Can Ataklı kaşarların arasından çıkabilir mi?..

Altaylı genç bir gazetecinin, Mustafa Sarıgül ile baş başa yedikleri bir yemekte şöyle bir talimat verdiğini dinlemiş....

ADNAN BERK OKAN

 

Dün bu köşede; başlığı altında yayımlanan analizimde şöyle demiştim:

 

“Yarın da içimizden birinin, bir gazetecinin, bir köşe yazarının, bir TV tartışmacısının; Can Ataklı’nın siyaset ve siyasetçilerle dansını anlatacağım…”

 

Peki…

“Niçin siyaset ve siyasetçilerle dansı”?..

Çünkü…

Siyasetçilerimiz siyaseti ayak oyunlarıyla, kıvırarak, tipik birer rakkase gibi yapıyorlar…

Can Ataklı aday adaylığını açıkladığı andan itibaren, kaşarlanmış siyasetçi tipi; ister rakip partiden olsun, isterse aday adayı olacağı (CHP) partiden olsun mutlaka bel altından vurmaya başlayacak…

 

Kim bu Can Ataklı?..

Kısaca anlatmam gerekirse:

Yazarlık yaptığı süreçte en çok tartıştığı Ahmet Kekeç’in bile saygı duyduğunu samimiyetle açıklayacağı kadar “Temiz” bir insan…

Fiili olarak siyasetten hep uzak kalmış ama hep de siyaset yazmış bir gazeteci/yazar…

İstanbul sevdalısı…

Ekip çalışması yaptığı süreçte (Sabah’ın en parlak dönemi) çok başarılı olmuş bir usta medya yöneticisi ve köşe yazarı…

Siyaseti İstanbulluya ve İstanbul’a hizmet etmenin aracı olarak gören samimi bir hizmet aşığı…

Geçmişinde hiçbir kir, pas, leke olmayan, defosuz bir meslektaşımız…

Ve…

28 Şubat Süreci’nde de demokrasiden yana tavır almış bir demokrat…...




Basın özgürlüğünü hiçe sayan, andıçlama işine bulaşmış kendi gazetesine karşı tavır alabilecek kadar yürekli bir yazar...

Ama…

28 Şubat mağduru siyasetçiler iktidar olduktan sonra da onların karşısına geçip düzeyini düşürmeden, hakarete sapmadan muhalefet etmiş bir centilmen muhalif...

Ne var ki...

Öylesine kaliteli muhalefetine bile dayanılamadığı için iktidar tarafından gazetesinden kovdurulmuş bir “medya mağduru”…

Ya da; “İktidar mağduru”…

Kaşarlanmış siyasetçiler işte bu temiz insanı (Aday olursa.) kendi yöntemleriyle oynaması için zorlayacaklar…

 

Oysa…

Siyaset, dünyadaki mesleklerin en eskilerinden ve en kutsallarından biri…

Neden?..

Çünkü tek hedefi var siyasetçinin: İnsana hizmet…

İyi ama Türk siyasetçisi bu amaç için siyaset yaptığı konusunda gerçekten de samimi mi?..

Ben bu soruya şu cevabı veriyorum: “Geneli değil”…

Türkiye’de siyasetçinin samimiyetsizliği (Ne yazık ki) hep askeri darbe dönemlerinde fark edildi…

Yani, zorlama ile…


 

Yani asker zoruyla “kanıtlandı” o samimiyetsizlik…

Bunu fark edebilmesi için halka fırsat verilmedi..

Haliyle askeri darbe dönemleri geçip gittikten sonra da yine eski tip siyaset kazandı, eski tip siyasetçi yönetti ülkeyi…

Ne yolsuzluklar bitti…

Ne hukuksuzluklar…

 

Hâsılı ey güzel insanlar!..

Demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasi partiler ve siyasetçiler; demokrasiyi istismar etiler yıllarca…

Ve ne yazık ki halen de bu istismar sürüyor…

Örnek mi?..

CHP…

Örnek mi?..

Gürsel Tekin…

Nasıl mı?..

Söyleyeyim…

Gürsel Tekin, Mustafa Sarıgül için bir siyasetçinin bir başka siyasetçiye yapabileceği en ağır eleştirileri yaptı…

Sonra ne oldu?..

“Eğer Sarıgül CHP’de siyaset yapmak için gelirse elini tutar havaya kaldırır destek veririm” dedi…

Bunun adı “siyasetin gerçekçiliği” falan değil alenen ilkesizlik ve samimiyetsizliktir…

Makyavel bile siyasetin bu kadar pespaye olanını hizmet ettiğii Prens’e tavsiye etmeyi akalına getirememişti…

 

Peki…

Mustafa Sarıgül, Gürsel Tekin’den daha mı samimi?..

Yooo…

Geçenlerde Fatih Altaylı yazdı…

Gerçi adını vermiyordu ama "çare siyasetçi" diyerek belli ki Sarıgül’den söz ediyordu…

Ne ilgisi mi var?..

