Buket Aydın: Hata yapmaktan korkmuyorum
Kanal D Ana Haber sunucusu Buket Aydın, bilinmeyen yönlerini siyaset ve magazin dergisi Jargon’a açıkladı.
Kanal D Ana Haber’in genç ve başarılı spikeri Buket
Aydın, stresli yayınlar öncesinde dua ettiğini anlattı. “Duaya,
nazara inanırım. Boynumda Nas ve Felak surelerinin yazılı olduğu
kolye var, onu hiç çıkarmam” diyen Buket Aydın, meslek hayatını
anlatırken en çok zorlandığı haberlerin ise 'Özgecan Aslan
cinayeti' ve 'Soma’daki maden faciası' olduğunu
söyledi.
Buket Aydın... Gazeteciliğe 19 yaşında stajyer olarak
başladı. Türkiye onu, sekiz sene haber sunduğu NTV’de ve ardından
Milliyet Gazetesi için yaptığı röportajlarla tanıdı. Gazetecilik
mesleğinin zorlu basamaklarını birer birer çıkan Buket Aydın, şimdi
ise Türkiye'nin en çok izlenen televizyon kanallarından Kanal D Ana
Haber’in ‘anchorwoman’ koltuğunda...
Jargon Siyaset-Magazin Dergisi, Buket Aydın'la, hafta içi her gün Kanal D Ana Haber’i sunduğu stüdyoda buluştu. Buket Aydın, hakkında merak edilen tüm soruları içtenlikle ve tıpkı haberleri sunduğu gibi yine 'dobra dobra' yanıtladı.
Buket Aydın’ın habercilik serüveni nasıl
başladı?
19 yaşındaydım. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü'nde okuyordum. Çok da isteyerek girdiğim bir bölümdü ve
burslu olarak kazanmıştım. Okulun ilk senesini bitirdikten hemen
sonra çok fazla boş günüm kalmaya başlamıştı. Çok canım
sıkılıyordu, bir şeyler yapmak istiyordum. O dönem babamın bir
arkadaşı radyoya stajyer arıyormuş. Babam da “Gitmek ister misin*”
diye sorunca “İsterim tabii ki” dedim. Radyoya gidince beni
içlerine almaları çok kolay olmadı, her işi yapmaya çalışıyordum.
Radyoda bir haber spikeri vardı, bana “Gel, istiyorsan benimle
çalış” dedi. Radyonun da çok kısıtlı bir bütçesi vardı ve haber
spikeri 7 gün haber sunuyordu orada. İlk olarak radyoda haber
okuyarak başladım. Diksiyonum da her zaman iyiydi, çok küçük yaştan
beri de kitap okuyordum. Ama biraz da yetenek meselesi tabii…
Peki sonra...
O dönemki haber spikeri Nilüfer Hanım, “Sen neden spikerlik kursuna
gitmiyorsun? Gidersen başarılı olabileceğini düşünüyorum” dedi. Ben
de spikerlik kursunu gittim. Sonrasında da Kanaltürk televizyonun
stajyer aradığını söylediler. Orada keşfedildim ve 19 yaşında ilk
kez spor haberleri sunarak başladım mesleğe. Bana hep gençler “19
yaşında ekrana çıkmayı tavsiye eder misiniz?” şeklinde sorular
soruyorlar. Ben de onlara çok net “Hayır etmem” diyorum. O dönemin
konjonktürü bunu gerektiriyordu, yani küçük yaşlarda televizyona
çıkılıyordu. Şu anda böyle bir şey göremezsiniz zaten. Şimdi olsa
insanlara “Mutfağında biraz daha piş öyle ekrana çık” derim. Ama
ben ekrandayken mutfağında da piştim. Ben ekrandayım deyip, geri
çekilmedim, işin her şeyini öğrendim ve o da benim avantajım
oldu.
Eskiden haber bültenlerinde erkek egemenliği vardı şimdi
ise kadınlara geçti. Sizce neden böyle bir geçiş oldu?
