Engin Ardıç'tan tepki çeken 10 Kasım sözleri
Sabah yazarı Engin Ardıç'ın Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümü 10 Kasım'da kullandığı ifadeler tepkilere neden oldu.
Son olarak Ankara'da saldırıya uğrayan 'gazi'ye yönelik
olarak kullandığı 'şaklaban' ifadesiyle gündeme gelen Sabah yazarı
Engin Ardıç, bugün de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu Cumhurbaşkanı
Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıl dönümü 10 Kasım'da kullandığı
ifadelerle tepki çekti. Seçim sistemlerinden bahsettiği yazısının
sonunda Ardıç, "Aaa, bugün 10 Kasım'dı yahu, onu yazacaktık, yer
kalmadı... Zarar yok, nasıl olsa bugün beş yüz kişi yazacak ve de
hep aynı yazıyı yazacak, oralardan okursunuz" ifadesini
kullandı.
Engin Ardıç, 1 Kasım'daki yazısında gazilere hakaret eden
ifadeler kullanmıştı. Ankara Adalet Sarayı önünde toplanan bir grup
gazi, Ardıç hakkında suç duyurusunda bulunulmuştu.
Ardıç'ın "İnse de kalksa
da" başlığıyla yayımlanan yazısı
şöyle:
Bir kısım basın eski alışkanlıklarından kurtulamadığı için,
ona çok önemli gelen, aslında hiçbir önemi kalmamış bir mesele var:
Seçim barajı.
Yüzde on mu kalsın, yüzde beşe mi düşürelim, yok yok yüzde
yedi mi uygundur?
"Yüzde üçe insin" diyen de çıktı, "tamamen kalksın" diyen
de.
Bunlar "akademik" ya da "demokratik" tartışmalar gibi görünse
de, aslında "meclise kapağı atabilme hesaplarından" başka bir şey
değildir.
Çünkü iktidar cumhurbaşkanında olacaktır, mecliste
değil!
Yüzde 50'den bir tek oy bile fazla alan işi
bitirir.
Meclis de kendi yasama işine bakar.
AKP'nin de CHP'nin de bir "baraj sorunu" yoktur ve de olmaz,
olabilemez.
Fakat MHP'nin olabilir, Meral Hanım'ın çıkışından sonra...
Bahçeli'nin demeçlerinde bu endişe seziliyor... "Baraj sorunumuz
yok" diyor tabii, ama olabilecektir... (Hani bunu yazamazdım Koyun
Mehmet?)
Zaten MHP barajı geçerse Meral Hanım ve onun basın
şakşakçıları havalarını alırlar.
İP'nin, böyle bir sorunu, fena halde olacaktır.
HDP'nin de olacaktır.
Diğer küçük partiler, baraj beşe de düşse üçe de inse,
meclise gene giremeyecekler.
Dolayısıyla, bu sorun "temsilden" öte bir önem arz
etmiyor.
Kıymet-i harbiyesi yok yani.
Örneğin, tut ki bir-iki sosyalist meclise girdi, bunun kime
ne faydası vardır? (Ufuk Uras tek başına bunu başarmıştı, kendisine
"kıyak emeklilik" sağlamaktan öte bir yararı olmadı.)
Meclis "parçalı" da olsa, "monolitik" bir görünüm de arz
etse, sonuç değişmez.
Yani, baraj meselesi belirleyici değildir, tartışan "kendi
istikbal endişesiyle" tartışır ancak.
Ama MHP'nin oylarını kırıp Meral Hanım'ı ve birkaç adamını
ille meclise sokmak için çırpınan "Doğan ve Demirören ihvanı"
açısından önemli...
***
Haa, bakınız, "eski sistem" geçerli olsaydı, meclise kimin
kaç oyla, kaç koltukla girebileceği elbette anlamlı ve önemli
olurdu, eskiden hep olduğu gibi.
Çünkü hükümet mecliste kurulacaktı, koltuk sayısı belirleyici
olacaktı, "güvenoyu" diye bir şey vardı...
Artık yok.
Başbakan diye birisi de yok.
Koalisyon mümkün değil. Bir çeşit koalisyonu, ancak
cumhurbaşkanı isterse, uygun bulursa, yararlı görürse, kendi
hükümeti içinde yapar.
Mecliste grup kursan da olur kurmasan da. İster 19 koltuğa
yerleş isterse bu sayı 21 olsun, farketmez.
600 üyeli mecliste 299 olsa da farketmez.
***
Aaa, bugün 10 Kasım'dı yahu, onu yazacaktık, yer
kalmadı...
Zarar yok, nasıl olsa bugün beş yüz kişi yazacak ve de hep
aynı yazıyı yazacak, oralardan okursunuz.