Cem Küçük'ten o gazetecilere zehir zemberek yazı!
Türkiye gazetesi yazarı Cem Küçük, bugünkü yazısında Ekrem İmamoğlu'na destek veren sanatçıları ve medya içindeki bazı gazetecileri hedef aldı. Küçük, "Bir kısım gazeteciler bu iğrenç "dansözlük düzeni"ne alıştı" dedi.
"Maalesef bir kısım sanatçılar ve gazeteciler bu iğrenç
"dansözlük düzeni"ne alıştı. Hem Gezi kalkışmasını destekleyerek
suç işle hem de ardından yok etmek istediğin iktidara yalakalık
yap" diyen Cem Küçük isim vererek bazı gazetecileri örnek
gösterdi.
Daha önceki yazısında sanatçıların tutumunu eleştiren Cem Küçük'ün
bugünkü yazısında gazeteciler vardı. Hande Fırat, Sevilay
Yılman gibi gazetecilerle ilgili iddialarda bulunan Cem Küçük, bir
dönem Hürriyet gazetesinde röportajlar yapan Gülben Ergen'i de es
geçmedi.
İŞTE CEM KÜÇÜK'ÜN O YAZISI
Geçen yazımda da ifade ettiğim gibi bu ülkede bedel ödeme kültürünü kesinlikle oturtacağız. Türkiye olarak başka çaremiz yoktur. Cezasızlık kültürü bir ülkenin ruhunu ve ahlakını çürütür. Türk milleti olarak bu riskle karşı karşıyayız. Maneviyatımızın topluca çürümesini getiriyor bedel ödeme kültüründen yoksun olmamız. Bedel ödemeden kastım da “hükûmet muhalifliği yapıp hükûmete yakın kanallarda iş yapmamaktır.”
Gençlerimiz, kaypak tiplerin her şartta kazançlı çıktığını gördükçe
mert ve yiğit olmaya değil düzenbaz ve madrabaz olmaya
özeniyor.
Özellikle Türk medya ve sanat dünyasında tam anlamıyla madrabazlık
ve sahtekârlık düzeni geçerli. Köşe yazarları dünyası ise çok daha
rezil durumda. Milletimiz bu yüzden medyadan ve köşe yazarlarından
da tiksinir hâle geldi. Bu ülkede herkes her işi yapabilir ama o
yaptığı işin bedeli neyse ödeyecek. Kazanacaksa kazanacak,
kaybedecekse kaybedecek. Ama her şartta "dansözlük yöntemi"yle
kazanmak diye bir rezalet artık bu topraklarda olmayacak.
Bu ülkenin tüm sanatçılarına ve gazetecilerine bunu Türk milleti
öğretecek. Diyelim GS-FB maçına bahis oynuyorsunuz. GS kazanacak
diye kupon yaptınız ama FB kazansa da yine parayı siz
kazanıyorsunuz. İşte aslında medyada Ahmet Hakan’ların, Fatih
Altaylı’ların yapmaya kalktığı da budur, ama göreceksiniz bu sefer
yapamayacaklar. 23 Haziran süreci bu açıdan çok hayırlı oldu. Artık
hem millet hem hükûmet uyandı.
Maalesef bir kısım sanatçılar ve gazeteciler bu iğrenç
"dansözlük düzeni"ne alıştı. Hem Gezi kalkışmasını destekleyerek
suç işle hem de ardından yok etmek istediğin iktidara yalakalık
yap. Bugün Gezi kalkışmasını desteklemekten bazı insanlar
hapiste ama şu an içeride yatanlardan daha beter Gezi terörizmini
destekleyenler gazete köşelerinde kurulmuş durumda. Ya da
TRT’de, ATV’de, Kanal D’de, Star’da, TV8’de programlar yapıp
trilyonlar kazanıyor. Bu haksızlığa ve adaletsizliğe millet isyan
ediyor.
Gezi ve 17-25 Aralık darbe kalkışmasını destekleyenlerin bedel
ödemesini istiyor bu halk. 7 Haziran sürecinde alenen PKK terör
örgütünü destekleyip sonra dönüp yine iktidara yalakalık yapanların
kazançlı çıkmasını kabul etmiyor Türk milleti. Oysa Gezi terörizmi
ve 17-25 Aralık ihanetini destekleyen gazeteciler ve sanatçılar bir
zerre bedel ödemediler. Türk milleti buna zaten isyan ediyordu ama
işte şimdi 23 Haziran süreciyle beraber iktidarın da fark ettiği
gerçek budur. Artık Türk hükûmeti de gereğini yapmak
zorundadır.
Bu sanatçılara artık kamusal imkânlar sunulamaz. Bu sanatçılara
destek olan gazeteciler bir de utanmadan Sayın Muhammet Safi’ye
yükleniyorlar. Helal olsun Muhammet Safi’ye. Yaptığı şey son derece
doğrudur. Milletimiz de Sayın Safi’yi desteklemektedir.
Bu iktidarın nimetlerinden sonuna kadar istifade edip sonra ortada
rüzgâr var zannedip döneklik yapan herkesi kayıt altına alıyor ve
tek tek tespit ediyor Muhammet Bey. Artık bu ülkede hem iktidara
yaltaklanıp hem de ihanet edenin yanına kâr kalmasını istememe
tavrıdır bu. Aynı listeleme gazetecilere ve köşe yazarlarına da
yapılmalıdır. Mesela şu an sahip olduğu tüm konum ve makama bu
iktidar sayesinde sahip olan Hande Fırat’ın Başkan Erdoğan’a
düşmanlık eden bu sanatçılara hem ekrandan hem köşesinden desteği
kesinlikle utanç vericidir. Fırat açıkça Başkan Erdoğan’a yapılan
ihanete kol kanat germiştir. Muhammet Safi’ye saldırması bu
yüzdendir.
