Elif Çakır: 16 Nisan referandumunda 'Hayır' oyu verdim
Karar gazetesi yazarı Elif Çakır, Cumhurbaşkanlığı sistemini eleştirdiği bugünkü yazısında bu modele karşı çıktığını ve 16 Nisan referandumunda hayır oyu verdiğini belirtti.
İstanbul seçimlerinin
ardından gündeme gelen Cumhurbaşkanlığı sistem tartışmaları devam
ediyor.
Karar yazarı Elif Çakır bugünkü yazısında 2011'den 2014'e kadar
"başkanlık sistemini" savunduğunu fakat
Cumhurbaşkanlığı sistemine şiddetle karşı çıktığını vurguladı.
Çakır 16 Nisan referandumunda da "Hayır" oyu
verdiğini belirterek "Ve
Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçtikten bir yıl sonra sistem alarm
vermeye başladı. Zaten alarm veren bir sistemdi. Şimdi alarmı
duymazdan ve görmezden gelmek mümkün değil." ifadelerini
kullandı.
İŞTE ELİF ÇAKIR'I
YAZISINDAN İLGİLİ BÖLÜM
Ve başkanlık sisteminin ülkemize özellikle hukuk alanında
sağlayacağı faydalar üzerine yazılar kaleme aldım. 2011 yılından
2014 yılının sonlarına kadar “başkanlık sistemi” üzerine sayısız
televizyon programı yaptım, ülkenin saygın hukukçularına ve AK
Partili hukuk ve anayasa uzmanı siyasetçilere sorular
yönelttim.
Ancak AK Parti ve MHP’nin adını “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”
olarak koydukları modele şiddetle karşı çıktım ve 16 Nisan
Referandumunda “hayır” oyu verdim.
Çünkü, bu benim düşündüğüm başkanlık sistemi değildi. Referandumda oylamaya sunulan sistem değişikliğinin mevcut sorunları çözmek yerine daha da derinleştireceğini gördüm. Cumhurbaşkanlığı Sistemi kuvvetler ayrılığını, yargı bağımsızlığını denge ve denetim mekanizmalarını güçlendirmiyor, aksine zayıflatıyordu.
Evet, AK Parti ve MHP ittifakı referandum döneminde oylamaya sundukları modelin referandumda kabul edilmesi durumunda bütün sorunların çözüleceğini ve ülkeyi uçuracağını söylediler.
Hatırlayın... AK Partili siyasetçiler her gün bir televizyon kanalında “Cumhurbaşkanlığı Sistemine” geçildiğinde hantallaşmış devlet kurumlarının nasıl hızlı çalışacağını, ekonominin nasıl şahlanacağını anlatıyorlardı. Hatta Nihat Zeybekçi “Bu referandum Türkiye’nin istiklali ve istikbali ile ilgili çok önemli bir karardır. 17 Nisan Pazartesi günü ülkede ekonomik iklim egemen olacak. Ertelenen tüm özel sektör yatırımlarıyla ilgili yoğun bir patlama olacak” demiş (9 Nisan 2017), İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da “16 Nisan’dan sonra kendi arabamızı, kendi uçağımızı imal edeceğiz. 25 bin dolar milli gelir, çatlasalar da patlasalar da dünyanın 10 büyük ekonomisi arasında yer alacağız” (12 Şubat) demişti.
Bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Ve o gün ne vaat edildiyse tam tersi gerçekleşti.
Nitekim Türkiye’nin sorunları daha da derinleşti.
Ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçtikten bir yıl sonra sistem alarm vermeye başladı. Zaten alarm veren bir sistemdi. Şimdi alarmı duymazdan ve görmezden gelmek mümkün değil.
Şimdi Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin röntgeninin çekilmesi ve arızalı yanlarının düzeltilmesi gerektiğini muhalefet partileri söylemiyor, hükümet yetkilileri söylüyor.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik “Yeterli performans gösteremediğimiz konular masaya yatırılıp röntgeni çekilecek” açıklaması yaptı. AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı “Bir yıllık tecrübeyi masaya yatırıp değerlendirerek, nerede problemler görüyoruz, gerçek bir analiz ile nerelerde rehabilite edilmeli, nerelerde mukayeseli bir üstünlüğü var, bunları görüp yola devam edeceğiz” diye açıklama yaptı.
AK Partili yetkililerin yaptığı bu açıklamalar önemlidir. Sorun olduğu kabul edilirse sistem düzeltilebilir.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu 31 Mart seçimleri sonrasında yayınladığı manifestoda Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin Cumhurbaşkanının şahsından bağımsız olarak yeniden değerlendirilmesi gerektiğini yazmış şöyle demişti:
“Cumhurbaşkanlığı ile parti genel başkanlığı görevlerinin bir arada yürütülmesinin doğurduğu sakıncalar giderilmelidir.”
Ben de aynı fikirdeyim. Evet, AK Parti kendi iktidarından ve Cumhurbaşkanından bağımsız bir şekilde bir cerrah gözüyle sistemi masaya yatırmalı ve gözden geçirmelidir. Hiçbir sorun yokmuş gibi davranmamalıdır. Bu sistemi gözden geçirip siyasi ve idari yapının kurumsallaşmasını sağlayacak şekilde onarmanın yolunu aramalıdır. Çünkü aksi durumda dört bir yanda büyüyen problemlerin çözümünü bulması da mümkün olamayacaktır.