Fatih Altaylı Suudi Arabistan’ın açıklamasını ti’ye aldı: At yalanı sevsinler inananı!
Suudi Arabistan, Cemal Kaşıkçı'nın öldüğünü 17 gün sonra kabul etti.
Habertürk yazarı Fatih Altaylı, Suudi Arabistan’ın,
İstanbul’daki Başkonsolosluk binasına girerek kaybolmasının
ardından öldüğünü 17 gün sonra kabul ettiği Cemal Kaşıkçı ile
açıklamasını ti’ye aldı.
Kaşıkçı’nın ölümüne dair abartılı ve uydurma bir senaryo
kaleme alan Altaylı, “Bu benim yazdığım hikaye bile Suudilerin
açıkladığı “Konsoloslukta yumruk kavgasına girdi ve orada öldü”
açıklamasından daha mantıklı.
Suudiler, işledikleri pis cinayeti kabullenirken bile bütün
dünya ile göz göre göre alay ediyorlar. Para ile yalan satıyorlar.
Güvendikleri diğer şey ise bir damat. Trump’un Yahudi lobisinin
adamı olan damadı” yorumunda bulundu.
İşte Fatih Altaylı'nın bugünkü yazısından ilgili
bölüm:
Suudi Arabistan sarayı Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki
Konsolosluk binasında öldüğünü kabul edince ben de bugüne kadar
Emniyet ve MİT’ten aldıkları bilgileri paylaşarak bizleri
aydınlatan meslektaşlarımdan intikam alma fırsatını değerlendirmek
istedim.
Hemen telefona sarılarak Suudi derin devleti, Muhaberat ve
Saray’daki kaynaklarımı aradım.
Birkaç telefon görüşmesinden sonra Kaşıkçı’nın nasıl öldüğünü
öğrendim:
- Kaşıkçı’nın Konsolosluktaki randevusu öncesinde Konsolos
Bey “Amerika’da gazetecilik yapan bir vatandaşımız gelecek. İyi bir
intiba bırakmamız lazım, ortalığı bir güzel silin süpürün"
demiş.
- Saat tam 13.17’de Kaşıkçı kapıdan girmiş.
- Misafir beklenenden önce geldiği için ortalık biraz
dağınıkmış.
- Konsolosluğun marangozu, masanın ayağını tamir ederken
kullandığı testereyi salonda unutmuş.
- Temizlikçi aceleyle çıkarken, kovasından yerdeki parkeye
sabunlu su dökülmüş ama fark etmemiş.
- Saat 13.21’de Kaşıkçı, kendisine kucağını açmış “Hoş geldin
sevgili hemşerim” diye yaklaşan Konsolosa doğru
ilerlemiş.
- Tam o sırada Kaşıkcı kovadan dökülen sabunlu suya basmış ve
kaymış.
- Saniyeler 13.21:30’u gösterirken Kaşıkçı kayıp düşmesini
tamamlamış.
- 13.21:39’da marangozun unuttuğu testerenin üzerine
düşmüş.
- Düşüşün şiddetiyle bir kolu kesilmiş.
- Allah tarafından tam o sırada Konsoloslukta Suudi Adli
Tıbbı’nın uzmanlarından El Tubaygi de şans eseri
misafirmiş.
- Konsolos hemen Doktor Tubaygi’yi çağırarak kesilen koluna
müdahale etmesini istemiş.
- Yaralıyı inceleyen Doktor Tubaygi “Bu kolu yerine dikmemiz
imkansız ama isterseniz simetriyi bozmamak için diğer kolu da
kesebiliriz” demiş.
- Konsolos Bey “Yapacak başka bir şey yoksa öyle yapalım.
Misafirimizi böyle tek kolla yollayamayız” demiş.
- Ancak Konsoloslukta anestezi olmadığı için kendisi kalan
kolu keserken görevlilerden Kaşıkçı’nın bacaklarından tutmasını
istemiş Tugaybi.
- Bu sırada Kaşıkçı’nın direnmesi üzerine bacakları da aniden
kopmuş. Oysa Kaşıkçı direnmeseymiş bacaklar yerinde kalacakmış.
Anlayacağınız tamamen kendi kabahati.
- Bacaklar kopunca “Bari başından tutun” demişler.
- Kaşıkçı direnmeye devam edince baş da gitmiş.
- Yaralıyı muayene eden adli tıp uzmanı Tugaybi “Efendim
sayın misafirimiz galiba öldü. Ne yapalım” diye sormuş.
- Konsolos Bey “Vahabi geleneklerine göre hemen gömmemiz
gerekir” deyince Kaşıkçı’yı gömmüşler.
Diyeceksiniz ki, “İyi de nereye?”
Bunu ben de sordum. Suudi Sarayı kaynaklarından aldığım bilgi
şu:
Vahabi geleneğine göre mezar yapılmaz. Ölünün nereye
gömüldüğü bilinmez. Bu yüzden bir yere gömmüşler ama bilmiyorlar.
İnancımız böyle emrediyor.
Değerli okurlar çok vahşice işlenmiş bir cinayeti böyle
aktardığım için kusuruma bakmayın.
Ancak bu benim yazdığım hikaye bile Suudilerin açıkladığı
“Konsoloslukta yumruk kavgasına girdi ve orada öldü” açıklamasından
daha mantıklı.
Suudiler, işledikleri pis cinayeti kabullenirken bile bütün
dünya ile göz göre göre alay ediyorlar.
Para ile yalan satıyorlar.
Güvendikleri diğer şey ise bir damat.
Trump’un Yahudi lobisinin adamı olan damadı.
Ha bir de, bunlar Müslüman değil mi!
Acaba İslam yalan söylemeyi, hele hele böylesine bir yalanı
nasıl karşılıyor?
Vahabi geleneğine uygun mu acaba!
***
İyi götürdük, iyi bitirelim
Diyelim ki Suudiler, Kaşıkçı’yı Konsoloslukta “istemeden” ya
da “kazayla” öldürdü...
Olabilir.
Sorguya almışlardır kendi yöntemleri ile.
Adamcağızın da kalbi dayanmamıştır.
Ya da dedikleri gibi olsun, kavga ederken öldü
diyelim.
Normal bir ülke, insan gibi insanların yönettiği bir ülke
ölüyü ortadan kaldırır mı yoksa topraklarında cinayet işlenen
ülkeye “Burada bir vatandaşımız öldü. Suçlu da bunlardır” diye
soruşturmaya yardımcı mı olur!
Meselenin iler tutar yanı yok. Çok açık.
Bu olaydan benim anladığım tek şey, Türkiye’nin doğru bir
tavır izlediği.
Bilgileri Türk medyası ile değil, isimsiz olarak Amerikan
medyası ile paylaşmaları, kaynakların güvenilirliğini
arttırdı.
Uluslararası toplumun cinayete ilgisini canlı tuttu, Amerikan
yönetiminin Suudi katillerle ve onların prensiyle işbirliği içinde
bir örtbas çabasına girmesini engelledi.
Bundan sonrasında da delillerin açık paylaşımı ile şimdiye
kadar iyi götürülen bir süreci iyi bir biçimde
tamamlayabiliriz.