Engin Ardıç: Babam bana pantolon alamadı ama intihar etmedi
Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç bugünkü yazısında çocuğuna pantolon alamadığı için intihar baba hakkında yazdı. Ardıç, babasının da küçükken kendisine pantolon alamadığını belirtti.
Sabah yazarı Engin Ardıç, Kocaeli’de oğluna pantolon alamamasının ardından hayatına son verdiği iddia edilen baba hakkında tepki çeken ifadeler kullandı. "Pantalon bahane" diyen Ardıç okul kıyafetleri için iktidarın kendilerini dinlemediğini söyledi.
Oğluna okul pantolonu alamadığı için hayatına son verdiği iddia
edilen İ. D. (45) kendisini banyoda iple asarak hayatını
kaybetmişti.
Ardıç babanın intiharı hakkında tepki çeken "Hayattan
kaçmış. 'Ben ölürsem bu çocuk ne yer ne içer?' diye
de düşünmemiş.
Demek ki pantalon bahane, muhalefet şahane..."
sözleriyle değerlendirdi.
Ardıç yazısının devamında şunları
söyledi:
İlkokula başladığımda kendime ait bir pantalonum yoktu. Babamın eski pantalonundan "tornistan" bir şey giyiyordum.
Çocuk bu ya, o sıralar yeni çıkmış ve pek moda olan, fiyaka
vesilesi bir "tükenmez" koymuşum arka cebime, o da akmış, hem de
kırmızı...
Yenisini alacak paramız yoktu, bütün bir kış boyunca kıçı kırmızı
lekeli babamın eski pantalonuyla gittim geldim okula.
Fakat babam, Adnan Menderes'ten nefret ettiği halde, suçu Adnan
Menderes'e yükleyip intihar etmedi.
***
İzmit'te adamın biri liseye giden oğluna okul pantalonu alamadığı
için kendini asmış.
Çünkü çocuk, üniforması olmadığı için o gün derse girememiş, "yok"
yazılmış.
Diyorlar...
Kimler diyorlar? Konuyu köpürten muhalif yazarlar tabii.
Oysa güvenlik kamerası kayıtlarına göre çocuk sabah okula gitmiş,
akşamüstü de çıkmış evine dönmüş.
Valilik "haber yalandır, adamın intiharı
psikolojik nedenlere dayanıyor" demiş.
Elbette psikolojik. Çünkü işsizmiş. Trafik kazası geçirmiş,
çalışamıyormuş.
Fakat oturduğu ev kendisine aitmiş, hiçbir borcu da yokmuş.
Öyleyse?
Kaçmış. Hayattan kaçmış. "Ben ölürsem bu çocuk ne yer ne
içer?" diye de düşünmemiş.
Demek ki pantalon bahane, muhalefet şahane...
Dolayısıyla "okul forması" meselesi yeniden
gündeme geldi.
Biz, okul forması denilen saçmalığın tümden kaldırılmasını istedik.
Bu ancak "askeri okulda" olurdu, sivillere üniforma giydirmek de ne
demekti?
Hem de bu, defter kalem gideri zaten bütçelerini zorlayan öğrenci
velilerine çok gereksiz ve yüklüce bir "ek masraf"
getiriyordu...
Bugün o intihar eden adam bahanesiyle Tayyip Erdoğan'ı suçlayan
Kemalistler karşı çıktılar.
Çünkü çocukları, hep yaptıkları ve sevdikleri gibi, "tornaya
sokmak" istiyorlardı...
Okul önlüğü olmazsa çocuklar arasındaki "sınıf farkları" ortaya
çıkarmış... Sanki Vehbi Koç'un torunuyla ırgat Memet'in oğlu aynı
okula gidiyor da...
Sınıf farklarını yumuşatmayı doksan yılda başaramayınca
"tozları halının altına süpürme" yaklaşımıdır bu!
İktidar maalesef bizim lafımızı dinlemedi.
O zamanki Milli Eğitim Bakanı'nın bu sorunu kökünden, hani Büyük
İskender gibi kılıcı vurup çözmeye, yüreği yetmedi. Tabii önlük
üreticileri de şarladılar, işin ucunda para vardı.
Ne yaptı? Okulları kendi formasını seçmekte özgür bıraktı.
Böylece hiçbir şey değişmemiş oldu.
Çünkü okul önlüğü siyah olmamış da mavi olmuş, yeşil olmuş, isterse
açık siklamen olsun, sonuç değişmiyor. Rengi aklın sıra
yumuşatmakla sadece "görüntü makyajı" yapmış oluyorsun.
Lise öğrencileri de, ergenlere hiç yakışmayan ve okulun
kapısından çıkar çıkmaz çözüp attıkları siyah kravatlarla, okul
koridorlarında Ankara bürokratları gibi dolaşıyorlar.
Ne demişti Atatürk: "İdare-i maslahatçılar esaslı
inkılap yapamazlar"...