Dönem dönem böyle geçişler olduğunu düşünüyorum. Hatırlarsanız bu
erkek egemenliğinden bir önce de kadın egemenliği vardı. Defne
Samyeli’lerin, Sonay Dikkaya’ların, Jülide Ateş’lerin olduğu bir
dönemdi. Başka ismini hatırlayamadığım meslektaşlarım varsa da
kusuruma bakmasınlar. Eskiden güzel, bakımlı, diksiyonu düzgün
kadın anchor’ların olması yeterliydi. Fakat sonra izleyiciye bu
yetmemeye başladı. İzleyici, haberciyi ekranda görmek istedi.
Haberin içini biraz daha doldursun istedi. Bu istek de bize erkek
anchor dönemini getirdi. Haberin mutfağındaki kişinin veya haberin
mutfağının başındaki kişinin haberi sunması dönemini getirdi. Sonra
kadınlar “Artık haberin mutfağında biz varız” dedi. İzleyici de
tekrar kadın anchor’ları kabul etmeye başladı. Yanlış anlaşılmasın,
geçmişteki diğer kadın anchor’larımız için “Onlar haberci değildi”
gibi bir şey asla diyemem. Ama ben daha yetkin bir duruştan,
donanımdan ve daha çok işin içinde olmaktan söz ediyorum.
Rol modeliniz var mıdır?
Yok. Beğendiğim isimler var ama rol modelim yok. Eskiden rol model
edinmeye çok çalıştım. Ama çok da bulamadım açıkçası. 'Kimseyi
beğenmiyorum' demek de çok yanlış. Beğendiğim üç, dört çok başarılı
gazeteci arkadaşım var.
Baykuş enerjisini çok
severim
Milyonlara hitap etmeden önce "Olmazsa olmaz" dediğiniz
hazırlıklarınız neler?
İnsanların televizyona çıkan herkes için genel bir algısı var o da,
çok fazla saçla, makyajla vakit harcıyorlar gibi. Ben yayına
çıkmaya 5 dakika kala ne giyeceğime karar veriyorum. Açıkçası çok
sıkıldığım süreçler, kıyafet, saç ve makyaj süreçleri. Bugün
sizlerle röportaj yapacağım için beni makyajlı görüyorsunuz, ama
normalde ziyaretime gelmiş olsaydınız beni makyajlı
göremeyecektiniz. Çünkü makyaj yapmayı sevmiyorum açıkçası. Yayın
öncesi mutlaka yaptığım şey, haberleri tek tek kontrol ederim.
Bende çok ciddi bir kontrol manyaklığı var. İyi bir şey mi, kötü
bir şey mi henüz karar vermiş değilim. Önümüzdeki yıllarda anlamaya
çalışacağım. Hayatım bunu anlamaya çalışmakla geçti ve o kontrol
manyaklığı hayatıma da yansıyor.
Yayın öncesi genelde yaptığınız bir toteminiz var
mıdır?
Yayın öncesi totemim yok ama ben baykuşu çok severim. Baykuşun
'bilgelik' olduğuna inanırım. O yüzden evimin her yerinde küçük
baykuş objeleri vardır. Kanaldaki odamda da çok sevdiğim bir
arkadaşım olan Suna Kabadayı’nın bana hediye ettiği kristal bir
baykuş var. O baykuşu mutlaka bir okşarım. Baykuş enerjisini çok
severim. Bunun dışında bir totemim yok. Fakat ben duaya çok
inanırım. Böyle stresli yayınlar öncesi dua ederim. Duaya inanırım,
nazara inanırım. Boynumda Nas ve Felak surelerinin yazılı olduğu
kolye var, onu hiç çıkartmam.
Reyting sonuçları mı önemli yoksa çok konuşulan önemli
haberlerin olduğu haber bülteni hazırlamak mı?
İkisi de önemli. Kanalın reklam alması için reytingin iyi olması
gerekir. Ama tabii ki ses getiren işler yapmak da çok önemli.
Reyting kaygısı artı ses getiren iş, ikisini bir arada
yaşıyoruz.
Kanal D Haber olarak 'Mutluluk Hareketi' başlattınız.
"İzleyicilerimizin yüzünü güldüreceğiz" demiştiniz. Nasıl gidiyor,
geri dönüşler var mı?
