Hürriyet gazetesi yazarları arasındaki atışmalar, laf sokmalar,
ince ince iğnelemeler neredeyse bir gelenek haline geldi...
İki köşe komşusu Ertuğrul Özkök ile Akif Beki de sık sık
birbirini iğneleyen isimler...
Bugün iğneleme sırası Akif Beki'deydi...
Özkök tarafından "Rusya'ya karşı Ankara'yı dolduruşa getirmeye
çalışmakla" suçlanan Akif Beki, Ertuğrul Özkök'ün fitne sokma
çabalarının işe yaramadığını yazdı...
Özkök'ün tüm çabasına rağmen Ruslar ve Ankara ile arasını
açamadığını yazan Akif Beki, Türkiye heyetiyle birlikte Rusya'da
olduğunu bildirdi!
İşte Akif Beki'nin o yazısı:
ÖZKÖK'E RAĞMEN
MOSKOVA'DAYIM
ANKARA’yı Moskova’ya karşı doldurduğumu savunarak güya aramızı
açacaktı. Ama muvaffak olamadı komşum Özkök.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir gün önce
Moskova’daydım.
Türk Rus Toplumsal Forumu yeniden canlandırıldı ve uçak krizi,
bizim özür beyanımızla tatlıya bağlandığından bu yana ilk
toplantısını icra etti.
Biz Türk tarafı olarak, forum eşbaşkanımız AK Parti milletvekili
Ahmet Berat Çonkar ve bütün komite eşbaşkanları
tam tekmil oradaydık.
Özkök’ün iddiası doğru olsa, bizimkileri
dolduruşa getirmeye kalkıştığım yere en azından bensiz giderlerdi,
düşmüş olurdum heyetten.
Yine de macerasız geçtiğini söyleyemem seferin.
DAHA NELERE RAĞMEN
ARAYI DÜZELTMEYE GİTTİK GÖR
KOMŞU
Sadece köşe komşumun aramıza nifak sokma çabalarını aşmam
gerekmedi.
Heyet olarak başka engeller de çıktı karşımıza. Gittiysek ve o
forum toplantısını gerçekleştirdiysek, her şeye rağmen gittik ve
gerçekleştirdik.
İlk engel, vize muafiyetini askıya alma kararının hâlâ
kaldırılmamış olmasıydı.
Aksine, yeşil pasaporta da daha önce olmayan vize zorunluluğu
konmuştu.
Dışişleri Bakanlığı’nın resmi yazısına rağmen, yeşil pasaporta
bile üç günde ve ancak üç günlük vize çıktı.
Erdoğan’la Putin’in
himayesinde kurulan bir foruma, üstelik davetli gideceklerden vize
istenmesine ve nazla niyazla verilmesine rağmen... Canları sağ
olsun deyip yine gittik.
DOSTLUĞUMUZUN
KIYMETİNİ BİLMEDİKLERİ
HALDE...
Sanki gelenleri gidenleri bitmiyormuş, Batı ittifakındaki tek
dostları biz kalmamışız gibi havalarından geçilmemesine...
Pasaport kontrolünde olağan şüpheli gibi didik didik
süzmelerine, olmadık bahanelerle kapılarında bekletmelerine...
Hafiften bir burun sürtme, süründürme tafrası satmalarına...
Geçen yılki ticaretimizden bizim 15 katımız para kazanmalarına,
bizden katbekat kârlı çıkmalarına, normalleşmenin bizden çok onlara
yaramasına...
Tarım ürünlerimizle TIR’larımız, şirketlerimiz ve
çalışanlarımıza koydukları kısıtlamaları o güne kadar henüz
kaldırmamış olmalarına...
Kendilerine avantaj sağlayacak iyileşmeleri peşin tahsil eder
gibi hızlandırırken, bizim lehimize çalışacakları ağırdan
almalarına...
Uçak düşürme olayı ve büyükelçi suikastını, bizi bastırma
konumuna geçtikleri ‘bozuk ilişki dengesi’ni
sürdürmek için sanki hâlâ koz olarak kullanmalarına...
Pazarlık üstünlüklerini korumak için normalleşmeyi tamamlamayıp
zamana yaymalarına, gerilimi tek taraflı uzatmalarına...
İlişkilerimizin düzelmeye başlamasından elimize geçen tek şey,
Suriye’de El Bab’a kadar ilerlememize yol vermeleriyken... PYD’yi
bizden korumak için, Menbiç’te ABD ve Esad’ın ordusuyla bir olup
yolumuzu kesmelerine...
Kazayla El Bab’da askerlerimizi vurdukları halde bir
‘izvinite’özrünü bile çok görmelerine...
Her halükârda alacaklı çıkmalarına, haksız da olsalar alttan
almamalarına, hep üstte kalmalarına...
Velhasılı; bizden bu kadar yüz, meydanı da bunca boş bulmalarına
rağmen...
Üstünlük taslamalarına aldırmadık; bu kadarı istiskale girer,
artık gücümüze gidiyor demedik.
Sabrımız zorlanmadı, büyüklük bizde kalsın deyip arayı düzeltmek
için Moskova’ya kadar gittik.
ABD’Yİ, ALMANYA’YI BÖYLE
ÇEKSEK İLİŞKİLERİMİZ UÇMAZ
MIYDI?
Biz eksiksiz hazırken onların heyeti eksik çıktı karşımıza,
hiçbirine takılmamayı nefsimize yedirdik.
Ses sorun etmeden, ‘ama tepemize de
çıkarmayalım’ demeden sineye çektik.
Rusya’yla Türkiye nasıl daha da yakınlaşabilir; konuşmaya,
katkıda bulunmaya baktık.
Bizden sonraki gün de bizzat Cumhurbaşkanı
Erdoğan, Başkan Putin’le
görüşmeye geldi.
Bu kadar idare etsek; anlayışlı, esnek ve olgun yaklaşsak, böyle
fedakârca değer versek... ABD bizi başının üstünde taşımaz, Almanya
yolumuza süpürge etmez miydi saçlarını?
Bırakın ilişkilerimizi toparlamayı, su dahi sızar mıydı
aramızdan, bir dediğimizi iki ederler miydi?
Duruşumuzu hiç bozmadan, ekmeğinin kabadayısı her makul taraf
gibi, milli çıkarlarımız uğruna tatlı dille sorunları çözmekten
yana olduk.
Çıkışarak, tersleyerek ateşi körüklemedik, söndürmeye
odaklandık.
Nefsimize uymadık, nefis köreltme pahasına yatıştırıcılığı
üstlendik.
Umarım komşum, hâlâ Moskova’ya karşı Ankara’yı kışkırtmakla
suçlamaz beni. Umarım beni bir daha ‘arabozucu’
gibi göstermez.
Türkiye’nin Rusya’yla iyi geçinmesi daha nasıl desteklenir, daha
nasıl ‘ara yapıcı’olunur, söylesin de bilelim.