'Eyüp Can manşetler için bayılmak üzereydi!'

Radikal İki'yi kuran ve 17 yıl yöneten Tuğrul Eryılmaz, "Eyüp Can manşetleri nasıl yumuşatacağım diye artık bayılmak üzereydi" diyor.

T24'ün dizisi için Hazal Özvarış'ın yaptığı röportajlar bugün de devam ediyor.
 
Mehmet Y. Yılmaz ile başlayan, İsmet Berkan ile devam eden röportajlar zincirinin bugünkü halkası Radikal İki'yi kuran ve 17 yıl boyunca yöneten Tuğrul Eryılmaz.

"Eryılmaz, Radikal okuyucusu için bir fikir gazetesi olan ve altı çizilecek makaleler içeren Radikal İki'nin 17 yıl boyunca yayın yönetmenliğini yaptı, ta ki geçen sene Aralık ayında gazete ile yollarını ayırana kadar. Eryılmaz'ın ayrılışından sadece altı ay sonra Radikal kağıda veda etti." diyen Hazal Özvarış, "Radikal sadece internet gerçeği karşısında mı kapandı yoksa gazeteciliğe dair de sebepler var mıydı?" sorusunu bu kez Eryılmaz'a yöneltti:

Tuğrul Eryılmaz için de bu sorunun yanıtı gazetecilikte. “Beni en çok sinirlendiren Radikal’in kapanmasına yol açan Eyüp Can’ı dijitalin başına koymaları” diyen Eryılmaz, "gazetenin Radikal adı altında muhafazakarlaştığını" söylüyor ve "Akif Beki ve Hasan Celal Güzel'in gazetede ne işi vardı" diyor. 

Radikal İki’nin 17 yıllık hikayesini anlatırken “Ermeniler ve Kürtler konusu bizi çok zorladı” ifadesini kullanan Eryılmaz, kendisine yapılan müdahalelerin yanı sıra kendi yaptığı sansürleri de sakınmadan anlatıyor.

(...)

KIYICI ERKEK DİLİNİ GENEL OLARAK KULLANMADIK

Bütün başarımız da şuydu: Zaman zaman kullanmak zorunda kalsak da o kıyıcı erkek dilini genel olarak kullanmadık. 1996’lar gibi bir dönemde elimizden geldiğince PKK’ya terörist dememeye vs. çalıştık. Öyle bir hava yarattık ki, “Dünyada bütün gazetecilerin temel mottosu olan, ırkçılık, cinsiyetçilik içermeyen bir dil kullanırsan Radikal İki’de senin de yerin var, gönder yazını” dedik. Ama çok komik telifler veriyorduk, son dönemde bile öyleydi.

- Ne kadar veriyordunuz?

100-150 lira gibi rakamlar veriliyordu.

- Bahsettiğiniz “kıyıcı erkek dilini” hangi zamanlarda kullanmak zorunda kaldınız?

İlk başlarda, kendimizi tam sağlama almadan. Ama çok uzun süremedi bu. İlk dönemlerde, özellikle Susurluk’ta çok güzeldi Radikal. Gazetecilik yapıyorduk. İnsanlar elimine edilmemişti. Ama oto sansür deniliyor ya, ben bunu zamanla fena halde hissettim.

ERMENİLER VE KÜRTLER KONUSU BİZİ GERÇEKTEN ZORLADI

- Hangi konular “tehlikeli”ydi?

Ermeniler ve Kürtler konusu bizi gerçekten çok zorladı. Bunu yaparken zaman zaman onaylamadığımız yazıları da bastık ve onların kullandığı dile karışamadık. “Vatan millet sakarya”, “Alnının çatından vurursun” gibi bakışlardan söz ediyorum. Ama bir şekilde bir denge kurmaya çalıştım.

- Yazılar sizin eleğinizden geçerken neden “vatan millet sakarya” diyen bir yazıyı yayımladınız?

Çünkü benim tepemde yayın yönetmeni var, onun tepesinde icra kurulu var, onun tepesinde de patron var.

- Yazı istekleri buralardan mı geliyordu?

Bir şeyin gelmesi gerekmiyor, öyle bir hava yaratılmıştı zaten. O bahsedilen oto sansür var Türkiye’de.

‘BEN EN AZ SANSÜR YAPANDIM, YAPARKEN DE UTANMAYI BİLDİM

- Siz kimleri, nasıl sansürlüyordunuz?