Bu iş üzerinde çalışma sürecimiz devam ediyor. Şunu söyleyeyim, çok
muhteşem bir projeyle geliyoruz. İnsanlar önümüzdeki bir yıl
boyunca sadece bunu konuşacak. Kimse, ‘Mutluluk Hareketi’ dediğimiz
zaman aslında ne demek istediğimizi tam olarak anlamadı. Bizimle
dalga geçenler oldu. Bana tweet atanlar, sosyal medyadan yazanlar,
bazı paylaşım sitelerinde dalga geçen paylaşımlar oldu. Sadece
gülümsedim onlara. Çünkü dalga geçtikleri şeyin nasıl bir şey
olduğunu bilmiyorlar. Anlayamadılar ve anlayamamalarını da
anlıyorum. Çünkü ne yapacağımıza dair çok fazla şey paylaşmıyoruz.
Çok muhteşem bir şeyle geliyoruz. Sadece birkaç ay beklesinler,
neden bahsettiğimi çok iyi anlayacaklar. Dalga geçenleri ve “Ülkede
mutlu haber mi var?” diyenleri alkışlarken göreceğiz, size o kadar
söyleyeyim.
Hata yapmaktan hiç
korkmuyorum
Haber sunarken heyecanlandığınız oluyor mu ya da gaf
yapmaktan korkuyor musunuz?
Hayır, hiç korkmuyorum. Türkiye’de bir döneme damgasını vuran bir
isim Mehmet Ali Birand. Birand, sadece ilk başladığı dönem istediği
reytingi alamamış ve sonrasında yaklaşık yedi, sekiz sene zirvede
kalmış bir isim. Kimse onu geçemedi. Neden diye baktığınız zaman bu
sorunun tek bir yanıtı olduğunu görürsünüz, o da doğallık ve
samimiyet. İzleyici gerçekten bunu istiyor. Ben bazen internete
girip Birand’ın bültenlerini izliyorum ve şunu görüyorum, o kadar
samimi, o kadar doğalmış ki... Yayında hata yapıyor, hapşırıyor,
öksürüyor, 'Pardon' diyor, eşiyle konuşuyor ama insanlar bu durumu
çok sahiplendiler. Bence doğal olmakta fayda var. Hata yapmaktan da
hiç korkmuyorum. Hiç umrumda değil, bunu çok net
söyleyebilirim.
Habercilik ve spikerlik kariyerinizde sunmakta ve
anlatmakta en zorlandığınız haber neydi?
Ben birkaç yayında ve haberde çok zorlandım. Bunlardan bir tanesi,
Özgecan Aslan haberiydi. Gerçekten çok üzülmüştüm. Bir de çok
değişik bir şekilde, Özgecan’ın gözlüklü bir fotoğrafı vardı,
herkesin paylaştığı ve bildiği fotoğraf. O fotoğraf benim 15-16
yaşındaki halime çok benziyor. Ben o fotoğrafı gördüm ve Özgecan’ın
başına gelenleri duyduğumda gerçekten fenalık geçiriyordum. O kadar
zorlandım ki anlatamam. Soma faciası... Soma olayı beni bitirdi.
307 madencini hayatını kaybetmesi, orada yaşananlar ve biz an be an
yayındaydık. NTV’deydim o dönem. Ben yayından çıkıyordum,
ağlıyordum ve yayına geri geliyordum, yayında ağlamamak için.
Gerçekten hayatım da çok ağladığım bir dönem oldu.
Ülke olarak 15 Temmuz 2016’da hain bir darbe girişimine
maruz kaldık. Bir haberci olarak o gün nasıl bir ruh hali
yaşadınız?
15 Temmuz yayını hiç unutamayacağım bir yayındı, çok büyük bir
stres vardı. İki duyguyu bir arada yaşıyorsunuz. Bir taraftan çok
korkuyorsunuz, bir taraftan da çok cesaretlisiniz.
Korku ve cesaret… Nasıl bir duyguydu?
“Ülkeyi bu insanlara bırakmayacağız, bu yapılmaya çalışılan
darbenin karşısındayız” deyip aslanlar gibi bir yayın yapıyorsunuz.
Diğer taraftan da bütün aileniz ve sevdikleriniz size mesaj atıyor.
Benim annem astım hastası ve sinirsel bir tetiklenme durumu var.
