'Eğer barışmazlarsa hükümet cemaati...'
Margulies, ''Eğer bir noktada barışmazlarsa hükümetin Cemaat'i bitireceğini düşünüyorum'' yorumu yapıyor.
Troçkist yazar Roni Margulies, Hükümet ile
cemaat arasındaki gerginliği ''Bence hükümetle Cemaat'in
itişmeye başlamasının sebebi, Cemaat'in hükümetten daha fazla
istemesi'' diye açıklıyor.
Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Margulies'e göre 17
Aralık'tan bugüne kadar olup bitenlerden ne Hükümet ne de cemaat
karlı çıkamaz. Margulies, ''Eğer bir noktada barışmazlarsa
hükümetin Cemaat'i bitireceğini düşünüyorum'' yorumu
yapıyor.
| BAŞBAKAN REFERANDUM'DAN SONRA TEŞEKKÜR
ETMİŞTİ Roni Margulies'in içinde yer aldığı Troçkist Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'ni kamuoyunun, 12 Eylül referandumunun ardından Başbakan'ın balkon konuşmasında, "Devrimci Solcu İşçi Partisi'ne teşekkür ederiz" cümlesiyle tanımıştı. O konuşmada ismi yanlış telaffuz edilmesine rağmen DSİP, 'Yetmez Ama Evet', 'Darbelere Karşı 1 Milyon Adım', 'Dur De' gibi kampanyalarda aldığı 'öncü' tavırlarla tanınıyor. İngiltere'deki Sosyalist İşçi Partisi'nin (SWP) Türkiye kolu olarak hareket eden bu çevre, DSİP adı altında örgütlenmeden önce tehlikenin yükselen şeriatçı dalga olduğunu öne sürüyor, şeriatçı tehdide karşı CHP'den İP'e kadar uzanan geniş bir cephenin inşa edilmesini öneriyordu. Başbakan'ın teşekkürü sonrasında DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan, Zaman gazetesinin sorularını yanıtlamış ve şöyle demişti: "Tabii başbakanın bir inceliği aslında. Bütün sol ve sol olarak kabul edilen ama bence solda durmayan örgütlerin ve CHP'nin karşısında 'evet' diyen bir siyasi örgütüz. O yüzden Sayın Başbakan'ın aklına geldik. Tabii kibar bir davranışa insan seviniyor." |
"17 Aralık fırtınasının sonunda hükümetin HSYK’yı kontrol altına alma hedefiyle sunduğu kanun tasarısı, herkesin aklına 2010 referandumundaki ‘Yetmez ama evet’ kampanyasını getirdi. Çoğu kişinin kafasındaki ‘Hükümete güvendiğiniz için pişman mısınız’ sorusunu sormak için o dönem kampanyanın yüzlerinden biri haline gelen sosyalist yazar Roni Margulies’in kapısını çaldım. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi üyesi Margulies, gelinen noktanın ‘Yetmez ama evet’te ne kadar haklı olduklarını kanıtladığını düşünüyor. Hatta ‘Ben aynı yerde duruyorum, ‘Hayır’cı olan Başbakan’ diyor. Margulies, hayata Hürriyet okurlarının çoğu ile aynı yerden bakmadığını sık sık hatırlatmak gereği duyduğu sohbetimizde, Türk solunun ana damarıyla ilgili zehir zemberek eleştirilerini de sıraladı.
ERDOĞAN ‘HAYIRCI’ OLDU, BEN AYNI YERDE DURUYORUM
- HSYK’da değişiklik için hükümetin geçen hafta sunduğu
kanun teklifine bir yetmez ama evetçi olarak 2010 referandumunda
keşke ‘evet’ demeseydim diyor musunuz?
Aksine, ne
kadar doğru yapmışız. Bugün Başbakan ‘hayırcı’ oldu farkındaysanız.
HSYK’nın yapısını referandum öncesine, hatta daha geriye götürmeye
çalışıyorlar. Tabii ki biz doğru yapmışız. HSYK hükümetle itişir
bir hale gelmiş, eskisinden daha makul bir hale gelmiş. Hükümet
şimdi bundan rahatsız. Referandum bugün olsa Başbakan belli ki
hayır diyecekti.
REFERANDUM'DA HÜKÜMETE
DESTEK VERMEDİK
- Siz o referandumda bu hükümetin kendisine de, çok
kritik bir genel seçim öncesinde önemli destek, bir güven oyu
vermiş olmadınız mı?
