Doğan Kuban

Cumhuriyet

Peşin peşin söyleyelim. Günün köşe yazarı bölümünde Doğan Kuban'ın yazısından uzunca bir alıntıya yer vereceğiz.

Kimdir Doğan Kuban? 1926 doğumlu bir mimar ve aynı zamanda Profesör Doktor ünvanı taşıyan bir akademisyen Kuban. İTÜ'de Mimarlık Tarihi alanında ders vermekle kalmamış, İTÜ Mimarlık Fakültesi'nin dekanlığını da üstlenmiş...

1967'den başlayarak ABD ve Suudi Arabistan'da konuk öğretim üyesi olarak İslam ve Türk Sanatı üzerine ders vermiş...

Konuk öğretim üyeliklerinin yanı sıra 1963'ten başlayarak, çeşitli ABD eyaletleri, Danimarka, Hollanda, İsviçre, İtalya, Macaristan, Kanada, Pakistan, Sudan, Suudi arabistan, Mısır, Fas, Endonezya ve Singapur'daki üniversite, müze ve araştırma merkezi gibi pek çok bilim kurumunda çalışmış bir isim.

Ne diyor da onu günün köşe yazarı seçtik peki?

"Sanayi Çağının ikinci aşamasına geldik. Bu iletişim çağıdır. Artık insanların İstanbul ve Ankara gibi hantal arsa ve yapı spekülasyonu kentlerine üşüşmesi gerekmiyor."  diyor Kuban...

"Geleceğin kapısında olduğumuzu topluma duyurmak ve Türkiye’nin dünya ile birlikte başka bir çağa girdiğini anlatmak zorundayız. Sanayi çağı parametreleri artık geçerli değil." diyor Kuban...

"Dünyaya egemen olan tüketim çeteleri, sömürüye devam edebilmek için, halkın kendine olan güveninin de altını oyuyorlar. Bunu anlamak için uzun tartışmalara gerek yok. Günlük gazete okumak ve Türkiye ile dünyayı karşılaştıran istatistikleri incelemek yeterli." diyor Kuban...

Ve bakın nasıl devam ediyor:

ONLAR NE YAPIYOR, BİZLER NE?

İçine girdiğimiz iletişim çağının sorunlarının tümü yenidir. İletişim teknolojisi dünyayı bilgisayar ve telefonların içine soktuktan sonra, insanların büyük kentlere gereksinimi kalmadı. Bugün büyük kent gelişmemiş bir iletişim ve ulaşım çağının kanseridir.

En büyükleri fakir ve az gelişmiş ülkelerdedir. Bizde bu kentler köylü sınıfının toplum yaşamına geç katılması sonucudur. Gelişme İstanbul ve Ankara gibi, kontrolsüz insan yığınlarının kaotik yapılaşması ile sonuçlandı. İstanbul’un sanayi kenti olarak şimdiye kadar başaramadığı işi, bundan sonra yapma olanağı kalmamıştır. Buna dayanacak bir Türkiye yok. Ülkenin iletişim çağı için yeniden örgütlenmesi gerekiyor.

Sevgili okuyucular,

Durumu anlamak için başka ülkelerin gelecek için aldıkları tedbirleri anımsayalım: Danimarka enerji üretimini Baltık kıyılarında inşa edilen rüzgâr türbinlerine yükledi. Alman hükümeti nükleer enerjiyi yasakladı. O da Baltık’ta büyük rüzgâr enerjisi santralları kurdu. Çin hükümeti CO2 salınımını azaltmak için, kömürden elde ettiği enerji programını, sanayi üretimini azaltmak pahasına, kısmaya karar verdi. Bu Çin gibi bir sanayi devi için çok radikal bir karardır. Amerikan eyaletleri alternatif enerji için kongre ile savaşıyorlar.

Bütün enerjisini dışardan alınan petrole ve kömür madenlerinin sınırlı potansiyeline dayamış Türkiye, çok sınırlı yerel kullanım için HES projeleri ile ülkenin en güzel doğal sitlerini tahrip ediyor ve halkla kavga ediyor. Atom Santralı yaptırmayı planlıyor. Türkiye’de rüzgâr ve güneş enerjisi potansiyeli ülke gereksinmesinin neredeyse on katı iken bu yola giremiyor. Neden olduğunu uzmanlarına bir sorun! Propaganda ile dünyadan soyutlanmış toplum kesimleri bunları politik tartışma konusu sanıyor. Oysa bu tutumlar ülkeyi dünyanın kölesi yapan, ekonomik sıkıntıya sokan sorunların başında geliyor.

Kaldı ki CO2 salınımsız enerji elde etmek, dünyanın başındaki en büyük doğal bela olan iklim değişikliği tehlikesinin temel engellerinden biri olarak bütün dünya tarafından kabullenmiş bir olgu. Büyük petrol şirketlerinin engellemelerine karşın giderek güç kazanıyor. Uluslararası bu olgular devletlerin enerji ve onunla ilgili iklimsel değişim konusunda büyük endişelerle çok ciddi tedbirler aldıklarını kanıtlıyor. Biz bunun da dışında kalıyoruz. Bedelini çok ağır ödeyerek bizi bunun dışında kim tutuyor?

Fakat daha kökten gelişme, iletişim çağının büyük kent kaosunu yoketmeye olanak veren ve ülkeyi bir çöküşten kurtacak potansiyelidir. Bu yeni bir devrimdir. İletişim ve yeni ulaşım olanakları, üretim odaklarının yayılması (desantralizasyonu), ülkenin tümünün üretime katılımı, ülke nüfusunun yurt yüzeyine dengeli yayılımı, terkedilen tarım arazisinin daha verimli kullanılmasına da olanak verecek. Bunlar sanayide nal toplayan çok geri kalmış bu ülke için bir imdat simidi. Alternatif enerji olanaklarıyla birleştirince 80 milyon insanın geleceği için bir bayram müjdesi olabilir.

Kuban'ın yazısı bu kadar değil. Daha devam ediyor. Size önerimiz, şehrin kalabalığını, trafik, ekonomik ve ekolojik olarak yaşanmazlığını biraz düşünmeniz ve Kuban'ın Cumhuriyet gazetesindeki yazısının tamamını okumanız...