Bana diyor ki “Kızım CNN Türk televizyonu basılıyor, size de
gelecekler mi?” Annem evde ölse, benim yüzümden diye düşünüp, onu
sakinleştirmeye çalışıyorum. Bir taraftan yayını idare etmeye
çalışıyorsunuz, bir taraftan da ailenizin o korkusuyla
uğraşıyorsunuz. Gerçekten benim hiç unutamayacağım bir geceydi ve
yayındı. Ama çok gurur duyduğum da bir yayındır. Biliyorsunuz, o
darbe girişimi ‘kalkışma’ ifadesiyle hafızalara kazındı. O
‘kalkışma’ lafını dönemin Başbakan’ı Sayın Binali Yıldırım ilk defa
bizim yayınımızda, bana söyledi. Dünyadaki bütün televizyonlar,
bütün ajanslar bizimle ortak yayındaydı. Hatırlayın ilk resmi
açıklamaydı, Başbakan’dan gelmişti ve 'kalkışma' lafının ilk
çıktığı yerdi. O ifadeden sonra birçok gelişme oldu ve gece o
şekilde yayınlar ilerledi. Tabii sevgili meslektaşım Hande Fırat’ın
yapmış olduğu FaceTime bağlantı bütün seyri değiştiren bir durumdu.
O süreç de çok zor bir süreçti, biz o dönemde izin yapmadan, hatta
uyumadan çalıştık. Üç günün sonunda yani 15 Temmuz’u bağlayan üç
günün sonunda pazar gecesi yayını başka bir arkadaşıma devrettim.
Artık benim vücudum yorgunluktan o kadar şişmişti ki ayağımdan
ayakkabımı çıkartamadım. Dönüp arkamı baktığım zaman o yapmış
olduğumuz yayınlardan gurur duyuyorum.
Bir yandan da Milliyet Gazetesi’nde röportajlar
yapıyorsunuz. Televizyon mu, gazete mi?
Çok farklı ikisi de. İkisinin de ayrı bir hazzı var. Ben bir
televizyoncu olarak televizyonu çok seviyorum, televizyondan asla
vazgeçemem. Ama gazetede o röportajları yapmak benim için çok özel.
Sebebi de şu ki 'söz uçar yazı kalır.' O röportajlar tarihe geçiyor
ama bizim burada her gün sunduğumuz bülten havaya uçup,
buharlaşarak gidiyor. Tabii çok önemli ve özel olayların dışında. O
yüzden gazete çok güzel. Gazetede olmak, röportajlar yapmak çok
keyifli. Bir de ben stüdyoda insanlara haberleri aktarıyorum ama
gazetede farklı farklı insanlarla tanışma fırsatı buluyorum.
Gıyabında tanıdığım kişilerle bizzat tanışma imkânım oluyor. Zevk
alarak yapıyorum.
İşkoliğim
Buket Aydın işkolik midir?
Evet, işkoliğim. Şu anda iş dışında başka bir hayatım yok benim.
CNN Türk’te yeni bir programa başlıyoruz, Kanal D Haber hem içi hem
sunumuyla oldukça ağır bir sorumluluk zaten ve bir de Milliyet de
pazar röportajlarım var. Üçünü bir arada düşününce hiçbir şeye
vaktim olmuyor. Bazen yemek yemeye vaktim olmuyor. Çoğu zaman
arabada yayına gelirken bir şeyler atıştırabiliyorum. Akşam oluyor
ve başımın ağrıdığını hissediyorum. Neden ağrıdığını düşününce
yemek yemediğimi hatırlıyorum. İşkolik olmasam da yapamazdım.
Buket Aydın İstanbul’da nasıl vakit geçirir, neler
yapar?
Boş vaktim kalırsa bir şeyler yapacağım ama bu dönem boş vaktim
olmuyor. Ben Bebek semtini çok severim, vaktim olduğunda orada
yürürüm. Orada salaş bir yerlerde oturup, çay içip denizi
seyretmeyi severim. Denizi seyretmek çok hoşuma gidiyor. Bazıları
tekneyle denize açılmayı çok sever, ben öyle değilim. Ben denizi
uzaktan seyretmeyi çok seviyorum. Bana huzur veriyor. Bunun
haricinde orman yürüyüşleri yapmayı çok severim. Beykoz tarafında
oturuyorum ve Polonezköy bana çok yakın. Polonezköy’de yürüyüş
yapmaktan ve orada kahvaltı yapmaktan çok hoşlanıyorum. Fırsat
buldukça deniz kenarına ve yeşil alanlara giderek kendi kendime
huzur alanları yaratmaya çalışıyorum.