Mesela PKK’ya “gerilla” denince, öyle demesek diyordum. “Ya şunu çıkarsak bir şey olmaz”, “Şu cümleyi şöyle kullansak” deyip bir sürü yazarımızı, akademisyen ya da siyasetçiyi ikna etmişimdir. Kötülük yapmamak için isimlerini vermeyeceğim. Ben de yaptığım için bu kadar rahat konuşuyorum. Şunu da övünerek söylüyorum: Ben en az yapandım ve en azından utanmayı bildim yaparken. Sonra bunu savunmadım. Hikâye burada çıkıyor.

- Çözüm sürecindeyken gerilla denilmesi yine sorun oluyor muydu?

Ondan sonra her şeyi yaptık canım. Ama neler çekiyorsun o vakte kadar.

‘Arçelik’i eleştiren yazı koyduk, kıyamet koptu’

- Oto sansüre giden yol holding gazetelerinde inşa ediliyor?

Bir iki sözlü uyarı oldu yayın yönetmenlerinden, “Sen dengeyi bilirsin, arka arkaya şu adamı koyma çok fazla artık, açılmaya başladı” diye. Bu yazar bir Kürt, bir Ermeni, bir komünist olabilir, fark etmez. Böyle kaygılar oldu. Ama hiç “Şu tür bir yazıyı asla yayınlamayacaksın” denmedi. Ama çok basit bir örnek olsun, siyasi de değil; Arçelik’i eleştiren bir okurun yazısını basmıştık ve kıyamet koptu. Ertesi hafta hemen oranın yetkilisinden bir yazı geldi ve onu basmak zorunda kaldık. Benim hep kullandığım çok klişe ama doğru bir şey var: Bir ülkenin medyası, o ülkenin siyasal ve toplumsal kurumlarından çok farklı olamıyorlar. Gazeteciler muhalif olur diyorlar ama bu Kemalistler iktidardayken AKP’yle, AKP iktidardayken CHP’yle taraf olmak demek değil. Gazeteci muhaliftir çünkü ilk görevi iktidar odaklarını kamu adına denetlemektir. İsterse iktidarda komünist partisi olsun.

Kural şudur: Resmi kurumlar sana bir şey söylüyorsa bunun peşinen doğru olmadığını kabul et ve üstüne gidip kendin doğrulatmaya çalış. Ama şimdi gazeteler resmi kurumların basın bülteni gibi. Biz Radikal İki’de bundan uzak durmaya çalıştık. Güç odaklarına karşı sesi olmayanları savunmaya, onlara ses vermeye ve kişisel ideolojimiz olsa bile bunu becerebildiğimiz kadar mesleğe yansıtmamaya çalıştık. Aksi halde örneğin Osman Can Radikal İki yazarları arasında olmazdı zaten.

- Sol görüşe yakın bir kitleyi hedefleyen Radikal’in İki ekine İslamcı analizler ne kadar girebildi?

Bizim sürekli yazarlarımız vardı, Yıldırım Türker, Ahmet İnsel ve Karin Karakaşlı gibi. Bu isimlerin yazdığı her şeyi aşağı yukarı genellikle paylaştık ama bunun dışında gazete herkese açıktı. Ermeni yazarımız da oldu, Kürt yazarımız da oldu.

‘GAZETEMDE ŞERİAT BİLE SAVUNULABİLİRDİ’

- İslamcı yazarların yazıları da çıktı mı? Örneğin Ali Bulaç yazdı mı İki’ye?

Hayır, ama ilahiyat fakültesinden kimi hocalar bize yazdılar. Dinle ilgili hiçbir derdimiz olmadı bizim. Gazetemde şeriat bile savunulabilirdi, bu kadar basit. Nasıl ki birileri komünizmi savunabiliyorsa. Çünkü bunlar bir fikir meselesi. Bizim yaptığımız bunları dengelemek, farklı farklı sesleri ve durumları yansıtmaktı. Taraf’ın örneğin yazarlarının yarısı bizden geçti, şimdi Star’da, Yeni Şafak’ta yazanlar var. Yıldıray Oğur, Melih Altıok ve Markar Esayan’ın, hepsinin yazıları kullanıldı. Reddettiğimiz oldu tabii ama bunlar ağırlıklı olarak iftira gibi çok hamasi şeylerdi veya ırkçılık, savaş kışkırtıcılığı ve cinsiyetçilik yapılan yazılardı. Radikal İki’de cinsiyetçilik, savaş, ırkçılık yasaktı, gerisi serbest. (...)

