'Artık hiç bir gazete beni işe alamaz!'
Ece Temelkuran, Habertürk'ten kovulmasının ardından ilk kez bir Lübnan gazetesine konuştu.
GAZETECİLER.COM - Gazeteci/yazar Ece Temelkuran, Habertürk'teki işine son verilmesinin ardından ilk kez bir Lübnan gazetesine röportaj verdi. El Ekber gazetesinin İngilizce baskısında Matthew Cassel imzasıyla çıkan röportaj, "Türkiye'nin Ece Temelkuran'ını işten çıkarmak: Düşündüğünü açıkça söylemenin bedeli" başlığıyla yayımlandı.
Türkiye'de gazeteciler ve muhalif kesimler üzerindeki baskılara ilişkin bir giriş yazısıyla sunulan röportajda Temelkuran Cassel'e, Habertürk'teki işine son verilmesi hakkında şu değerlendirmelerde bulundu:
KOVULMAM SÜRPRİZ OLMADI
M.C.: Kovulmanız sürpriz oldu
mu?
E.T.: Pek değil, çünkü
tutuklu gazeteciler ve [35 Kürt sivilin Türkiye'nin Irak sınırında]
katledilmesi hakkındaki duruşum ana akım medyanın kaldıramayacağı
kadar keskindi. Çünkü başbakan birkaç gün önce, katliamdan hemen
sonra, "katliam" ifadesini kullananları [tehdit etmişti] ve ben, bu
ifadeyi twitter ve sosyal medyada kullanmaktaydım.
BAŞBAKAN MEDYAYI SUÇLAMAK İSTİYOR
M.C.: Bu Türkiye'nin, Fransız senatosunun Osmanlı
Türklerinin 1915'te Ermenileri kitlesel olarak öldürmesini bir
"soykırım" olarak tanımasından sonra Fransa'ya son dönemde yaptığı
uyarıyı hatırlatıyor. Neden kullanılan dil Türk hükümeti için bu
kadar önemli?
E.T.: Çünkü terminoloji siyasi ve
ahlaki sorumluluk yaratır. O halde eğer "katliam" ifadesini
kullanırsanız başbakanın katliamdan ötürü özür dilemesi gerekebilir
ki o bunu istemiyor. O, daha ziyade, medyayı suçlamak istiyor. Ve o
medya da olaydan sonra yaklaşık yarım gün boyunca sessiz kaldı.
Hiçbir kanal, başbakanın katliam hakkındaki resmi açıklaması gelene
kadar haberleri vermedi, ama bu da yetmedi. Başbakan [gazetelerde]
sadece kendi düşüncelerinin [yazıldığını] görmek istiyor.
KOVULMA NEDENİM YAZDIĞIM SON İKİ KÖŞE YAZISI
M.C.: Neden
kovuldunuz?
E.T.: Yazdığım son
iki köşe yazısı "fazla tartışmalı" olarak algılanmış olabilir. Bir
tanesi "Emret komutan" başlığını taşıyor ve başbakana atıfta
bulunuyordu. Yazı, "Öyleyse emirleri sen veriyorsun komutan, ama
biz artık seni dinlemiyoruz. Biz bu ülkenin geri kalanıyız! Senin
emirlerini artık dinlemiyoruz!" şeklinde bitiyordu.
Son yazı ise öldürülenlerden 19 tanesinin yaşları 12 ile 15 arasında olan çocuklar olduğu hakkındaydı. Erdoğan, Uludere katliamı hakkındaki korkunç konuşmasını yaptı ve gazetecileri suçladı. Ben de ölü sayısını tekrar eden, başbakanın zalimce tavrını acı bir şekilde eleştiren bir yazı yazdım.
YAZILARIMIZI HEP SON YAZIMIZ GİBİ YAZIYORUZ
M.C.:
Anaakım medyada bunun gibi
yazılar yazan tek kişi siz
misiniz?
E.T.: Birkaç kişi daha
var ve hepsi de bugün, "biz de işsizler diyarına geliyoruz, bekle
bizi" demek için beni aradılar. "Yazılarımızı hep son yazımız gibi
yazıyoruz" diyorlar. Herkes önümüzdeki günler hakkında
kötümser.
Temelkuran Türkiye'nin dış dünyada nasıl olup da
"demokratik imajı"nı koryabildiği sorusuna ise şu cevabı
veriyor:
"Uluslararası ve ulusal propaganda
yoluyla... Anaakım batı medyası kendi devletlerinin dış politika
çıkarlarına hizmet ediyor. Bu nedenle de bunu, dışarıdan iyi
görünen ve halkın "bon pour l'orient' (Doğu için yeterince iyi) bir
Müslüman demokrasi olarak görmek istediler. Ne Türkiye halkı için
ne de Ortadoğu'nun geri kalanındaki halklar için yeterince iyi
falan değil.
Türkiye, Batı dünyasına demokrat, Doğu tarafına ise Müslüman yönünü göstermek istiyor. Ama açık ki artık bir demokrasi değil. İslam'a gelince, uzman değilim, ama böyle bir zalimlik dinden kaynaklanamaz.
BU DAMGA YÜZÜNDEN HİÇBİR GAZETE BENİ İŞE ALMAZ
Ece Temelkuran, son olarak "Türkiye'ye döndüğünüzde
başınıza nelerin gelebileceğini düşünüyorsunuz" diye
soran Cassel'e şöyle yanıt veriyor:
"Dehşete düşüyorum; ille de hapse atılmaktan değil ama artık
üzerime hükümet tarafından istenmeyen kişi damgasının vurulduğunu
hissediyorum. Bir süre işsiz kalacağım endişesini taşıyorum, çünkü
bu damga yüzünden hiçbir gazete beni işe almaz. Alırlarsa gerçekten
şaşırırım."
soL Portal
Röportajın tamamını okuyabilirsiniz.