Engin Ardıç da isyan etti: Hay sizin tıkınıza
Sabah gazetesi okur temsilcisi İbrahim Altay'dan sonra Sabah yazarı Engin Ardıç da tık avcılığına isyan etti.
Engin Ardıç bugünkü yazısında haber
sitelerindeki "tık avcılığına" değinerek "Bunu yapana bir daha
güvenmez, bundan böyle her haberine de kuşkuyla
yaklaşır. Açıktan birkaç tık daha
kazanmak için güven ve saygınlık kaybetmeye değmez."
dedi.
İbrahim Altay'ın da geçen hafta bu konuyu yazdığını hatırlatan
Engin Ardıç, reklamlara da değindi.
İŞTE ENGİN ARDIÇ'IN O YAZISI
Gazetemizin "ombudsman"ı İbrahim Altay
kardeşim ne güzel söyledi... Gerçi aradan bir hafta geçti ama konu
taptaze...
"Okurlarımız isyan halinde.
Tık avcılığının bu versiyonu onları
bezdirmiş durumda."Yalnız o
değil, gerek basılı
gazetelerin gerekse
"sanal" yayın
organlarının İnternet
siteleri okurları
bezdirmiş durumda.
Bir kere reklamlar iflahımızı kesiyor... Tepeden iniyor,
alttan çıkıyor, yandan giriyor, önce ekranı karartıp sonra bir
kısmını ya da bütününü kaplıyor, sayfayı "okunmaz"
hale getiriyor. Hele bunların "seslisi" hiç
çekilmiyor.
Kurtulmak ve reklamı "defetmek" için haydi bir
tık daha.
Sonra "teaser"...
Bir cumhurbaşkanı
"teröristleri yeneceğiz" dedi. Peki
kimdi bu başkan?
Salaksın ya, tahmin edemedin, tıklarsan öğrenirsin. Açıktan
bir tık daha.
Sonra da "enayi tuzağı" ve haber benzeri
birtakım zırvalar...
Yılan ineği nasıl yuttu?... Kaplan zebrayı nasıl ısırdı?...
Piramitlerin esrarı... Uzayda hayat var mı?... Faydasını bir
bilseniz (ıspanak)... Hani neredeyse, "orana iki diş
sarmısak sok, yüksek tansiyona çok iyi
geliyor" diyecekler.
Bütün bu zırvalar öyle tek sayfada da verilmiyor.
Tıklayacaksın da tıklayacaksın. Yirmi kere.
Buna bir de "maç kaçta
hangi kanalda" muhabbeti eklendi,
İbrahim Altay'ın da belirttiği
gibi.
Maçı kimin kaçta yayınlayacağını öğrenebilmek için tıkla
babam tıkla.
Öğrensen gene iyi... On beş-yirmi tıktan sonra maçın hangi
kanalda olduğunun "henüz bilinmediğini"
öğreniyorsun!
Ayıptır yahu.
Hem ayıptır hem de kendi bacağına kurşun
sıkmaktır.
Okuyucu kaçırmanın en kestirme yoludur.
Çünkü okuyucu kendini kandırılmış hisseder. (Gerçekten de
kandırılmıştır.)
"Güven kaybı" yaşanır.
Bunu yapana bir daha güvenmez, bundan böyle her haberine de
kuşkuyla yaklaşır.
Açıktan birkaç tık daha kazanmak için güven ve saygınlık
kaybetmeye değmez.
Yazar takımının başında bir bela daha var: Yazılarımız
sanal ortama aktarılırken yapılan özensiz düzenlemeler, orasıyla
burasıyla oynamalar...
Paragraflar olmayacak yerlerden kırılıyor, ilgisiz
paragraflar ve cümleler birbirine yapıştırılıyor, yazının tadı
kaçıyor, özene bezene kurulmuş olan "dengesi"
kalmıyor!
Belki de "bizim kabahatimiz
yok, bilgisayar yapıyor"
diyecekler.
Söyleyin o bilgisayara, yapmasın.
Sanal ortama bir yazının "iç
yapısını bozmadan" aktarması için
bilgisayara bir program yüklemek çok
mu zor?
Birçok arkadaşın yazısını bu yüzden okuyamaz oldum, hele
kendi yazımı bu şekilde "katledilmiş" görmeye hiç
dayanamıyorum.
Yapmayın bunu. Okuyucu bir sabreder, iki sabreder, sonunda
"lanet olsun" der, bir daha o
sayfaya bakmaz.
Neyse, gene de tıklayanınız bol olsun bari.