Fuat Uğur, Davutoğlu'nun partisinden kiminle konuştu? Parti kurulmadan mobbing başladı
Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, Ahmet Davutoğlu'nu şu sıralar isim ve logosu tartışılan yeni partisinin kurucuları arasından mobbing gören bir isim üzerinden partinin iç karışıklıklarını yazdı.
Parti kurulmadan parti içi tartışmalar başladı. Davutoğlu'nun partisinde yaşananları kaleme alan Fuat Uğur, yaşanan güç mücadelelerinin perde arkasını anlattı.
İşte o yazı:
"Aslında tesadüf oldu görüşmemiz. Siyaset sahnesinden
tanıdığım bir isimdi. Geçen gün Twitter’dan
haberleşip, uzun uzun telefonda konuştuk.
Olan biteni başından itibaren anlattı.
Ahmet Davutoğlu davet etmişti onu.
Milletvekilliğinden sonra uzun süre ara verdiği siyasete yeniden
başlamanın tatlı heyecanıyla kabul etmişti.
Onu Davutoğlu’nun “demokrasi, çoğulculuk ve
parlamentarizm” söylemi etkilemişti dediğine göre.
Gerçekten de ilk günden itibaren (geçen temmuz ayı başı)
kolları sıvayarak başlamıştı işe. Söylenilen her yere gidiyor,
çalışmalara katılıyordu. Kendisi kurucular arasında sayıldığı
için, önerilerini peş peşe sıralıyor ve takdir topluyordu.
Ahmet Bey de doğrusunu söylemek gerekirse nazik ve kibardı ilk
başlarda.
Sonra birden durup soluklandı ve o şaşırtıcı açıklamayı yaptı:
“Ama 9 Ağustos’tan sonra yaşadıklarımı bir ben bilirim bir de
Allah. Aylarca, âdeta linç edildim”
Anlattıklarını dinleyince bunun linç edilmekten daha çok
mobbing, dışlanma, ve ötekileştirme olduğunu fark ettim. Hem
de ciddi boyutta.
İlk emareler hiçbir gelişmeden, alınan karardan ya da uygulamadan
haberdar edilmemesiyle başlamıştı. Kurucular Kurulunda konuşuyor,
fikirlerini beyan ediyordu ama hiçbir karar ona
bildirilmiyordu. Bunu sorduğunda da tepkiyle karşılaşıyordu.
Burada bir es verdi ve “Ahmet Bey'de istişare kavramı yok. En
büyük handikapı hiçbir fikri tartışmaması ve dikkate
almaması” dedi.
Şaşırmadım.
Bunu AK Parti’deki dönemindeyken de herkes söylüyordu.
Kibirliydi, istişare etmiyordu ve tepeden bakıyordu. Dünyanın
sırrını bilen oydu sanki. Öyle ki Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan’ı bile uzun konuşmalarıyla canından bezdiriyordu.
Konuştukça konular açıldı. Onu en çok kıran olaylardan biri de
televizyon programlarına çıkma tekliflerinin gelmesiyle
yaşanmıştı.
Kendisi tanınan ve televizyonlara epey çıkan bir siyasetçi olduğu
için de gelen program tekliflerini kabul etmeye
başlamıştı. “Ben ne konuşacağımı bilen biriyim,
milletvekilliğim döneminde genel başkanım bana bir kere bile olsun
bana müdahale etmemişti” diyordu. Fakat Ahmet Bey daha en
başında “Bana danışmadan çıkma” diyerek kendisini
uyarmıştı.
İlk teklif TV5’ten gelmişti. Danıştı ve
Davutoğlu “Çıkma” dedi.
Ama ilginçtir ki o tarihteki programa onun yerine
kuruculardan Karar gazetesi yazarı Etyen
Mahçupyan katılmıştı.
Anlaşılmıştı, Davutoğlu onu vitrin malzemesi olarak görüyor
ama temsil yetkisi vermiyordu.
İlk tecrübe acıydı ama devamı da geldi. Yılmadı, ikinci televizyon
programı teklifini de Ahmet Davutoğlu’na, en yakınındaki
adamlarından biriyle iletti. Cevap yine
o “yakın” adamından geldi:
“Sayın Başbakan istemiyor, benim adımı ve telefonumu ver”
Mesaj açıkça verilmişti aslında. Belki de ümidini kaybetmek
istemiyordu. Ama mobbing aleniyete dökülmüştü. Manisa’ya toplantı
için gidildiğinde otelde oda ayrılmamıştı kendisine. Zar zor bir
öğretmenevinde ikamet etti.
Hareket içindeki vekiller için oluşturulan WhatsApp
grubuna da dâhil edilmemişti. Haberdar olunca ısrar
edip girdi. Belliydi, istenmiyordu. Hissettiriliyordu.
Durup durup “Çok garip olaylar oldu” dedi ama ne olduğunu
bir türlü anlatmadı.
“Anlattıklarınızdan bu yapılanmayı saklı ajandası olan bir örgüte
benzettim ben, yanılıyor muyum?” diye sordum.
“Doğru, bir çelik çekirdek, özel kadro var ve siz onun dışındaki
çemberin de dışındaki çemberdesiniz.
Ulaşamıyorsunuz” dedi.
Sonunda dayanamadım ve “Bunların Pensilvanya ile bir bağı var
mı?” diye pat diye sordum.
Şaşırmadı, âdeta bekliyordu:
“Şimdi Pensilvanya ile bir bağları var mı bilmiyorum. Ama
benim evvelden bu cemaat yapılanmasıyla ilişkisi olduğunu
bildiğim iki kişi, üst kademelerde kabul görmekte. Bunu
Ahmet Bey’e söyledim. Ama ne ilginçtir ki Ahmet Bey’in
etrafındaki çelik çekirdek kadro, bu isimleri ısrarla
koruyorlar.”
Bardağı taşıran son mobbing, 30 Kasım-2 Aralık tarihleri
arasında Abant’ta yapılan ve artık kuruluş
bildirgesine son şeklin verileceği toplantıda yaşanmış.
Kendisine herkesin kaldığı ana binadaki otel yerine eski
binanın bodrum katında, personelin kaldığı yerde bir
oda verilerek sözüm ona konaklaması sağlanmış.
Üstüne üstlük, kuruluş bildirgesinde Atatürk’ten neden hiç
bahsedilmediğini sorması büyük bir hata olmuştu ve
göze batmıştı. (Bunu okuduktan sonra koyarlar artık)
Yine kuruluş bildirgesinde Suriye meselesine hiç
değinilmemişti. Bunu dile getirerek Ahmet Bey’i canevinden
vurmuştu bilmeden. Sonuçta Suriye konusu,
Türkiye’nin başına Ahmet Davutoğlu tarafından bela
edilmişti ve kendisinin yumuşak karnıydı.