Hayır. Referandumun
hükümetle hiçbir alakası yoktu. Referandum Kenan Evren’in
anayasasının delinmesiyle, geçici 15. maddenin kaldırılmasıyla
ilgiliydi. İlk defa Türkiye halkı generallerin getirdiği bir
anayasayı değiştirme hakkına sahip oluyordu. Ben bu nedenle
‘evet’ dedim. Ama neden ‘yetmez’
dedim? Çünkü Anayasa’nın bütününün değişmesi gerektiğine
inanıyorum. Bugün aynı şey olsa yine aynı düşünürüm. Darbeciler
korunmamalıdır, Anayasa kutsal bir şey değildir, halk istediği
zaman değiştirebilmelidir. Benim ‘evet’im hükümete
bir güvenoyu değildi, neyi oyladıysak ona ‘evet’ti.
MUHAFAZAKÂR BİR HÜKÜMETTEN BEKLENTİM OLAMAZ
- Anayasa’yı tamamen değiştirme yönünde hükümetin
referandumdan sonra net bir irade ortaya koyacağına gerçekten
inanıyor muydunuz?
Benim bu hükümetten 2002
yılından beri hiçbir beklentim olmamıştır. Ben sosyalistim. Bu
muhafazakâr, neoliberal bir hükümettir. Benim böyle bir hükümetten
bir beklentim olamaz. Hükümet 2002 yılından bu yana olumlu şeyler
de yapmıştır, bunları tabandan gelen bir talep ve baskı olduğu için
yapmıştır. Anayasa konusunda tabandan talep yükselmeye devam
etseydi, sokaklarda gösteriler olsaydı...
(...)
"CEMAAT, PARALEL DEVLET" DEMEK DE "AKP DEVLETLEŞTİ" DEMEK DE ZIRVALIK
- AK Parti’nin son döneminde Kemalist devletin bütün
kurumlarını aynı şekilde kullanmaya başladığı yönündeki
eleştirilere katılıyor musunuz?
Hayır. Cemaat’in
bir paralel devlet olduğu nasıl bir zırvalıksa, AK Parti’nin
devletleşmiş ya da devlete hâkim olduğunu söylemek de aynı derecede
zırvalıktır. 90 yıllık ceberut, kaskatı, Kemalist devletten
bahsediyoruz. “Devlet” derken, Hürriyet okurlarının çoğunun
Leninist olmadığını varsayarsak, ben onların kastettiğinden farklı
bir şey kastediyorum. Ben devlet derken bürokrasinin, ordunun,
yargının tamamından bahsediyorum. Hükümetler gelir gider, ama bu
mekanizma kalır, değişmez. Bu her koşulda yöneten mekanizmadır,
büyük sermayenin işini görür. On yıl gibi bir süre içinde bu
mekanizmanın dağıtılmış olduğunu zannetmek -ki Başbakan böyle
zannediyor galiba- gerçek bir saflık. Türkiye’de 12 bin savcı,
bilmem ne kadar hâkim var. Yargı koca bir mekanizma, bunun
tepesindeki 22 kişiyi değiştirdiğin zaman hiçbir şeyi değiştirmiş
olmazsın. Nitekim görüyoruz, hâkim olamıyor hükümet yargıya.
- Hükümetin Ergenekon ve Balyoz’da yeniden yargılama
girişimlerine kredi vermesine ne
diyorsunuz?
Zaten olan bitenin en olumsuz
yanlarından biri de bu. Beni en çok korkutan bütün bunların sonunda
darbecilerin, Ergenekoncuların, faili meçhulcuların serbest kalma
ihtimali. Dikkat edin, Veli Küçük hapse girdiğinden beri Türkiye’de
faili meçhul cinayet işlenmiyor.
BARIŞMAZLARSA HÜKÜMET CEMAATİ BİTİRİR
- Yazılarınızdan birinde ‘Cemaat bindiği dalı kesmeye
azmetmiş gözüküyor’ şeklinde bir tespitiniz var. Neden yapsın
bunu?
Bence hükümetle Cemaat’in itişmeye
başlamasının sebebi, Cemaat’in hükümetten daha fazla istemesi.
Başbakan bunları vermeye yanaşmayınca itişmeye başladılar. Ama
kılıçlar gerçek anlamda dershane kavgasında çekildi. 17 Aralık
bence dershane girişimine karşı yapıldı. Ama 17 Aralık’tan bugüne
kadar olup bitenlerden ne hükümetin ne Cemaat’in kârlı çıkma şansı
yok bence. Sonuç olarak, hükümet düşmese bile artık daha zayıf bir
hükümet. Temiz olmak gibi bir iddiayı artık dile
getiremeyecek. Kendi tabanında bile bu hükümete eskisi
kadar bir güven, sevgi, destek hissedilemeyecek. Cemaat de kârlı
çıkamaz, çünkü eğer bir noktada barışmazlarsa hükümetin
Cemaat’i bitireceğini düşünüyorum.