Dağda taşta “Çare Sarıgül” diye yazıyor da ondan…


 

Altaylı genç bir gazetecinin, Mustafa Sarıgül ile baş başa yedikleri bir yemekte şöyle bir talimat verdiğini dinlemiş inandığı bir dostundan:

“Aday olursan Tayyip Bey'e hiç dokunmayacaksın; o zaman bizimkiler de sana dokunmayacak, anlaştık mı Başkan?”…

Sarıgül böyle bir talimat karşısında, “bir dakika kardeşim… Sen kim oluyorsun da bana böyle bir talimat veriyorsun?.. Ben siyaset yapıyorum… Ben üyesi olduğum dönemde kendi genel başkanım Deniz Baykal’a kafa tutmuş adamım; en güçlü siyasi rakibimle çıvgar mı yapacağım?” diyeceğine şöyle demiş:

“Ben asla ve asla Tayyip Bey'i eleştirmem, hatta başkan seçilirsem Kadir Bey'den daha uyumlu çalışırım; lütfen bunu ilet Sayın Başbakanıma”…

 

Allah aşkınıza söyler misiniz?..

“Siyaset”  ve "siyasetçilik" bu mu?..

Bu arada unutmadan…

Fatih Altaylı’nın yazdığı bu diyalog hiç kimse tarafından yalanlanmadı…

Ve Amman ha!..

Sakın ola Mustafa Sarıgül’e bunları söyleyen genç gazeteciyi kınamayın…

Düşünceleri belli, tavrı belli, çizgisi belli…

Ve kendine o kadar güveniyor ki; milyonlarca CHP’linin bile artık neredeyse “Çare” diye gördüğü bir siyasetçiyi almış karşısına, küçük bir çocuğa “diskur” çekermiş gibi parmağını sallarcasına; “aman haa; sakın Başbakan’a dokunma!” diyebiliyor…

Karşısında süt dökmüş kedi gibi kendisini dinleyen “çare siyasetçi” de mealen “olur mu abi?.. Hiç öyle bir saygısızlık yapar mıyım?.. Emrin başım üstüne” diyor saygılı bir şekilde…

 

Ey güzel millet!..

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına
aday adayı olduğunu açıklayan Can Ataklı işte bu tiplerle mücadele edecek…

Evet, “mücadele edecek”…

Ve göreceksiniz…

Birbirleri için en ağır sözleri eden…

El altından birbirlerinin “yolsuzluk” dosyalarını dolaştıran…

Yine karşılıklı olarak ama el altından birbirlerinin belediyelerin sırtından nasıl milyarder olduklarını anlatan/anlattıran siyasetçiler, hayatı boyunca kursağından “tek haram lokma geçmemiş” ve hiç siyaset de yapmamış bir meslektaşımıza karşı el ele verip adaylığını önlemeye çalışacaklar…

Çünkü…

Siyaseti kişisel hesapları için yapanlar sonunda mutlaka bir noktada uzlaşırlar…

Gürsel Tekin’in demediğini bırakmadığı yapmadığı hakaret kalmayan Sarıgül için, “Eğer Sarıgül CHP’de siyaset yapmak için gelirse elini tutar havaya kaldırır destek veririm” dediğini unutmayın…

 

Şimdi aklıma geldi…

Kasabanın birinde; birbiri ile rekabet halindeki iki ünlü Hoca, kasabanın zengininin cenazesini yıkamaları için görevlendirilir…

Hocalardan biri sıcak suyu mevtanın üzerine boca ettiğinde adamcağız kıpırdanmaya başlar…

Çünkü ölmemiş, “öldü” sanılmıştır…

Birbiriyle kavgalı iki hoca aynı anda ağız birliği ederler ve birbirlerine şöyle derler:

“Sıkalım şunun gırtlağını yoksa yanacak bizim yevmiyeler…”

 

Demek istemem o ki…


Can Ataklı CHP’den aday olursa CHP’nin mevcut % 36 oyu eski DYP’li, ANAP’lı ve RP’li seçmenden de gelecek oylarla % 45’i kesin aşar…

“Ne kadar aşar?” diye sorarsanız bilemem ama aşar…

Gelin görün ki kaşarlanmış siyasetçiler İstanbul’da seçimi kazanmanın değil; İstanbul belediyesinin yıllık on milyar Doları aşan bütçesinin peşindeler…

İşte o nedenle; el ele verip Can Ataklı’nın gırtlağını sıkabilirler…

Bütün mesele; Can Ataklı’yı veya benzeri bir başka potansiyel aday adayını bu çirkin siyasetçilerin tasallutundan korumaktır…

Peki…

Bunu kim yapacak?..

Elbette halk yapacak?..

Halka bunu kim anlatacak?..

Yazılı ve görsel medya anlatmaz, anlatmaya yanaşmazsa sosyal medya anlatacak…

Anlatmalı…

Not:
Can Ataklı'nın belediye başkanı seçildiğinde ne yapacağı tabii ki bilinmiyor...

Bilinmesi şart da değil...

Recep Tayyip Erdoğan
da belediye başkanı seçildiğinde ne yapacağını değil ne yapmayacağını söylemişti...
"Çalmayacak, çırpmayacak; bütçeyi İstanbul'a harcayacaktı çünkü daha öncekiler mutlaka malı götürmüşlerdi"...

Can Ataklı
da aynı şeyi söylüyor:

"Çalmayacak, çaldırmayacağım...

Ne mi yapacağım?..

Başlatılan her güzel ve doğru projeyi devam ettireceğim...

Trafik sorununu mevcut yönetimden daha etkin yöntemlerle ve bu işi en iyi bilen uzmanlarla çalışarak çözeceğim.."

Bu vaatler yeterli mi?..

Bence yeterli... 
 

adnanberkokan@gmail.com