Barış Terkoğlu'ndan haklı eleştiri: THY'de yabancı gazeteler serbest, Türk gazeteler yasak!
Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu, daha önce Akif Beki'nin de dile getirdiği THY uçaklarındaki gazeteler konusunu farklı bakış açısıyla yeniden dile getirdi. Terkoğlu, Türkiye'yi her fırsatta karalayan yabancı gazetelerin serbest olduğunu fakat Türk gazetelerden bazılarının siyasi nedenlerle yasak olduğunun altını çizdi.
Barış Terkoğlu, "Cumhurbaşkanı’na İngilizce ‘diktatör’ demenin rahatlığı" başlıklı yazısında THY uçaklarında yabancı gazetelerin Türkiye'yi karalamalarına rağmen serbest olduğunu fakat Türk gazetelerden bazılarının yasak olduğunu belirtti.
Terkoğlu'nun dile getirdiği bu konuyu daha önce Karar yazarı Akif Beki de dile getirmişti.
İşte Barış Terkoğlu'nun yazısından ilgili bölüm:
Düşünme üzerine hiç düşündünüz mü?
Aslında düşünmek bir tecrübedir. Göz, burun ya da kulak gibi
organlar dünyevi tepkileri toplar. Sinirler birer sinyal olarak
beyne taşır. Yaşanan elektrokimyasal sürecin sonunda düşünce
oluşur. Bu, hem bizden önceki milyonlarca yılın hem de bizzat kendi
ömrümüzün biriktirdiği bir tecrübedir. Düşünmek, tüm bedenin
katıldığı ancak beynin gerçekleştirdiği birikmiş eylemdir.
Birikim yoksa düşünce de yoktur. Bizim gazeteyle, THY arasındaki
gerilim için söylüyorum. Biliyorsunuz, THY uçaklarında günlük
gazeteler dağıtılıyor. THY, Cumhuriyet gazetesini vermiyor. Yalnız
Cumhuriyet değil. Sözcü, BirGün, Evrensel, Karar, Yeni Çağ da yok.
Cumhur İttifakı öncesinde MHP’nin Ortadoğu gazetesinin de
alınmadığı hatırlanırsa kararın “siyasi” olduğu açık. Yayın
Yönetmenimiz Aykut Küçükkaya, bu konuyu yargıya taşıyacağımızı
anlatmıştı.
Türkiye’ye İran benzetmesi
Geçen hafta tam da Kuzey Suriye operasyonu tartışılırken THY ile
uluslararası yolculuk yaptım. Yasaklı gazeteler beklediğim gibi
yoktu. Bu kez görevliden The New York Times istedim. Hemen geldi.
Financial Times rica ettim. O da THY’nin servisindeydi. Diğer
yolcuların elinde Amerikan ve Avrupa basınının tüm büyük gazete ve
dergileri vardı.
NY Times’ın logosunun altındaki makalede Türkiye’nin nükleer
silahlara sahip olmak istediği anlatılıyor ve İran’a
benzetiliyordu:
“NATO müttefikleriyle açık bir çatışma içinde
olan Türkiye’nin, Suriye’ye girebileceği ve bundan
kurtulabileceği kumarından galip çıkmasıyla, Erdoğan’ın
tehdidi yeni bir anlam kazanıyor. ABD, Türk liderin
(Erdoğan) Kürt müttefiklerinin (PKK-PYD) güzergâhını
belirlemesini engelleyemediyse, onu nükleer silah inşa
etmekten veya İran gibi nükleer silah yapacak
teknolojiyi edinmekten nasıl vazgeçirebilir?”
Financial Times’ın 4. sayfasında da hükümetin HDP politikası Kuzey
Suriye operasyonuyla birlikte “Kürt karşıtlığı”yla suçlanarak
sert bir dille eleştiriliyordu.
Erdoğan’a diktatör suçlaması
Bir başka yolcunun elindeki Washington
Post’ta “Türkiye uluslararası hukuku
ihlal ediyor” başlığı gözüme çarptı. Hemen altında şunlar
yazıyordu:
“‘Orantılı, ölçülü ve sorumlu.’ Bunlar, bu ay başlayan Kuzey
Suriye’deki Kürtlere yönelik Türk saldırısını düşünürken
akla gelen ilk kelimeler değil. Ancak
Türkiye, operasyonun başladığı gün BM Güvenlik
Konseyi’ne gönderdiği bir mektupta saldırıyı böyle
tanımladı.”
Aslında farklı eğilimlerde de olsalar Batı medyasının Türkiye’ye
bakışı aşağı yukarı aynı. Ertesi günkü Wall Street
Journal’da Daniel Pipes “Türkiye
Venezüella’nın yolundan gidebilir” başlığıyla özetini
yapmıştı:
“Erdoğan Amerika’ya dost değil. Nicolás
Maduro’dan farklı olmayan, garip fikirleri olan bir
diktatör.”
Hayır, yanlış anlamayın. “THY bu gazeteleri de dağıtmasın”
demiyorum. Aksine, bu tür yasakların bizzat uygulayana zarar
verdiğini düşünüyorum. Söylemek istediğim başka. Ben bir düşünce
şeklini sorguluyorum. THY, eğer “muhalif” dediği ve ölçülü
eleştiriler yapan gazeteleri uçağı sokmayıp yolculara bunları
dağıtıyorsa aslında şunu söylemek istiyor:
Cumhurbaşkanı’na “diktatör”, Türkiye’ye
“katliamcı”, TSK’ye “işgalci” bile diyebilirsiniz. Yeter
ki bunu Türkçe söylemeyin.
THY’nin duruşundan ben bunu anlıyorum.
Sadece bu kadar değil, uçakta bir de Hürriyet okudum, onu da
anlatayım.