Engin Ardıç kime "Mandıra Tarihçisi" dedi?
Engin Ardım bugünkü köşesinde bir yazıdan alıntı yapıp, yazının sahibini de "Mandıra Tarihçisi" ilan etti. Hani şu Mandıra Filozofu'na göndermeyle...
Engin Ardıç'ın bugün Sabah'taki yazısınınbaşlığı "Mandıra Tarihçisi'ydi...
Engin Ardıç hangi tarihçi ile kafa bulmuş diye yazıya bakanlar, yazının hedefinin bir tarihçi değil de bir köşe yazarı olduğunu gördü...
Engin Ardıç isim vermiyordu ama hedefindeki isim Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök'tü.
Özkök'ün Cumartesi günü yayınlanan yazısına cevap veren Engin Ardıç, "Mandıra Tarihçisi" dediği Özkök'ün, utanmasa Osmanlı'nın yıkılışından bile Tayyip Erdoğan'ı sorumlu tutmaya kalkışacağını savundu.
Ardıç yazısını da Ertuğrul Özkök'e yönelik şu çağrısıyla bitirdi:
"Bırak bu işleri, Devlet Su İşleri... Sen otur, Emenike'nin yerine Stoch'un oyuna girmesinin Zorya maçına etkilerini falan yaz. "Pop" olsun."
ERTUĞRUL BIRAK BU İŞLERİ...
İşte Engin Ardıç'ın bugünkü o yazısı:
Arkadaş yazıyor: "Osmanlı ne zaman battı? Birinci Dünya
Savaşı'nda birden fazla cephede savaşmaya başladığı zaman. Yani
dostlarını azaltıp düşmanlarını arttırdığında."
Utanmasa "Osmanlı'yı Tayyip batırdı" diye de yazabilir ha!
Demek Osmanlı'nın batışında "sosyoekonomik ve de alafortanfonik"
nedenlerin bir etkisi yokmuş.
Osmanlı'yı cephe çokluğu batırmış.
Hani tek cephede savaşsa, vallahi batmayacak...
Almanya yenilse bile biz kazanmış sayılacağız!
Peki de hangi cepheyi tercih etsin?
(Böyle bir seçme hakkı olduğunu varsayarsak...
Sanki dünya savaşı değil seçmeli TEOG sınavı mübarek!) Demek ki
Sarıkamış'ta Rus ordusuna bulaşmak yanlış. Kars ve Ardahan'ı geri
istemek doğru değil.
Çanakkale'yle yetinmeliydik! Hem ne güzel orada kazanmıştık da.
Mezopotamya'da, Kut'ta, kendi toprağımızda ne işimiz var? Ver
Bağdat'ı, Musul'u, Kerkük'ü, rahat et.
Filistin'de niçin direniyorsun, bırak herifler Gazze'den girip
Halep'ten çıksınlar. Cephe azalsın.
Kafkasya'ya yürüyüp Azerbaycan'a niçin giriyorsun, Baku'yu
kurtarmak sana mı kaldı?
İyi de biz saldırmıyoruz ki Çanakkale'de, Kudüs'te, Bağdat'ta, biz
savunmadayız. Onlar üstümüze geliyorlar.
Düşmanlar da bir "antant" temsilcileri, İngiliz, Fransız ve Rus
ortak (daha sonra İtalya da.)
"Düşmanları azaltmak" için acaba ne yapabilirdik?
Suriye'yi Fransa'ya verip salt İngiltere'yle kapışsak, böylece
düşman sayısı bir eksilse...
Antalya'yı da İtalya alsın, iki eksilsin... İstanbul'u da Rusya'ya
bıraksak, al sana bir dost daha...
Arkadaş gene yazıyor: "Kurtuluş Savaşı'nı ne
zaman kazandık?
İngiltere'yi, Fransa'yı, İtalya'yı anlaşmalarla devre dışı bırakıp
Yunanistan ordusu ile tek başına karşı karşıya kaldığımız zaman."
Bunu da "cumhuriyet" kazanmış ha,
kuruluşundan bir sene evvel.
Fransa tamam, onu anladık, Ankara Anlaşması, 20 Ekim
1921.
İngiltere ve İtalya'yla hangi anlaşmaları ne zaman
yaptığımızı bana bildir ("acele telle"derlerdi
eskiden.) Maddelerini de yazarsan daha iyi olur.
Benim eğitimim eksik kalmış, tamamla.
Ordumuz Yunan ordusuyla tek başına karşı
karşıya...
Yahu doksan senedir "yedi düvele karşı"
savaştığımızı söyleyenler sizler değil miydiniz?
Şimdi ne oldu da düvel sayısında iskonto
yapıyorsunuz?
Bütün bu soytarılıklar sırf Tayyip Erdoğan'ın dış
politikasına vurmak için, öyle mi?
Bırak bu işleri, Devlet Su İşleri... Sen otur, Emenike'nin
yerine Stoch'un oyuna girmesinin Zorya maçına etkilerini falan
yaz. "Pop" olsun.