TÜRKİYE LGBTİ KONUSUNA KÜRTLERDEN DAHA MI AÇIK?

- Türkiye’nin Kürtler ve Ermeniler gibi tabu konulardan LGBTİ’lere dair yayınlara çevreden tepki geldi mi?

Sağdan soldan geldi tabii ama onlar başka. LGBTİ konusunda hiçbir yayın yönetmeninden bir söz ya da “yukarıdan istemiyorlar” lafı gelmedi. Ama Kürtler konusunda sayısı çok olmamakla beraber geldi.

- Sözlerinizi “Türkiye LGBTİ konusuna Kürtlerden daha açık” yorumuyla okumak ne kadar doğru olur?

Daha açık değil maalesef ama “LGBTİ daha az tehlikeli” diyelim. Biz felsefi ve ideolojik olarak her zaman gey ve lezbiyen bireylerin yanında durduk, şimdi onlar işi büyüttü ve LGBTİQ oldular. Biz insanlar kendilerini nasıl adlandırıyorlarsa, onu öyle kabul ettik. Adam “Ben şeriatçıyım” derse, o, onun meselesidir. Benim tek kaygım olur, gazetemi kapattırmamak.

‘RADİKAL, İKTİDARIN YASAKLARINDA KORKAK DAVRANDI’

- İsmet Berkan dönemindeki 10 sene sizin gözünüzde nasıl geçti?

İsmet Berkanlı 10 senede var olma savaşı verdi Radikal gazetesi.

- Ekonomik kriz nedeniyle mi?

Her türlü; okunabilirlik, biraz daha fazla satmaya çalışmak… Zarar ediyorsa bir yer, iki şey yapar patron. “Gazete kâğıdını kıs” der, kısarsın, sonra da “Şimdi 18 sayfa gazete, niye 50 kişi çalıştırıyorsun hadi adam at” der. İsmet insanları hep tutmaya çalıştı.

- İsmet Berkan’ın 2001 krizinden 2002’de çıkıldığını söylemesine rağmen bu 10 yılda tirajın yaklaşık 110 binden 27 bine düşüşünü siz nasıl açıklıyorsunuz? Sizce yanlış nerede yapıldı?

Yanlış yapılan şu, gazetenin duruşu sallanmaya başladı.

- Hangi noktalarda?

İktidarların yasak saydığı konularda korkak davranmak konusunda.

‘AKİF BEKİ BAŞBAKAN'IN BASIN DANIŞMANI,
BÖYLE BİR ŞEY OLABİLİR Mİ ALLAH AŞKINA?’

- 2002-2007 arası AKP’nin yasaklardan ziyade demokrasi ve AB’ye daha yakın olduğu yıllar değil miydi?

Ondan sonra yavaş yavaş arttı. Türkiye’de ne oluyorsa bizim gazetede görüyordun, Türkiye açıldıkça sen de rahatlıyorsun, gazeten de. Kapandıkça da kapanıyorsun. Marifet sıkışma başladıktan sonra iş yapmak. Bizim gazetede Akif Beki’nin ne işi vardı? Veya Hasan Celal Güzel’in?

- Berkan’ın aktarımına göre, Beki’nin Radikal’deki varlığının sebebi İslami kesimden yazar eksiği olması ve arkadaşlık.  

Böyle bir şey olabilir mi Allah’ını seversen! Bunlar hep dengeler. Arkadaşımıza köşe yazısı mı yazdırıyoruz, Akif Beki bildiğimiz Başbakan’ın basın danışmanı. Hikâye bu, gazeteciler bir şekilde genel eğilime uygun birtakım manevralar yapmaya başladılar. Türkiye garip bir ülke, kutuplaşmaları seviyor, eğer sağlam durmuyorsan ara tonlarda gidip gelmek pirim yapmıyor. Biz ara noktalarda kalmaya çalıştık ama o duruşumuzu da tam tutamadık, sallandı. Sağcı bir sürü yazar geldi. Namık Kemal Zeybek gibi, iyi kötü demeyeceğim ama bunlar köşe yazarı, gazeteci falan değil. O zaman bana ne kardeşim! (...)

‘GAZETEDEKİ GERÇEK BOZULMA EYÜP CAN İLE BAŞLADI’

- Neden?

Ne zaman ki cemaat-AKP kavgası koptu, bu sefer Radikal’in tavrı değişti. Haksızlık etmek istemiyorum meslektaşlarıma ama sen bir işin yayın müdürüsün, hamama giren terler. Gazetenin habere gitme ve haber toplamasındaki gerçek bozulma Eyüp Can’la başladı.