Ben hep yazdım. Hande Fırat’ın zihniyet olarak Gülben
Ergen’den bir zerre farkı yoktur. Bu iki ismin çok yakın
arkadaşlığı zaten zihniyet ortaklığından gelmektedir. İktidar da
bunu anlamak zorundadır. Gülben Ergen de biliyorsunuz
TRT’den trilyonlar kazandı ve programının bitirildiği hafta AK
Parti ve Başkanımız Erdoğan’a muhalefete başladı. Bu sanatçı
takımının tıyneti budur. Hande Fırat da aynı tıynete sahiptir.
Bakın isteyen Aydın Doğan’a sorsun. Fırat, Aydın Bey’i
saniyesinde sattı. Oysa Hürriyet’in sahibi olduğu sırada Doğan’ın
en büyük yalakası Hande Fırat’ın kendisiydi.
Gülben Ergen ise vatan haini Can Dündar’a 2015’te Kelebek
ödüllerinde tam destek verdi. Can Dündar’ın propagandasını yapmak
suçtur. Gülben Ergen bu işlediği suçlardan ötürü yargı
önüne çıkmadı. AK Parti belediyesinin bulunduğu yerlerde konserler
verip trilyonlar kazanmaya devam etti. Gariban bir yurttaş Ergen’in
yaptıklarını yapsa kesinlikle içerdeydi. Allah’tan Sayın
Yıldırım Demirören, Gülben Ergen’i Hürriyet’ten kovdu da bu kadar
yaptıklarına karşı ufacık da olsa bir bedel oldu.
Aynı şekilde 7 Haziran 2015 sürecinde açıkça PKK terör örgütünün
siyasi kolunu destekleme ihanetine imza atan ve bu yüzden
Sabah’tan kovulan Sevilay Yılman adlı gazeteci bugün
yeniden iş bulduysa bu tamamen Sayın Binali Yıldırım sayesindedir.
Yoksa Yılman bir "medeni ölü"ydü. Fakat Yılman da esen rüzgâr var
sanıp 8 Mayıs’ta Habertürk’te yazdığı berbat bir yazıyla anında
Binali Yıldırım’ı sattı ve Ekrem İmamoğlu’na destek verdi.
İşte bunlar böyledir. Bu gerçeği Sayın Binali Yıldırım ve Binali
Bey’in basın danışmanı Sayın Sinan Çetin’in de göreceğini
umuyorum.
Eğer tüm bu olanlara rağmen bir rüzgâr esti mi dönenler tutulursa
23 Haziran’da ikinci hezimet kaçınılmaz hâle gelir. Bu 23 Haziran
süreci arınmak ve temizlenmek için vesile olmalıdır. Tepki alsam da
yeniden söylüyorum ki, bu iktidarın nimetlerinden istifade edip zor
gününde satan sözde sanatçıları bizim taraf ekranlarında gördüğünüz
an lütfen bana haber verin sayın okurlarım.
TRT, ATV, Kanal D, Star, TV8-8.5 bunların hepsi yerli ve
millî kanallardır. Bu kanallar Türk devletine ve Başkan Erdoğan’a
ihanet etmezler. Bu sözde sanatçılar artık buralarda iş
yapamaz. Cuma günkü yazımdan sonra yüzlerce okurum bana Başkan
Erdoğan’a düşmanlık yapan Eser Yenenler’in Acun’un TV8’ine yine
çıktığını haber verdi mesela. Milletimiz tek tek takip ediyor her
şeyi.
Acun ve Esat Yontuç 2019-20 sezonunda tüm bu isimleri
temizlemek zorundadır. Allahı var bir ara 28 Şubatçı Rıfat
Ababay’ın TV8’de iş yapacağı söylentisi çıktı ama Acun ve Esat bu
rezalete izin vermedi.
Kimsenin Erdoğan’a destek vermesini isteyen yok ama bu iktidar
sayesinde serpilmiş sanatçılar rüzgâr azıcık tersine estiğinde
muhalifliğe soyunuyorlarsa hükûmete yakın kanallarda iş
yapmamalılar. O listede olup adam gibi muhalif olanlar zaten asla
rahatsız olmaz.
Mesela oyuncu Levent Üzümcü bana küfretmiş ama ben adaletli adamım.
Komünist Üzümcü zaten bizim taraf kanallarından nasiplenen biri
değildi. Gerçi Üzümcü de servetini yapımcı Sinan Çetin’in Avrupa
Yakası dizisinden elde etti. Allahı var Gezi’den bu yana
Üzümcü mesela hem komünist hem hükûmet kanallarından istifade eden
Erdal Beşikçioğlu gibi riyakâr davranmadı.
Bizler alçak dostlardan ziyade mert düşmanlar isteriz. Eskiden beri
bu iktidara muhalif olan ve tutarlı duruş sahibi sanatçılara büyük
saygım var. Zaten onlar TRT, ATV, Kanal D, STAR, TV8 gibi
kanallarda iş yapmıyor. Gerçek bir muhalifin onuru ve ahlakı buna
izin vermez. Ben bu meselenin sonuna kadar takipçisi olacağım.