Fatih Altaylı'dan zehir zemberek yazı! Hangi gazetecileri hedef aldı?
Habertürk yazarı Fatih Altaylı'nın hedefinde bugün de gazeteciler vardı. Fatih Altaylı, gezilerde gezen gazetecilere çattı.
Fatih Altaylı bugünkü yazısında önce Ekrem
İmamoğlu'nun medya eleştirisi üzerine yazdığı yazılara açıklama
getirdi ardından da bazı gazetecileri topa
tuttu.
Festivallere giden gazeteciler Fatih Altaylı'nın
hedefindeydi.
Altaylı: "Halk bu merak içinde yeniden sayımları ve
tartışmaları izler, merak ederken Türk basını nerede?
Ben size söyleyeyim.
Yarısı Adana’da bilmem ne festivalinde davetli, bir diğer bölümü
Ege kıyılarında bilmem nerenin ot festivalinde, kalanı da bir başka
ilçemizin bok festivalinde yemek peşinde.
Daha şanslı bir azınlık ise yurt dışında çeşitli davet ve basın
gezilerinde.
Haber, halkın merakı kimin umurunda.
Ve tüm bunlar bir de gazetelerden önce bu gazetecilerin internet
hesaplarında, milletin önünde. Yani beleş geziden gazeteye merak
edilecek bir şey de kalmamış.
Ye iç gez, önce sosyal medyaya koy, sonra iki satır yaz, başına
bela da almamış ol."
Altaylı'nın medya yöneticilerine de bir çift lafı
vardı:
Sonra da “Niye kimse bizi okumuyor. Niye batıyoruz” diye yazan
medya yöneticileri.
Pardon, “Sözde medya yöneticileri”.
İŞTE FATİH ALTAYLI'NIN YAZISINDAN İLGİLİ BÖLÜMLER:
Gerçekten çok sıkılıyorum bazen.
Şaftı kaymış ya da kaydırılmış bir kitle ile muhatap olmak
çok zor.
Akıl, izan, mantık bitmiş.
Bir gün önce Ekrem İmamoğlu’nun medya ile ilgili serzenişine
hak verdiğimi yazıyorum.
Ki hak verdiğim sadece o değil, medyaya kim ne dese
haklı.
Ertesi gün de yine aynı İmamoğlu’na “Ama medyayı tehdit eder
bir tonda konuşman yakışıksız. Bunu yapanlar zaten yıllardır var.
Sen farklı olacağım diyorsun, sen niye medyaya parmak sallıyorsun”
diyorum.
Vay efendim bunu nasıl dermişim, medyaya parmak sallayanlara
niye bir şey dememişim.
Manyak mısınız, deli misiniz, divane
misiniz!
Aynı yazıda ikisini de söylüyorum zaten.
Daha ne diyeyim.
Bakın arkadaşlar.
Beni kendiniz gibi zannetmeyin.
Benim için öznelerin önemi yok.
Ben bir eylemi eleştirirken öznesinin kim olduğuna bakmıyorum
bile.
Ne adı ne aidiyeti ne siyasi fikri ne partisi beni
ilgilendiriyor.
Ben yaptığına, yapılana bakıyorum.
Yani bu toplumun “sesi çok çıkan” bölümü gibi “Bizim adam ne
yaparsa yapsın sorun değil, karşıdaki adam ne yaparsa yapsın sorun”
diyenlerden değilim.
Yavuz Bingöl’ü alkışlayıp, Elçin Sangu’ya sövenlerden, Elçin
Sangu’yu alkışlayıp Yavuz Bingöl’e sövenlerden değilim
anlayacağınız.
Ama Sangu’nun bir çıkar beklentisi içinde olmadan bunu
yapmasını daha anlamlı bulurum o ayrı!
Siz, yani akıldan uzak cepheleşmenin unsurları, benden
kendiniz gibi olmanızı beklemeyin.
Olmam.
Meşrebim uygun değil.
Bu milletin büyük bölümünün de meşrebi uygun değil zaten,
biliyorum.
Öyle olmasaydı çoktan birbirimizin boğazına
sarılmıştık.
Yüzde 50’ler karşılıklı olarak evde duruyorsa bu
yüzdendir.
Başka nedenden değil.
Bu gazetecilik ise, durum normal
Geçen hafta Türkiye karışmış.
Seçim sonrası herkes merak içerisinde.
Halk gelişmeleri bilmek, gelişmelerin birileri tarafından doğru
düzgün analiz edilmesini istiyor.
Millet işi gücü bırakmış internet başında, ekran
karşısında.
Peki halk bu merak içinde yeniden sayımları ve tartışmaları izler,
merak ederken Türk basını nerede?
Ben size söyleyeyim.
Yarısı Adana’da bilmem ne festivalinde davetli, bir diğer bölümü
Ege kıyılarında bilmem nerenin ot festivalinde, kalanı da bir aşka
ilçemizin bok festivalinde yemek peşinde.
Daha şanslı bir azınlık ise yurt dışında çeşitli davet ve basın
gezilerinde.
Haber, halkın merakı kimin umurunda.
Ve tüm bunlar bir de gazetelerden önce bu gazetecilerin internet
hesaplarında, milletin önünde. Yani beleş geziden gazeteye merak
edilecek bir şey de kalmamış.
Ye iç gez, önce sosyal medyaya koy, sonra iki satır yaz, başına
bela da almamış ol.
Sonra da “Niye kimse bizi okumuyor. Niye batıyoruz” diye yazan
medya yöneticileri.
Pardon, “Sözde medya yöneticileri”.