KENDİNE SOLCU DİYENDEN FİZİKSEL ŞİDDET BEKLEMEZDİM
- Referandum sırasında ‘yetmez ama evet’ kampanyasının
yüzlerinden biriydiniz. O dönemde sol hareketin içindeki TKP, ÖDP
gibi bazı grupların hedefindeydiniz. Hatta fiziksel saldırıya bile
uğradınız. Bir sosyalist olarak sol camiadan bu tür saldırılara
maruz kalmak nasıl bir duygu? Bu çatışma hâlâ devam ediyor
mu?
Yok, o dönemin alevi geçti. Niye geçti
bilmiyorum, çünkü onlar hâlâ Kemalist, ben hâlâ sosyalistim. O
dönem yaşadıklarım kötü bir duygu. Çünkü ben o döneme kadar hep
arkamı devlete ve Ergenekonculara karşı kollamam gerektiğini
hissediyordum. Bir şey gelecekse oradan gelecek diye bekliyordum.
Ama kendisini solcu diye tarif eden insanların şiddet kullanacağını
tahmin etmiyordum. Tabii ki çok keskin siyasi tartışmalar olur,
burası Türkiye olduğu için de o tartışmalar küfürlü bir hal
alabilir. Ama fiziksel şiddet beklemiyordum. E benim örgütümde de
‘delikanlı’ az değil, onlar çıkıp ÖDP’li avlayabilirlerdi. Ama
bunun kimseye bir faydası yok. İki örgüt arasında fiziksel bir
çatışma olsa, “solcular yine birbiriyle kavga ediyor” algısı
oluşurdu. Dolayısıyla biz tepki göstermedik. Bu bir yandan da
insanı çok öfkelendiren bir şey, çünkü biliyorum ben üzerime boya
dökenin kim olduğunu. O herifi bir kuytuda yakalamayı ben de
bilirim.
- Fiziksel saldırıya paralel dile getirilen ‘Bunlar
dönek, bizi sattılar, hükümete yattılar’ şeklindeki yakıştırmalar
da aynı derecede öfkelendiriyor mu sizi?
Bunlar hâlâ
var ve beni hiç rahatsız etmiyor. Onlar bunu söyledikçe ben doğru
iş yaptığımı anlamış oluyorum. Kemalizm’i savunan, ‘Cumhuriyet’in
kazanımları’ diye bir şeyden bahseden, seçilmiş bir hükümete karşı
ya açık açık ya da çekingen bir biçimde darbeyi destekleyen
insanlar benim yanlış yaptığımı düşünüyorsa, ben anlıyorum ki doğru
yapıyorum. Türk solunun epeyce bir kesimi böyle zaten. Seçimlerde
çaktırarak ya da çaktırmadan CHP ile birlikte çalışacaklar. Benim CHP ile
birlikte hiçbir şey yapma ihtimalim yok. Azınlık vakıflarının
haklarına, anadilde eğitime, Anayasa’dan Türk kavramının
çıkarılmasına karşı çıkan bir partiden bahsediyoruz. Bir de sosyal
demokrat olduğunu iddia eden bir parti! Bütün dünya bir tarafıyla
güler! Bu partiyle işbirliği, ittifak yapmak, bu partiye oy vermek
bir sosyalistin yapacağı şey değil. Ama Türkiye solunun epeyce bir
kesimi böyle yapacak. Dolayısıyla ben haklı olduğumu bir kez daha
düşüneceğim.
DİNK CİNAYETİ İÇİN BUGÜN HÜKÜMETİ SUÇLUYORUM
ROBOSKİ ilk olduğunda özür dilenseydi farklı olurdu, ama bence bugün işin ucu hükümete gidiyor. ‘Orduya halel gelmesin’ şeklinde davranmamış olsaydı, hükümet bu işin içinden daha temiz çıkardı. Hrant Dink davası da böyle. Şimdi yolsuzluk nedeniyle istifa eden İçişleri bakanı cinayet döneminde İstanbul valisiydi. Cinayet bu hükümet döneminde işlendi. Ben işlettirenin Ergenekon olduğundan eminim, ama sonuç olarak cinayetin işlenmesi, sonra davanın yokuşa sürülüp bir komediye dönüşmesi, 5 tane delikanlıya indirgenmiş olması, bunların hepsi bu hükümet döneminde oldu. 20 Ocak 2007’de ben hükümeti suçlamadım, ama bugün suçluyorum.
YOLSUZLUK YAPIP KOZ VERMESEYDİN
HÜKÜMETİ devirme çabaları olduğu kısmen doğru bence. Ama... komplo var, böyle bir çaba var, kardeşim sen de yolsuzluk yapıp seni devirmek isteyenlerin eline koz vermeseydin! Yolsuzluk iddialarının doğru olduğu konusunda hiçbir kuşkum yok. Sanıyorum misakımilli sınırları içinde yaşayan hiç kimsenin kuşkusu yok. Herhangi bir ülkede bir hükümetin 4 tane bakanı yolsuzluk yapmışsa, o hükümet istifa eder. Bakanların istifasıyla bitmez, hükümet gider.