Davutoğlu konuşsun ama onu karıştırmasın!..

Star yazarı Ahmet kekeç, Davutoğu'na Başika'daki askeri üs konusunda bir an önce açıklama yapması çağrısı yaparken, Etyen Mahçupyan konusunda ise uyardı.

Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na Başika krizi için konuşma çağrısı yaptığı yazısında, Etyen Mahçupyan'ı boş geçmedi.

Ahmet kekeç, ABD'den gelen "Türk askeri orada olmamalı" açıklamalarına karşı askerin oraya yerleştiği dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'na "Tam da burada devreye girmeli ve konuşmalısın" çağrısı yaptı.

Kekeç, bu çağrısının hemen ardına bir uyarı ekledi: Davutoğlu'nun eski Başdanışmanı ve Karar yazarı Etyen Mahçupyan'ın bu açıklamaya müdahale ettirilmemeli. Danışmanlar konuştuğunda, tuhaf durumlar oluşuyor çünkü...

Kekeç, "üst akıl"a yönelik söylemleri nedeniyle eleştirdiği Karar yazarı Etyen Mahçupyan'ı kast ederek "Mesela bunlardan biri, bir süredir, konuşlu bulunduğu gazete köşesinde, 'Davutoğlu Başbakan kalsaydı, 15 Temmuz darbe girişimini yaşamayacaktık' diye geveleyip duruyor, 'üst akıl' üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a laf sokuyor. Yani, danışmanlık hizmeti verdiği kişiyi zor durumda bırakıyor" diye yazdı.

DAVUTOĞLU NEDEN KONUŞMUYOR?

İşte Ahmet Kekeç'in "Davutoğlu neden konuşmuyor?" başlıklı yazısı;

İbadi’nin yeni tercümanı, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby...

İbadi’nin söyleyemediklerini, “Söylediğimde başıma bir iş gelir mi?” diye düşündüklerini Kirby söylüyor. 

İsterseniz önce Kirby kimdir, bugüne kadar ne işler çevirmiştir, biraz ona bakalım.

Kirby, sözcülüğünü yaptığı Kerry’nin daha gün görmüşü...

Erdoğan’ın, “Ortağınız biz miyiz, PYD mi?” sorusuna, patronuna has bir kaypaklıkla şu cevabı vermişti: “Dostlar her konuda aynı fikirde olamazlar.”

Soru son derece netti oysa... Amerika, bir terör örgütü olan PYD’yi silahlandırıyordu. PYD, PKK’nın ardılı olarak kurulmuştu. Marksist bir örgüttü. Değişmez ve ebedi başkanı Öcalan’dı... İşbu Marksist örgüt Suriye’nin kuzeyinde birtakım kantonluklar ilan etmiş, Fırat’ın batısına geçerek Akdeniz’e kadar uzanacak bir terör koridorunun inşasına girişmişti. (Midesizliğe bakın ki, Marksist gerekçelerle ortaya çıkan örgüt, işgal ettiği bölgelerde Amerikan bayrağı dalgalandırıyor. Örgüt militanları da, çocuklarına “Obama” ismini veriyor.)

Türkiye’nin “savaş sebebi” saydığı bu girişim, müttefikimiz ve stratejik ortağımız Amerika tarafından destekleniyordu. Üstelik, PYD’ye destek olarak gönderilen Amerikan silahları, Türkiye’deki PKK eylemlerinde kullanılıyordu. (“Hendekler” döneminde çok sayıda Amerikan silahı ele geçirilmişti.)

Erdoğan bu durumu hatırlattı. “Ortağınız kim?” diye sordu.

Kirby, “Dost ve ortağız ama PYD konusunda anlaşamıyoruz” dedi.

Elbette dostlar her konuda anlaşamazlardı. Bazen farklı düşünebilirlerdi. Ama bu durum, terör örgütlerine destek vermelerini gerekmiyordu.

Mesela Türkiye, birçok konuda farklı düşündüğü Amerika’ya karşı El Kaide’yi desteklemiyordu. DEAŞ’a silah ve mühimmat göndermiyordu. FETÖ tipi örgütleri himaye etmiyordu.

Müttefikimiz ve stratejik ortağımız Amerika’nın PYD sevgisi, bir süre sonra bir “ziyaret”le taçlandırıldı. ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Brett McGurk Kobani’yi ziyaret ederek terör örgütü yöneticileriyle görüştü.

Bitmedi.

Bu ziyaretin yankıları sürerken, bu kez Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Anthony Blinken çıktı, “Ben de PYD lideri Salih Müslim’le görüştüm, ne var yani?” dedi.

Kirby’ye göre bu ziyaret ve görüşmeler, Suriye Demokratik Konseyi ve “sivil yönetim yetkilileri” ile temas amacı taşıyordu ve önceden planlanmıştı.

Sinir uçlarıyla oynamakta mahir müttefikimiz, bu tutumunu daha ileri boyutlara taşıdı. Bu kez, terör örgütü DEAŞ’a karşı Başika’da konuşlanan Türk askerini “işgalci” ilan etti. Daha doğrusu, “Türkiye işgalcidir” diyen İbadi’ye destek çıktı.

İbadi oysa, vakti zamanında, “Başika’ya asker gönderin. Bu kadarı yetmez... Daha fazla gönderin...” diye dönemin Başbakanı Davutoğlu’na adeta yalvarmıştı. (Görüntüler mevcuttur.)

Dün Kirby’ye İbadi’nin yalvaran görüntüleri soruldu.

Cevap şu: “Irak’ın tüm komşuları Irak’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeli. Irak’ta konuşlu Türk güçleri uluslararası koalisyonun parçası olarak orada değiller...”

Bu açıklama, İbadi’yi “küstahça” laflar etmeye zorlayan iradeyi ele veriyor. Yani, müttefikimiz ve stratejik ortağımız Amerika, bizi komşularımızla karşı karşıya getiriyor, bizi düşmanlaştırıyor. Bir diğer ifadeyle, Türkiye’nin altını oyuyor, Türkiye’yi bölgede aktör olmaktan çıkarıyor.

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu tam da burada devreye girmeli. Konuşmalı.

En azından, Başika nedeniyle sıkıştırılan Erdoğan’a ve hükümete destek çıkmalı.

Danışmanlar araya girmeden yapmalı bu işi.

Danışmanlar konuştuğunda, tuhaf durumlar oluşuyor çünkü.

Mesela bunlardan biri, bir süredir, konuşlu bulunduğu gazete köşesinde, “Davutoğlu Başbakan kalsaydı, 15 Temmuz darbe girişimini yaşamayacaktık” diye geveleyip duruyor, “üst akıl” üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a laf sokuyor. Yani, danışmanlık hizmeti verdiği kişiyi zor durumda bırakıyor.

Bu fecaate bir yenisini ekleyebilir, “Davutoğlu Başbakan kalsaydı, bizi Başika’dan çıkmaya zorlamayacaklardı” diyebilir. O potansiyele sahip biri çünkü.

Davutoğlu elini çabuk tutmalı bence!