Engin Ardıç'tan Hürriyet yazarına: Ayıptır yahu
Sabah yazarı Engin Ardıç bugünkü köşesinde Atatürk dönemi ile yeni anayasa çalışmalarını karşılaştıran Hürriyet yazarına yüklendi.
Yazısında Hürriyet yazarının adını vermeyen Ardıç'ın ismini vermediği başka bir yazar daha vardı...
"Bir arkadaş vardı, "ana akım medyada" tutunamadı, gitti "marjinal" gazetelerden birine sığındı, şimdilerde ne yapar bilmem." dediği yazarında benzer mukayeselere girdiğini ama cahil olduğunu yazdı. Engin Ardıç bu yazarı da kastederek Hürriyet yazarına şöyle seslendi:
"Ayıptır yahu, bu kadar bilgili, birçok kitap da yazmış
değerli bir gazeteci, sırf Aydın Doğan'dan maaş alacağım diye
kendini bu duruma düşürür mü?
Birilerine yakışır da size yakışmıyor."
İŞTE ENGİN ARDIÇ'IN O YAZISI
Bir arkadaş vardı, "ana akım medyada"
tutunamadı, gitti "marjinal"
gazetelerden birine sığındı, şimdilerde ne yapar
bilmem.
"Otuzlu yıllarda çok partili rejime geçmek için her
türlü hazırlığın yapıldığını, her türlü tedbirin
alındığını" yazmıştı.
"Bir tek, ama bir tek örnek göster"
dedim, gösteremedi.
Cahil cüreti kimi zaman hüsrana yol açabiliyor. Dileriz her
zaman açsın.
Bir de "bilgili çarpıtma" var, o
daha da kötü.
"Atatürk!
İnönü!" diye cıyak cıyak bağıranlar, "otuzlu yılların
altın devrine" hasret çekenler (içlerinde o dönemde yağan
karın daha temiz olduğunu söyleyen bile çıktı),
"AtatürkAnayasası'na dönelim" denildiğinde kıyameti
koparıyorlar...
Bu perhizin reçetesi hangi hekimden, turşunun lahanası hangi
bostandan?
Hem Atatürk dönemine hasret çekeceksin
("özledik" diye çığlık atacaksın), hem de onun
döneminin en belirgin özelliği olan "adı konulmamış
başkanlık sistemine" karşı çıkacaksın...
İşine gelince altın devir, işine gelmeyince otoriter
rejim.
Nasıl önder bu böyle, kendisi iyi, düzeni kötü?
"Çevresi kötü" desen lafın ucu İnönü'ye
dokunacak, onu da diyemiyorsun...
Yazının girişinde sözünü ettiğim arkadaş yalan söylemiyordu,
ileri sürdüğü saçmalığa samimi olarak inanıyordu, sahtekâr değil
sadece cahil ve kafasızdı.
Sen bile bile lades diyeceksin...
"Kahraman meclis Atatürk'ün fesih yetkisine karşı
çıkmıştı" diye yazıp duracaksın ama o yetkiyi
bizzat Atatürk'ün kendisinin anayasaya
koydurmak istemiş olduğunu örtbas
edeceksin!
Hani şu "binaenaleyh bırakamam, bırakmadım,
bırakmayacağım" yaklaşımı canım...
Şimdi Erdoğan hiç olmazsa, "meclisten geçmezse,
referandumdan dönerse bırakırım,bırakacağım"
diyor.
Hangisi daha demokratiktir?
Atatürk'ünki tabii, çünkü o Atatürk!
Bak bu kafa seni nerelere götürüyor:
"Faşist modelde veya Baas modelinden değil, Batılı
demokrasiyi amaçlayan, mekteplerdebunu okutan bir otoriter
rejimdi" diyorsun o dönem için. (Cümle
düşük ama zarar yok.)Baas modelinde istese
de olamazdı çünkü Baas Partisi 1947
yılında kurulmuştur!
Gelelim amaç ve okutma konusuna... O arkadaşa söylediğimi
size de söyleyeceğim beyefendi:
Bana bir tek örnek gösterin.
Şapka giymek, Latin alfabesi kullanmakla "Batılı
demokrasiyi amaçlamak" aynı şey midir?
Sakın amaçlanan "Mussolini İtalyası"
olmasın?
Çünkü o dönemde Batı bir değil, ikiydi. Demokratik Batı da
gözden düşmüştü.
Demokrasiyi amaçlıyordunuz da muhalefeti niçin
yokettiniz?
Bu amaç ne zaman gerçekleşecekti, ilerideki muhtemel bir
dünya savaşında "otoriterler" kaybederlerse mi? Halk
"olgunlaşınca" mı?
Ayıptır yahu, bu kadar bilgili, birçok kitap da yazmış
değerli bir gazeteci, sırf Aydın Doğan'dan maaş alacağım diye
kendini bu duruma düşürür mü?
Birilerine yakışır da size yakışmıyor.