Ahmet Taşgetiren

Star

1 Kasım seçimlerinin hemen ardından Başbakan Davutoğlu'nun ve Ömer Çelik'in kucaklayıcı ve uzlaşmacı diliyle başlıyor Ahmet Taşgetiren bugünkü yazısına. 

Verilen mesajları ve tavrı çok net bir şekilde ortaya koyuyor. AK Parti'nin kuruluş ruhuna dönme tavrı içinde olduğunu bir de Şeyh Edebali'nin oğluna nasihatından bir parçayı paylaşarak devam ettiriyor yazısını.

Peki Taşgetiren bunları neden yazıyor?

Yazının sonunda görüyoruz nedenini. Bugün AK Parti'ye yakın medya camiasında kullaılan sivri dile dikkat çekmek için.

Bir uyarıda bulunuyor aslında. AK Parti'nin bugünkü tavrıyla, medyadaki bu dilin uyuşmazlığını gözler önüne seriyor. 

"Yıllarca aynı çizgide yürüyenler arasından bile "dışlanacak insanlar bulma" coşkusunu yadırgadığımı belirtmek istiyorum. Dağıta dağıta değil, toplaya toplaya gitmekten söz ediyorum. "En hızlı biçicilik rolü"ne soyunmak kimseye hayır getirmez" diyen Ahmet Taşgetiren, duyarlılığı nedeniyle günün yazarı oluyor. 

İŞTE TAŞGETİREN'İN O YAZISI



Başbakan Davutoğlu, "Kendime üç ana görev belirledim, diye başlıyor ve "Birincisi" diyerek devam ediyor:

"Türkiye son yıllarda toplum psikolojisi itibariyle çok yoruldu. Hedefim önümüzdeki dönemde her kesimle konuşarak bu tansiyonu düşüreceğiz. Medeni bir şekilde ortak kadere inanarak, ülkenin ortak kaderine inanarak tartışmamız lazım."

Başbakan "Yeni anayasa çalışmaları" söz konusu olduğunda da "tansiyonu düşürmek"ten ve "tartışılabilir bir ortam hazırlamak"tan söz ediyor.

Başbakan, seçim sonuçları ortaya çıktığından bu yana taa Konya'dan başlamak üzere "Sevgi tohumları ekmek"ten bahsediyor.

Parti sözcüsü olarak Ömer Çelik de 1 Kasım'ın hemen akabinde bu çerçevede konuşmuştu:

"Hiçbir vatandaşımız mahzun olmasın, herhangi şekilde oy verdiği partilerden bir tanesi geride kalan vatandaşlarımız mahzun olmasınlar. AK Parti'nin zaferi, onların da zaferidir. Türkiye'de öteki yoktur. Bütün kimlikler bütün toplumsal kesimler, bütün ideolojik kesimler diğer partilere oy veren herkes bu ülkede ev sahibidir, bu ülkede birinci sınıf vatandaştır. Hiç kimseyle bir rövanş duygusu içinde değiliz."

Nasıl okumalı bu tavrı?

Başbakan, ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yakınlığı bilinen Ömer Çelik salt bir seçim sonrası centilmenlik gösterisinde mi bulunuyor, yoksa gördükleri bir ihtiyacı karşılamanın ilk adımlarını mı atıyorlar?

Bence ikincisi.

Bence Ak Parti, tıpkı 3 Kasım 2002'de kendisine, 28 Şubat şartları aşılıp ilk iktidar emaneti sunulduğu zamanki halet-i ruhiye içinde hareket etme zarureti hissediyor.

O zaman da Ak Partinin öncü kadrosu Şeyh Edebali'nin Osmanlı Beyliğinin başına geçen Osman Gazi'ye yaptığı tavsiyeyi hatırlamıştı. Şöyle diyordu Şeyh Edebali:

"Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.."

7 Haziran'ın öncesinde "Erdoğan - Ak Parti karşıtlığı" ekseninde blok oluşturulmak istenmişti, bir ölçüde başarılı olunmuştu, 7 Haziran'dan sonra da o blok içinden iktidar çıkarılmak istendi, başarılamadı.

1 Kasım'da millet iradesi bloku aştı, Ak Parti'ye yeniden güven bildirdi. Şimdi Ak Parti, yine Başbakan'ın balkon konuşmasında ifade ettiği üzere, oy vermeyenlere ulaşmayı hedefleyen bir siyasi dil üretmeye çalışıyor.

Bu dilin, seçimlerden bu yana hemen tüm Ak Parti kadrolarınca benimsendiğini gözlemlemek mümkün. Belli ki oturuldu, konuşuldu ve bu yönde bir ilke kararına varıldı.

Benzeri bir değerlendirmeyi 4 Kasım tarihinde "Ak Parti'nin teahhüdü" başlıklı yazımda yaptım. Ben de bunun bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Ak Parti'nin "hizmet felsefesi"nin çok daha geniş toplum kesimlerinde karşılık bulacağı kanaatindeyim. "4 yıl kemiksiz iktidar" emanetinin de hizmet politikası ile Türkiye'nin 2023 tırmanışında önemli bir katalizör etkisi yapacağı muhakkak.

Bunu neden yeniden gündeme alma gereği duyduğum sorulursa, en zirvelerde oluşan bu hassasiyetin aynı zamanda bir "medya dili - yüzü" haline gelmesi gereğine işaret etme zarureti duymamdandır. Yıllarca aynı çizgide yürüyenler arasından bile "dışlanacak insanlar bulma" coşkusunu yadırgadığımı belirtmek istiyorum. Dağıta dağıta değil, toplaya toplaya gitmekten söz ediyorum. "En hızlı biçicilik rolü"ne soyunmak kimseye hayır getirmez.

İster iç halkalara, ister geniş toplum kesimlerine karşı biçiciliğe soyunanlar, bu misyonu birlikte yürütmek üzere yola çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da yük olarak telakki edilecektir, Başbakan Davutoğlu tarafından da...