da verdim’ diye hatırlattım.”
Cumhurbaşkanı da birileri tarafından yanıltılmış olmalı, çünkü Almanya’da haberleri ve yorumları nedeniyle tutuklanmış bir gazeteci yok.
Şu anda Türkiye’deki hapishanelerde olan gazetecilerin hepsi, yazdıkları haberler ve yorumlar gerekçe gösterilerek tutuklandı.
Yöneticilere bakarsanız hepsi “terörist” ama ne ellerine silah almışlar ne de bir terör örgütü ile örgütsel bağları kanıtlanabiliyor.
Kusura bakmayın ama bunun “bağımsız yargı” ile alakası yok.
Bu siyasi bir talimat ve bu talimat, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hem de AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının, mahkemeler eliyle çiğnenmesine yol açıyor.