Engin Ardıç'tan Ruhat Mengi'ye Atatürk'lü gönderme
Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç yazısında, İYİ Parti kurucularından olan Ruhat Mengi'ye isim vermeden gönderme yaptı.
29 Ekim ve Cumhuriyet üzerine yazan Engin Ardıç, Atatürk için:
"Atatürk hem padişahçıları yoketti, hem de kendi hakimiyetine
en küçük bir taş koyabilecek, en ufak bir çatlak ses çıkarabilecek
cumhuriyetçileri... Bu arada bizzat birçok silah arkadaşını..."
dedi.
Ardıç yazısının sonunu ise Ruhat Mengi'yi işaret ederek şöyle
bitirdi: "Ama bugün İyi Parti kurucuları arasınde yer alan
bir bayan gazeteci arkadaşımıza sorarsanız Türkiye'ye demokrasiyi
getirmiş."
İŞTE ENGİN ARDIÇ'IN O YAZISI
Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923'te kurulmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti, aslında, 1 Kasım 1922'de kurulmuştur.
Ben
söylemiyorum, Atatürk söylüyor.
O ekim ayında verdiği bir demeçte diyor
ki: "Bizim zaten idare
şeklimiz esas itibarıyla
cumhuriyettir, çünkü
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun birinci
maddesinde hakimiyet kayıtsız
şartsız milletindir
deniliyor, bu zatencumhuriyet
idaresidir, sadece
adı konmamıştır!"
Evet, saltanat kaldırıldığı günden itibaren o rejim bir
cumhuriyettir artık.
1 Kasım 1922'den 29 Ekim 1923'e kadar geçen tam bir
yıl "TBMM Hükümeti" devridir
ama bal gibi adı konmamış bir cumhuriyettir.
O zamanlar olduğu gibi bugün de bundan memnun olmayanlar vardı ve
vardır tabii... Kimisi Osmanoğulları'nı tahttan devirdiği için
bozulmuş, kimisi "senipadişah yapalım, hanedan
değişikliği olsun" diyebilmiştir...
Bu mümkün değildi.
O yılların "trendi", dünya savaşında yenilen
ülkelerde rejim değişikliği ve cumhuriyete geçiş şeklindeydi...
Almanya'da böyle olmuş, Avusturya'da böyle olmuş, Macaristan'da
böyle olmuştu... Bizde de başka türlü olamazdı.
29 Ekim'de adı konulan cumhuriyet, halkın değil, mecliste
ağırlığı elinde bulunduran bir azınlığın tercihidir.
Cumhuriyeti halk kurmamış, kurtuluş savaşını kazanan askerler
kurmuşlardır.
Ve o günden taa 1950'ye kadar, sonra da aralıklı olarak taa
2002'ye kadar devletimiz "bürokrat
ağırlıklı" bir vesayet devleti olmuştur.
İsterseniz bu tarihi 2016 da yapabilirsiniz.
Cumhuriyeti kuran kadro mecliste çoğunluğa sahip
değildi.
Oylamanın yapıldığı 29 Ekim günü muhalif mebusların çoğu
Ankara'da değillerdi.
Özellikle de itiraz edebilecek Rauf Bey'in orada olmadığı bir
gün seçilmiştir!
Kötü mü olmuştur? Hayır.
Karl Marx ne diyor? "Tarihte
ne olduysa, öyle olması gerektiği,
başka türlü olamayacağı için öyle
olmuştur" diyor.
Saltanat, Türk-Yunan savaşını kazandıktan sonra geri
getirilebilir miydi?
Hani halifeyi İkinci Abdülmecit adıyla padişah yapsalardı da,
ya da onun oğlunu Birinci Ömer ya da Birinci Faruk falan?...
Saltanat, bir zamanlar Fransa'da Bourbon kolundan Orleans koluna
geçtiği gibi Mecit sülalesinden Aziz sülalesine geçse... Bir yandan
da devrimler falan gene yapılsa...
Atatürk ikinci bir "güç
odağına" razı olamazdı.
Olabilseydi, kurtuluş savaşımıza katılmak üzere İstanbul'dan
İnebolu'ya giden ve milliyetçi kişiliği hakkında hiçkimsenin en
ufak bir şüphesi bulunmayan Şehzade Ömer Faruk Efendi palas
pandıras, kös kös geri çevirilmezdi!
Atatürk hem padişahçıları yoketti, hem de kendi hakimiyetine
en küçük bir taş koyabilecek, en ufak bir çatlak ses çıkarabilecek
cumhuriyetçileri... Bu arada bizzat birçok silah
arkadaşını...
Ama bugün İyi Parti kurucuları arasınde yer alan bir bayan
gazeteci arkadaşımıza sorarsanız Türkiye'ye demokrasiyi
getirmiş.