Demek ki Erdoğan o tip gazeteciyi seviyor
Demek ki… Erdoğan, müzmin muhaliflerin anlattığı gibi “nobran” bir lider değil… Nagehan Alçı gibi cesur ve samimi demokratları seviyor…
Nagehan
Alçı’ya “iltimas” mı geçiyorum…
İltimas değil ama zaman zaman onu kayırdığım doğru…
Neden mi?..
Çünkü…
*
Nagehan
Alçı:
- Cumhuriyet
ve
Sözcü
operasyonlarına
karşı duruyor…
- Büyükada rezaletine karşı çıkıyor.
- Berberoğlu
skandalında
yargının kararını eleştiriyor.
- “Adalet Yürüyüşü”
sırasında
gidip Kılıçdaroğlu
ile söyleşi
yapıyor…
- Söyleşiyi köşesinde yayımlıyor…
*
Bu kadar net ve demokratik
tavırları
cesurca
alabildiği
halde…
A340 uçağının “en saygın”
davetlilerinden
biri…
*
A340’ın diğer mukimleri asla onun
kadar cesur değil…
A340’ın diğer mukimleri asla onun
kadar demokrat da değil…
Ve hatta…
*
Demek
ki…
Erdoğan, müzmin muhaliflerin anlattığı
gibi “nobran” bir lider değil…
Nagehan Alçı gibi cesur ve samimi demokratları
seviyor…
ÇALIŞMA ODASININ DUVARLARINA ASILI…
Graydon Carter
dünyanın en ünlü
ve en etkin dergilerinden biri olan Vanity Fair
‘in
25
yıllık genel
yayın yönetmeni…
*
1986 yılında çıkardığı
SPY
adlı dergide o
zamanlar sadece bir iş insanı olan Trump için şöyle
diyor:
“Kısa parmaklı sonradan
görme.”…
*
Trump
30 sene
sonra bile o cümleyi unutmamış olmalı ki; bir hafta önce
Houston’da “Bakın benim parmaklarım
uzun” diye
halka gösterdi.
*
Trump halen o günlerin öfkesini
taşıyor Carter’a karşı…
Onu aşağılayan tivitler atıyor…
Carter ise o tivitleri tek tek
çerçeveletip çalışma odasının duvarına
asıyor.
*
Rahmetli
Demirel
ve
Özal
kendilerini
hicveden karikatürleri çalışma odalarının duvarlarına asacak
kadar demokrattılar…
Hatta darbeci Evren
bile bu hoşgörüyü
gösterirdi…
*
Keşke
Trump
da
Carter’ın kendisiyle ilgili
esprilerini çalışma odasının duvarlarına
asabilse…
*
NOT:
Bilgileri Serdar
Turgut’un
dünkü HaberTürk’te “Trump hakkında
duyduğum en ilginç hikâye buydu” başlığı altında yayımlanan
makalesinden alıntıladım.
BAKALIM BİLA İÇİN DE DİYEBLECEK Mİ
Faruk Bildirici,
köşelerinde
Vestel’in adını geçiren
gazetecileri “Hanutçu” yaptı
çıktı…
*
Hürriyet iki gündür birinci
sayfada iPhon 8’i
anlatıyor…
“Mağazalar açılsa da gidip
alsam” dedirtecek kadar güzel
anlatıyor hem de…
*
Pazartesi gününü iple çekiyorum.
Bakalım Faruk Bildirici, Fikret
Bila için
de “Hanutçu” diye yazabilecek
mi?..
ÇÖLAŞAN’SIZ GAZETE ÇIKARILAMIYOR MU?
Yeni Şafak’ın gazeteciliğini beğeni ve
ilgiyle izliyorum.
Müslüman Demokrat
bir genel yayın
yönetmeni var.
Hele köşe yazarı kadrosu çok iyi…
Aynı yolda yürüdükleri halde “uygun adım marş marş”
yürüyüşü yok…
Kişileri olayların önüne koyup fikirleri değil kimlikleriyle
kavga eden bir ikisi hariç, diğerlerinin
tümü akıl+vicdan
ortaklığında yazıyorlar…
*
NOT:
Sahi ya…
Gazetelerimiz ille de bir veya iki Çölaşan'ı istihdam etmek zorunda
mı?..
SANIRSINIZ LUT KAVMİYİZ…
Oray Eğin’in dünkü HaberTürk’te “Neler oluyor bize”
başlığı altında
yayımlanan yazısını okurken…
Araf, Hud, Hicr, Enbiya,
Şuara, Neml, Ankebut, Saffat, Kaf, Necm, Kamer, Tahrim
surelerinde yer
alan…
Ve…
Allah’ın Hz Lut
kavmine
gönderdiği lânetleri anlatan ayetleri okuyormuş
hissine kapıldım...
HARİKA BİR TERCÜME…
Dün alkışladığım
Leyla
İpekçi,
yazısının bir yerinde şöyle diyordu:
“Başkasını kınayana dek kendi
işine bakmanın aciliyetini fark edecek bir şuur. Berrak
niyet.”.
*
“Başkasının gözündeki çöpten
önce kendi gözündeki merteği sil” demenin harika bir
tercümesi…