- Eyüp Can’ın gelişiyle neler değişti?

Dört sene önce bize “sokak yazarları olacak”, “çoğalacağız” gibi büyük büyük laflar edilirken bak kapandık. Önce gazete küçüldü, sayfalar azaltıldı, birtakım yeni köşe yazarları geldi. Akif Beki örneğin çıkmazdı Eyüp Can’ın odasından.

- AKP- cemaat kavgasıyla birlikte ne oldu Radikal İki’de?

Müdahale daha çok olmaya başladı.

‘GÜLEN'İN KURBAN KESTİRİRKENKİ FOTOĞRAFI MESELE OLDU’

- Hangi maddeler eklendi müdahale alanlarına? Hangi tarafın lehine olan müdahaleler yapıldı sizce?

Cemaat tarafına tabii. Gazetecilerde şöyle bir kötülük var, tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânı diye anlatmıyoruz. Benim geçmişim belli, Dev-Genç’ten buralara geldim, zigzaglar çizdim ama her zaman solda yer aldım. Fakat şeyler cemaatçi ve Müslüman gazeteciler ve yazarlar enteresan. Bir yandan bize gazetecilik dersi veriyorlar, bir yandan hayatlarında bir cemaat yokmuş gibi davranıyorlar. Ama ben örnek vereyim sana, Fethullah Gülen’in Pennsylvania’da kurban kestirirken fotoğrafını koyduk onu bile mesele yaptılar.

- Sorun neydi?

Nerden bileyim? İyi-kötüyü geç, gazetecilik refleksi zayıf insanlar bunlar. Mesela beni çağırsalar Hürriyet’in veya Sabah’ın “Başına gel” deseler gitmem. O benim başa çıkacağım bir şey değil. Ama Türkiye’de herkes her şeyi yapacağını düşünüyor.

- 2009’da Doğan Grubu, İsmet Berkan’ın anlattığına göre, Radikal’e yatırım yapma kararı aldığında…

Biz bunları hiç bilmeyiz mesela.

- “Kutu dışında düşünecek biri”nin daha iyi olacağı düşüncesiyle Berkan ayrılmış ve yerine Eyüp Can gelmiş. Sizce yatırım başka biri tarafından değerlendirilseydi Radikal bugün kapanmayabilir miydi?

Kapanmayabilirdi. Ayrıca ben İsmet Berkan’ın doğruyu tam söylediğini düşünmüyorum. Çünkü İsmet Berkan da gazetenin boyutu gibi çok şeyle uğraştı. Ama ben eminim ki o yatırım Eyüp Can’a verilmeseydi ve İsmet Berkan’la devam etseydi çok değil ama daha başarılı olurdu. Bu benim görüşüm, çünkü İsmet Berkan daha bir gazeteci. Bu da benim kriterim.

‘HANZADE DOĞAN PARLAK BİR PATRON OLABİLİR Dİ’

- Sizce Aydın Doğan Eyüp Can’ı neden seçti?

Hiç bilemeyeceğim ama bunun dedikodusu şudur: “Bir tane de böyle bir adamımız olsun.” Ama bunu ispatlayamazsın. Belki düzgün ve akıllı bir çocuktur. Bunu biz bilemeyiz. Patronlarla onlar konuşuyorlar. Ben hayatımda Aydın Doğan’ı bir kere gördüm, onda da bizi Hasan Cemal tanıştırdı. Ama Hanzade Doğan öyle değil. Gençliğinden ve aldığı eğitimin rahatlığıyla Hanzade Doğan kendine iyi bir ekip kurabilseydi parlak bir patron olabilirdi diye düşünüyorum.

‘MUTFAKTA SOL VE MUHAFAZAKAR GERGİNLİĞİ VARDI’

- Yayın yönetmenini değiştirme ve Eyüp Can kararı Radikal çalışanlarına nasıl tebliğ edildi?

Toplantı yapılıyor, söyleniyor, sonra da internetten e-mailler gönderiliyor, o sizle bir toplantı yapıyor, sonra ikinci adamlarını seçiyor. Radikal’deki Radikalcileri temizleme işlemi baya bir sürdü. Radikal’in içinde biz de kendi içimizde kavga ediyorduk. Böyle bir tuhaf durumlar vardı.

- Nasıl durumlar?

