Cem Küçük'ten "sandık darbesi" söylemine tepki
31 Mart seçimleri sonrası bazı gazetelerde "sandık darbesi" ifadesi kullanılmıştı. Cem Küçük bu söyleme tepki göstererek " Seçimle darbeyi, sandıkla gasbı aynı cümlede kullanmak bile tehlikeli." dedi.
Cem Küçük bugünkü yazısına 28 Şubat sürecinde
gazetecilerle Genelkurmay Başkanı arasında geçen bir anekdotu
anlatarak başladı.
Seçim sonuçlarına ve sandıklara olan güvenin bu zamana kadar
darbelerden sonra bile sarsılmadığına dikkat çeken Cem Küçük, bugün
bazı medya gruplarında ve gazetecilerin köşe yazılarında "sandık
darbesi" ifadesinin kullanılmasının tehlikelerini anlattı.
İŞTE CEM KÜÇÜK'ÜN O
YAZISI
Hiç unutmuyorum 28 Şubat'ın en hararetli zamanlarıydı. Dönemin
darbe yanlısı gazetecileri Genelkurmay Başkanı Hüseyin
Kıvrıkoğlu'na Fazilet Partisi Genel Başkanı seçilen Recai Kutan'ı
sormuşlardı. Normal bir demokraside gazetecilerin Recai Kutan'a
Hüseyin Kıvrıkoğlu hakkında, "Ne düşünüyorsunuz?" diye sormaları
gerekirdi. Çünkü biri seçilmiş diğeri atanmış kişidir. Önemli olan
milletin seçtiği kişilerdir. Çünkü halk hesabı seçtiği kişilerden
sorar, atanmış memurlardan değil.
18 Mart 1999 tarihli Hürriyet gazetesinde manşet şuydu: "Paşadan
Kutan'a Yanıt Yok." Haberi okuyalım: "Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, FP Genel Başkanı Recai Kutan'ın
kendisine gönderdiği mektubu yanıtlamayacak. Kutan, mektup
göndererek, parti programıyla ilgili yürüttükleri hazırlıklar
çerçevesinde, orduya ilişkin bölümün yazılmasında Genelkurmay'ın da
görüşlerini almak istediklerini belirtmişti. Bu mektupta ilgili
bölümün ‘iş birliği içinde’ oluşturulması rica ediliyordu.
Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu, Hürriyet Ankara Temsilcisi Sedat
Ergin'in bu konudaki sorusuna şu karşılığı verdi: Böyle bir
mektubun gönderildiğini ben de basından öğrendim. Fakat bugüne dek
karargâhım böyle bir konuyu bana arz etmediğine göre, fazla
önemsenecek bir tarafı olduğunu zannetmiyorum."
28 Şubatçı Sedat Ergin mantığıyla bakarsanız Genelkurmay Başkanı
Kıvrıkoğlu için Recai Kutan önemsiz bir adamdı. Ciddiye alınacak
bir tarafı yoktu. Orduyla ilgili parti programını hazırlayan
Fazilet Partisi, Genelkurmay'a görüş sormuş. Öyle ya koskoca Paşa,
seçilmiş Recai Kutan'a cevap veremezdi. Kutan da kimdi? 28 Şubat'ın
1 numaralı destekçisi Hürriyet'te aynı tarihlerde şöyle bir haber
de vardı. Recai Kutan tokalaşmak için elini uzatmış ama Kıvrıkoğlu
tarağını çıkarıp saçını taramıştı. Kutan'ın eli havada kalmış.
Gazeteler mutluluk içindeydi. Paşa, FP liderini sallamamıştı!
O günlerden bugünlere köprünün altından çok sular aktı. Tayyip
Erdoğan'ı yok etmek için her şeyi yaptılar. Şiir okudu diye içeri
attılar. Refah Partisi kapatıldı. Rahmetli Erbakan Hoca siyasi
yasaklı oldu. Sonradan kurulan Fazilet Partisi de kapatıldı.
Müslümanlara, muhafazakârlara, dindarlara kan kusturuldu. Eğitim
hakları elinden alındı. İş adamlarına, MÜSİAD'a hayat dar edildi.
Daha neler neler. 28 Şubat'taki zulmü yazsak bitiremeyiz...
Peki tüm bu keşmekeşin, vicdansızlığın üzerinden nasıl çıktık?
Seçimlerle ve sandıkla. 2002'de AK Parti milletten aldığı büyük
destekle yola çıktı. 2007'de e-Muhtıra yedi, 367 garabetiyle
karşılaştı. Eşi başörtülü olan Çankaya'ya çıkamaz dendi. 2007
seçimlerinde AK Parti yüzde 47 ile rekor oy aldı. 2008'de kapatma
davası açıldı. Askerî vesayet hep Demokles'in kılıcı gibi havada
asılı kaldı. 2010 referandumu ve 2011 seçimleriyle bunlar da
aşıldı.
Sonra FETÖ'cü teröristler çıktı. 2014 yerel seçimleri, 2014
Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bunlar da aşıldı. 7 Haziran seçim
sonuçlarıyla PKK iyice hortladı ama devletin kararlılığıyla bu
terör örgütü de ağır yenilgi aldı. 1 Kasım seçimleri de milletin
devletin yanında olduğunun göstergesiydi.
Derken 15 Temmuz oldu. Sistem değişti, millet bunu da onayladı.
Yeni sistemin ilk seçiminde Türk milleti Erdoğan'ı ilk Başkan
olarak seçti. Cumhur İttifakı çoğunluk oyu aldı. 31 Mart yerel
seçimleri oy bakımından Cumhur İttifakı'na tam desteği onayladı.
Ekonomik sıkıntının olduğu bir yerde yüzde 53'e yakın oy müthiş bir
oydur.
İlerleyen zamanlarda da sıkıntılar yaşayacağız. Terör örgütleri
gene harekete geçecektir. Anti-demokratik uygulamalar pratiğe
dökülmek istenecektir. Bunların hepsini aşacağımız tek yer seçim ve
sandıktır. Millî iradenin kuvveden fiile geçtiği mecra sandıktır. O
yüzden sandıkla darbeyi aynı cümlede kullanmak abesle iştigaldir.
Sandıklar üzerinden darbe yapıldı gibi abuk subuk cümlelerin
kimseye faydası yoktur. Seçimler şaibeli demek stratejik anlamda
ileride bize zarar verecek bir ifadedir.
Şamil Tayyar'ın dediği gibi, "Seçim sandığı için darbe,
tuzak, işgal, proje gibi ifadelerle demokrasi kavramının içini
boşaltmak, bu ülkeye yapılacak en büyük haksızlıktır."
Başkan Erdoğan'ın dediği gibi seçmene küsülmez. Hatayı kendimizde
aramalıyız ve oy kaybedilen yerlerde iyi sorgulama yapılmalı.
İstanbul seçimleriyle de ilgili YSK'nın vereceği her karara saygılı
olmak zorundayız. YSK seçime gerek yok kararı alırsa "YSK
zaten FETÖ'cü dolu" denmemeli, YSK seçim tekrar edilsin kararı
çıkarsa da "Yargı hükûmetin emrinde" denmemeli.
Demokrasilerde sıkıntılı anlarda tek çıkış yolu seçimler ve
sandıktır. Seçimle darbeyi, sandıkla gasbı aynı cümlede kullanmak
bile tehlikeli. Milletin kararını saygılı olmak zorundayız.
İstemediğimiz sonuçlar çıktı diye sandığı kötülemenin kimseye
faydası olmaz. Demokrat olmanın birinci önceliği budur.