İstanbul’da yaşayan birisi olarak Ankara’yı nasıl
buluyorsunuz?
Ankara’ya hep özel röportajlar için geldim. Hiç Ankara’yı düzgün
bir şekilde gezemedim. Hatta Hande Fırat beni davet etti “Gel bir
hafta sonu seni gezdirelim” dedi ama bir türlü kısmet olmadı. En
kısa zamanda Ankara’ya gelip, düzgün bir şekilde gezeceğim.
Hobileriniz neler?
Spor yapmayı çok seviyorum. Hiç vaktim olmamasına rağmen haftanın
en az dört günü günde 1.5 saat spor yaparım. Pilates yapıyorum,
kuvvet antrenmanları yapıyorum, şimdi ise kickboks dersi almak
istiyorum. Bu tarz şeyler çok hoşuma gidiyor ve bu şekilde stres
atıyorum. Hobi olarak söyleyebileceğim tek faaliyet bu. Tek hobim
spor.
Farklı alanlarda yeteneğiniz var mı?
Çok fazla yetenekli değilim. Yetenekli olsaydım, isterdim ki takı
yapayım, isterdim ki resim yapayım. Allah sadece konuşma yeteneği
vermiş ama el yeteneğini vermemiş. Birkaç denemem başarısızlıkla
sonuçlanınca geri çekildim.
Sosyal medyayı çok aktif kullanıyorsunuz, sosyal medyanın
hayatınızdaki yeri nedir?
Şöyle anlatayım, Instagram’da yeni bir özellik çıkmış, kaç saat
geçirdiğini söylüyor ve seni uyarıyor. Daha öğlen olmadan “bir saat
geçirdiniz” diye beni uyarıyor. Bu süreyi azaltmam lazım. Sosyal
medya çok güzel ve bizim işimizin bir parçası haline gelmiş
durumda, olmazsa olmazı. Çok kötü tarafları da var. İnsanların
orada özgürce hakaret edebileceklerini zannetmeleri, ağızlarına
gelenleri oradan yazmaları, terbiyesizce oradan yorum atmaları
oldukça kötü. Böyle söyleyince de diyorlar ki, ‘İfade özgürlüğü’.
Bu ifade özgürlüğü falan değil. Sen bana hakaret edince özgür mü
oluyorsun? Senin özgürlüğün bana hakaret edebiliyor olmak mı?
Eleştiri başka bir şey, hakaret başka bir şey. İnsanlar artık
hakaret etmeyi özgürlük olarak algılamayı bıraksınlar. Benim ailem,
annem ve babam o yorumu okuyor. Eğer ki ben bu işi yapmasaydım asla
bir Twitter ve Instagram hesabım olmazdı. Bunu çok net
söyleyebilirim.
“Buket Aydın ile kısa kısa
Et mi, sebze mi? Et. Kahve mi, çay mı? Çay.
En sevdiğiniz renk? Siyah.
Hangi takımı tutuyorsunuz? Galatasaray.
Sizi anlatan mevsim hangisidir? İlkbahar.
Türkiye’de size en çok huzur veren şehir neresidir? İstanbul.
En son okuduğunuz kitap? Dan Brown–Başlangıç.
Sizi en çok etkileyen film? Şeytanın Avukatı.
Tek bir sosyal medya hesabı kullanmak zorunda olsanız hangisini
kullanırsınız? Instagram.
Olmazsa olmaz aksesuarınız nedir? Küpe.
En sevdiğiniz müzik tarzı? Genel sevdiğim bir müzik tarzı var
diyemem. Sıla’yı, Sezen Aksu’yu dinlemekten çok keyif alırım. Yeni
nesilde de Aleyna Tilki’yi çok beğeniyorum.”
Evde nasıl vakit geçirmeyi seversiniz?
Evde vakit geçiremiyorum. Evde vakit geçirebilseydim eğer, çayımı,
kahvemi alıp, kitabımın sayfalarını karıştırmayı çok isterdim.