Yani daha muhafazakâr davranmak isteyenler ve daha sol, radikal davranmak isteyenler vardı. Ben ikinci tarafta oldum her zaman. Üç tane önemli isim, Eyüp Can Sağlık, kişisel olarak çok sevdiğim haber koordinatörü Muhittin Danış ve istihbaratın başında Ömer Erbil hep sağ gelenekten geliyor ve Radikal gazetesi çıkarılmaya çalışılıyor. Bu bir gerginlikti ve keşke kavga edilseydi de patlasaydı. Böylece insanlar daha dürüst ve açık olurdu ve belki bunlar başımıza gelmeyebilirdi.

- Eyüp Can döneminde Yıldırım Türker neden ayrıldı?

Onun dayanacak hali kalmamıştı. O bizlerden daha hassastır.

- Ne oluyordu dayanması gerekilen?

“Onu yazma”, “bunu çıkar”, “bunu koy”, “şunu atıversen ne olur” gibi şeyler. Ama bunun kavgası çok ciddi verilmeyince gün geliyor tek kelimeyi, mesela “salak deme de, ahmak de” cümlesini değiştir diyor ve kıyamet kopuyor. Bu hikâyeler de böyle. Kan uyuşmuyor, dil uyuşmuyor.

‘EYÜP CAN MANŞETLERİ YUMUŞATACAĞIM DİYE BAYILMAK ÜZEREYDİ’

- Bu uyarıları Eyüp Can Sağlık mı yapıyordu yoksa başka yollarla mı iletiliyordu?

Onlar sayfa editörlerine söyleniyor, sen de onunla kavga ediyorsun. Biz o yüzden Radikal İki’ye sığındık. Gazetede ben iyice aklımı kaçırırdım. Çok temel bir şey, Radikal’e sade suya tirit manşetler, sayfalar getirdi. Bu tarafsızlık adına yapıldı ama gazete kişiliksizleştirildi. Eyüp Can manşetleri nasıl yumuşatacağım diye artık bayılmak üzereydi.

- Mesela?

Hiç hatırlamıyorum. Ama mesela Arap Devrimi sırasında bile sorun yaşadık biz onunla nasıl sunulacak bu Arap Baharı diye. Galiba Radikal şey yapmıştı Cezayir mi Tunus mu ‘süpürge devrimi’ gibi filan diye, millet yollarını temizliyormuş ya, yani onlar liberal olmayı magazinleştirmek zannediyorlar haberleri. Böyle bir dertleri var yani. Güvenini kaybetti gazete bu savrulmalar yüzünden. Tabii Radikal’in başına Emin Çölaşan’ı getirsen de aynı şeyi söyleyecektim, yanlış anlama. Şehir gazetesini şehirliler çıkarır.

- Cumhuriyet’e işten çıktıktan sonra verdiğiniz röportajda da “Sözün özü taşra şehri yendi, bütün karanlığıyla çöktü üzerimize. Yaratıcılıktan yetenekten uzak insanlar geldi gazetelerin başına” dediniz. “Taşra şehri yendi” ne demek?

Şehirli aydınların ağırlıklı olduğu bir gazeteydi Radikal, o gitti. Taşra derken kasabalılıktan bahsetmiyorum. Sosyolojik olarak kullanıyorum taşrayı.

- Açıklar mısınız?

Yani ikincil, dünyaya daha kapalı.

‘GAZETE RADİKAL ADI ALTINDA MUHAFAZAKARLAŞTI’

- Taşralı diyerek dünyaya kapalı olduğunu söylediğiniz Eyüp Can Harvard mezunu değil mi?

Bu yüzden rahat rahat kullanıyorum. İstediğiniz kadar Harvard bitirin, ne olacak? Benim de Cambridge sertifikam var, ne yapacağız şimdi? Mesele hayata ne kadar geniş baktığınla ilgili. Gazeteci kozmopolittir, şehrin en renkli, en karmaşık şeylerine girer. Kasabanın darlığıyla olmaz bu işler. Bunun da Harvard’da, London School of Economics’te okumakla hiç ilgisi yok. Yoksa böyle bir şey denir mi? “Bunlar da çok köylü” gibi bir şeyi ben niye diyeyim? Köylü olmak başka bir şeydir, sen ben gibi insandır, it gibi çalışır, sütünü sağar, buğdayını eker eğer hala kaldıysa bir yeri. Ama köylülük bir kabustur, her şey yasaktır, günahtır, kızlarına miras vermezler. Bu anlamda kullanıyorum yani. Özetle, gazete Radikal adı altında muhafazakârlaştı.