Ayşe Özyılmazel kaybetti

Çağan Irmak yapımı Gülizar dizisini kötü bir Üslûpla eleştiren Ayşe Özyılmazel günün kaybeden ismi oldu..

Sevgili Ayşe (Özyılmazel)…
Harika üç yazı yazmışsın bugünkü SABAH’ta…
*

Meselâ…

“Dijital cehaletten ne haber?” başlığı altında yayımlanan yazın.
Bir “toplu” hastalığa dönüştü adeta…

Genelimiz bilmeyi “anlamak” zannediyor…

Oysa bilmekle “anlamak” çok farklı iki şeydir.
Bir bilgi kişiyi bilgi sahibi yapar ama “anlamış” yapmayabilir.
Bir kişinin bir konuyu okuması, dinlemesi, izlemesi o kişinin o şey hakkında bilgi sahibi olmasına yarar…

Ancak…

O konuyu anladığının kanıtı sayılmaz.

*
O nedenle…
Bir konu hakkında ahkâm kesebilmek, hüküm verebilmek, yorum yapabilmek için konuyu anlamak şart…
Bir dava dosyasını bilmek, o davayla ilgili her şeyi anlamak demek değildir meselâ.

*

“Zamanımı çalma benden buz gibi soğurum senden” başlığı altında yayımlanan yazında pek çok kişinin başkalarının zamanını çaldığına dikkat çekiyorsun…
Haklısın…
“Zaman çalmak” dünyanın en kötü hırsızlığıdır…
Çünkü çalanın asla yerine koyamayacağı bir değerdir zaman…

Ama ne yazık ki zaman hırsızlarımızın sayısı giderek daha da çoğalıyor…
*

Ali Meşe ile ilgili yazdıkların da çok duygulandırıyor okuyucuyu…
Ama Ayşe…
O son yazın yok mu son yazın…
O yazın bir film eleştirisi değil de adeta düşman üzerine atılan cümle bombaları…

O ne öyle Ayşe…

*

Evet…
Bir diziyi, bir müziği, bir filmi ya da emek ürünü bir başka sanatı beğenmek zorunda değilsin.
Nihayet izafiyet teorisinin en geçerli olduğu alanlardandır sanat ve beğeni…
Ama be Ayşe…
Üslûp bu mu olmalı?..

*

Tabii ki bir yanlış üç doğruyu götürmüyor…

Elbette diğer üç doğrunun değeri var ama…

Yanlışın o kadar kırıcı, o kadar incitici, o kadar düzeysiz ki…

Diğer üç doğrunu da ne yazık ki götürüyor…
Ve sana kaybettiriyor…