Alkışlar Hümeyra Şahin için...

Hümeyra Şahin bugünkü AKŞAM’da “Doğulular ve Batılılar neden birbirinden farklı düşünürler?” yayımlanan yazısında siyasette izafiliği anlatıyor…

Amerika’nın efsane başkanlarından Abraham Lincoln dostlarına gönderdiği mektuplarından birinde şöyle diyordu:

*

“Öğrenmesi gerekli biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını. Fakat şunu da öğret ona: ’Her alçağa karşı bir kahraman, her bencil politikacıya karşılık kendini adamış bir lider vardır”.

*

Türkiye’nin siyaset yazarları bu gerçekten bihaber…

Meselâ Sayın Cumhurbaşkanı’nın siyaset tarzı “muhalif” yazarlar tarafından halen anlaşılabilmiş değil…

*

Onun alışmadıkları her tavrı “kişisel” diye nitelendiriliyor…

Yetişme tarzı…

Ailesinde yaşayarak öğrendikleri…

Eğitimi…

İnançları…

Bunlar hiç dikkate alınmıyor müzmin muhalifler tarafından…

Hümeyra Şahin bugünkü AKŞAM’da “Doğulular ve Batılılar neden birbirinden farklı düşünürler?” yayımlanan yazısında siyasette izafiliği anlatıyor…

Siyasette bölgenin etkisini…

Siyasette genlerin önemini hatırlatıyor…

*

Asıl ilginç olanı…

Şahin’in bunları Sayın Cumhurbaşkanı ile gittiği Pekin gezisinden yazması…

*

Siyaset yazan meslektaşlarımız bu yazıyı mutlaka okumalı…

Siyasetin magazinini yapmak güzel, eğlendirici ama…

Gittiğiniz ülkenin (Bölgenin) sosyolojik ve psikolojik yapısını da okurlarla paylaşmak çok daha değerli ve önemli…

*

Atasözleri arasında “Dışarı fırlayan çivi geri çakılır” diye bir söz bulunan bir milleti “Büyük seller küçük kaynaklardan meydana gelir” sözünü söyleyen bir milletle kıyaslayamazsınız…

*

H. Hümeyra Şahin güzel makalesiyle alkışı hak ediyor…

DOĞULULAR VE BATILILAR NEDEN BİRBİRİNDEN FARKLI DÜŞÜNÜRLER?

Asyalıların ‘Dışarı fırlayan çivi geri çakılır’ şeklinde bireyselliğe karşı kültürel önyargıyı ifade eden bu deyişi, gerçek bir Asyalı ruhunu mu yansıtır, yoksa bu öğretilmiş bir zihinsel kod mudur?

Ya da doğulular hakikaten dünyayı bir çember, batılılarsa çizgi olarak mı görür?

Yoksa bu, coğrafyanın, iklimin ya da tarihsel tecrübenin belirlediği bir eğilim midir?

Meşhur sosyal psikolog Richard Nisbett’in bu ve benzeri sorularını her hatırlayışta, bir yandan da ‘kime göre doğu, kime göre batı’ diye sormaktan kendimizi alamayız.

Çünkü yön, kişinin kendi konumuna göre belirlediği itibari bir adlandırmadır.

Doğu ve Batı kavramsallaştırmasının oryantalizmin tarihi ile atbaşı giden hikayesini hepimiz biliyoruz; içinde kemikleşmiş korku ve önyargıların olduğu, ‘Doğu’ - ‘Batı’ klişesi… Buna göre Batı, ‘akılcı, laik, teknisyen, maddeci ve demokrat’tır.

Doğu ise, tek kelimeyle ‘barbar’dır. Ya da Batı ‘savaşla, bilimle, teknikle, ticaretle, kadın cinselliginin sömürüsüyle egemen olmaya calışan barbarlık toprağı, ruhsuz ve dinsiz kıta, hesapçı ve doymak bilmez bir güç makinesi’dir.

Sayısı çoğaltılabilecek bu imgelerin gerisinde büyük akademik ve edebi gelenekler bulunur. ‘Doğu’ ve ‘Batı’, bize coğrafi bir tanımlamanın çok ötesinde geniş bir politik, kültürel, ekonomik ve tarihi arka plan sunan iki ayrı zihni kimliği ifade eder.

Oryantalizmin ürettiği bu düşünce biçimini bir yana bırakalım ve düşüncenin coğrafyası var mı diye düşünmeye devam edelim.

Mesela reklam şirketlerinin doğuda ve batıda farklı söylemlerle ürün pazarladığını biliyoruz; bir ürünün lansmanı Manhattan’da daha bireyci bir üslupla ‘Kalabalığın arasından sıyrılın, keyifli bir yaşam sürün’ şeklinde yapılırken, aynı ürün Kore’de ‘insanları bir araya getirmenin yolunu biliyoruz’ şeklinde mesajlar içeren outdoor reklamlarla tanıtılabiliyor.

Ya da Çinliler bütün yemekleri sofraya aynı anda getirirken, Batılılar sırayla getiriyor. Bu Çinliler için hayatlarındaki yavaşlığı ve doğallığı gösterirken, Batılıların sırayla yemesi disiplinli, dizgisel bir yaşamı anlatıyor olabilir. Aynı şekilde Çinliler yemeklerde az sos kullanırken, Batılıların yemeğin asli unsurunu sosa bulaması, doğallıkla yapaylığın çatısması olarak degerlendirilebilir belki.

Nisbett’e göre Yunanlılara göre dünya basit ve bilinebilirken, Çinliler için karmaşıktır. Olaylar birbiriyle ilişkili, nesneler bağımlıydı. Bu nedenle Çin tıbbı cerrahiye az başvurmuştur. Çünkü sağlık bedendeki güçler dengesine ve bedenin parçaları arasındaki ilişkilere bağlıdır. Bedenin kötü çalışan kısmını bedenin diğer kısmından alıp çıkarmak onlar için yalınkat bir görüştür. Bütün bu farklılıkların arkasında Aristo ve Konfüçyus olabilir mi? Bunun için uzun bir felsefe tarihi okuması yapmak gerekir. Seyahat, dünya kitabının sayfalarını çevirmek gibidir. Pekin sayfasından okuyabildiklerimiz şimdilik bunlar…