Dikkat dağınıklığım olduğu için film izlemeyi çok sevmem. Çok
ilgimi çekmesi gerekir. Filmin ortasında kalkıp gider, 15 dakika
sonra geri dönerim ve yanımdaki insanları “Ne oldu?” diye rahatsız
ederim. Çok komiktir, benimle film izlenmez.
Mutfakla aranız nasıldır?
Arda Türkmen Kanal D’ye geçti. Geçenlerde bir röportaj yaptık.
Arda, 'domatesi elimi kesmeden nasıl hızlı keserim'i bana öğretmeye
çalıştı. Ama en son bana “Kesme” falan dedi. Mutfakla aram çok
kötü… Hiç yemek yapamam ve hiç böyle bir kabiliyetim yok. Ama çok
güzel kahvaltı hazırlarım. Kahvaltı da bir şey pişirmenize gerek
olmadığı için, sunum konusunda da yetenekliyim. Mesela birisi bize
yemeğe misafir geleceği zaman ben mutlaka onu kahvaltıya
çağırırım.
Estetik soruları beni çok
üzüyor
Estetiğiniz var mı?
Estetik soruları beni çok üzüyor. Buradan da sizin vesilenizle
insanlara seslenmiş olalım. Benim 20 yaşımdaki bir fotoğrafımı
buluyorlar, ondan sonra da “Bu fotoğrafta farklı, gerçekte farklı”
diyorlar. Yüzüme ufak dokunuşlar ve cilt bakımlarımı tabii ki
yaptırıyorum, bunları inkâr edecek değilim. Belli, bariz bir
estetiğim yok. Burnum aynı, çenem aynı, her yerim aynı. Google’da
en çok arananlarda da bu karşıma çıkıyor. Çok merak ediliyor.
Yüzümde herhangi bir estetik ameliyat yok.
Buket Aydın'ı ekranlarda genelde klasik tarzda görüyoruz.
Peki normal hayatta nasıl giyinirsiniz?
Ben dışarıda da klasik tarzda giyiniyorum. En yakın arkadaşım beni
spor ayakkabıyla görmeyeli bayağı uzun bir zaman geçmiştir. Çok
fazla spor giyinmeyi sevmem, hoşlanmam. Ekranda gördüğünüz tarz
gibi değil ama ona yakın bir şekilde giyinirim.
Son olarak da gençlerle ilgili konuşalım. Bu mesleğe
başlamayı düşünen gençlere ne gibi tavsiyelerde
bulunursunuz?
Çok zor koşullara kendilerini alıştırmaları gerekiyor. Ben bu
mesleğe başladığım dönemlerde ekmek aslanın ağzındaydı artık ekmek
aslanın midesine inmiş vaziyette. Çünkü sektör küçülmeye gidiyor.
Çok fazla iletişim fakültesi var ve oran orantıda bir sıkıntı var.
Bu yüzden her zaman iyi olan kazanacak. Kendilerini
geliştirecekler. Sadece Türkiye’den değil dünyadan da haberleri
olması lazım. Her şeyi okuyup takip etmeleri lazım. Bir kere
mutlaka en az bir dilleri olmaları lazım. Çok okusunlar, çok takip
etsinler İnşallah da şansları hep yaver gitsin.
Ve son soru... Gençlerle karşılaştığınız ilginç durumlar
oluyor mu? Sizi şaşırtıyorlar mı?
Örneğin, ben dersler verirken güzel bir kızcağız yanıma geliyor,
gencecik ve çok tatlı. Bana “Buket hocam merhabalar. Ben de haber
spikeri olmak istiyorum, görüntümün iyi olduğunu düşünüyorum,
olabilir miyim?” diye soruyor. Ben de kendisine birkaç tane soru
soracağımı söylüyorum. Sonra diyorum ki “Adalet Bakanı’nın adı
nedir?”, cevap yok. “Yerel seçimler ne zaman?” diyorum, yine cevap
yok. “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı hangi partinin adayıdır
ve adı nedir?” diye soruyorum ve yine cevap yok.
Ben de yanıma gelen kızcağıza diyorum ki “Sen mi sunucu olacaksın,
olamazsın”. Zaten bunları bilmeyen bırakın sunucuyu genç olmasın.
Ülkeden ve hiçbir şeyden haberleri yok. Çok olumsuz konuşmayı
sevmem ama son dönemde artık bu konuyla ilgili olumsuz konuşmaya
başladım.