Emin Çölaşan kaybetti...

Artık okunmuyor da… Okuyanlar da kendisini ciddiye almıyor… O da en iyi bildiği işi yapıyor… Sağa sola saldırıyor… Ve kaybettikçe daha çok kaybediyor…

Köşe yazarlığında ilk çürüme Emin Çölaşan’ın Hürriyet’te köşe sahibi olmasıyla başladı.
Çölaşan’a kadar köşelerde, saygınlığı ve söyleyecek fikri olan entelektüeller yazıyordu.
Haliyle gazeteler sadece verdiği haberler için satın alınıyor; siyasi, iktisadi veya dış politika, sanat, spor gibi konularda bilgi sahibi olmak isteyenler tarafından okunuyordu.
*
Köşeler ise köşe yazarının belirli konularda ne düşündüğünü öğrenmek, anlamak ve farklı konularda
bilgi sahibi olmak isteyen aydın kesimler tarafından takip ediliyordu.

HÂSILI…

Köşe yazarı demek aynı zamanda “Kanaat Önderi” demekti…
Köşe yazarı,
“ben bu konuda böyle düşünüyorum bilin” diyen kişiydi…
*
Çölaşan o saygın yazarlara benzemiyordu.
Köşesinde
“fikir” yerine “küfür ve hakaret” üretiyor, “kurgu” haberlerle günahsız insanlar da suçlanıyordu.
*
Yani…
Çölaşan’la birlikte köşe yazarlığı; fanatik, kıskanç herkese “hırsız, soysuz, Atatürk ve cumhuriyet düşmanı” gözüyle bakan okurların istediklerinin yazıldığı bir “çamur makinesi” haline gelmişti.


SORUMLULARDAN BİRİ DE OYDU…

Madem ki tasmasını çözen, köpeğinin vereceği zarardan da mesuldü…
Köşesini
“haysiyet, şeref, onur ve itibar kıyma Makinesi”ne dönüştüren Emin Çölaşan’ın işlediği karakter suikastlarından Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök te sorumluydu…
*
Aydın Doğan ne zaman “kardeşim bu adam yazarlık değil haysiyet cellatlığı yapıyor” dese Özkök “haklısınız ama kovduğumuz gün adamın gideceği gazete hazır. İşin fenası okuruyla birlikte çekip gidecek” diyerek Aydın Doğan’ı ikna ediyordu…
*
Çölaşan da kovulamayacağının farkındaydı…
Oluşturduğu yeni okur profili (Sıradan, kavgacı, küfür ve hakaretten hoşlanan, fikri olmayan ama kıskançlık içinde boğulmuş vasıfsız) gazetedeki garantisi haline gelmişti artık.


VE BİR GÜN…

Kaprisleri, sağa sola attığı iftiralar, ettiği küfür ve hakaretler dayanılmaz hale geldi…
Yaptığı hakaret ve küfürler için
ödenen tazminatların tutarı aldığı yıllık maaştan ve primlerden çok daha fazlaydı.
“Bundan sonra cebinden ödersin”
dendiğinde ise yeni kurulmuş bir gazetenin adını verip “bana şu kadar transfer ücreti şu kadar da maaş veriyorlar” diyerek şantaj ve blöfe devam ediyordu.
*
Aydın Doğan
“tamam kardeşim tamam” dedi… “O transfer parasını da maaşı da alsın, helal olsun ama kov gitsin”
Ve…
Hürriyet’ten kovuldu…
*
“Bana şu kadar transfer parası şu kadar da maaş veriyor” dediği gazetenin yetkilileri ise kovulduktan sonra telefonlarına bile çıkmadılar…
*
Bir süre
“işsiz” kaldı…
Ve sonra
küfür, hakaret ve iftiralarına SÖZCÜ’de devam etti…
Halen devam ediyor…


KAYBETTİKÇE DAHA ÇOK KAYBEDİYOR…

Artık
okunmuyor da…
Okuyanlar da kendisini
ciddiye almıyor…
O da en iyi bildiği işi yapıyor…
Sağa sola saldırıyor…
İftiralar atıyor…
Kurgulamalar yapıyor…
Dedikodular üretiyor…
Ve kaybettikçe daha çok kaybediyor…