Ahmet Kekeç'ten olay Yılmaz Özdil yazısı

Akşam yazarı Ahmet Kekeç, Bodrum’daki villası ile gündemde olan ve dün izin isteyerek yazılarına ara veren Sözcü yazarı Yılmaz Özdil'e neler söyledi neler...

"Fahrettin Altun’unki de alt tarafı bir mezbeleliği ıslah etmek ve mahallenin huzurunu kaçıran serseri taifesini o bölgeden uzakta tutmaya çalışmaktı. Ortada bir inşaat bile yoktu.Basit bir taraça sadece.Ortalığı yıktınız." diyerek bugünkü yazısına başlayan Ahmet Kekeç, köşesini terk eden Yılmaz Özdil'in çok kabahati olduğunu söyledi. Kekeç, "Başka ülkelerde olsa, o kalemi alırlar elinden, âdeme mahkûm ederler. " dedi.

Alt tarafı 2 oda bir salon, öyle mi?

Fahrettin Altun’unki de alt tarafı bir mezbeleliği ıslah etmek ve mahallenin huzurunu kaçıran serseri taifesini o bölgeden uzakta tutmaya çalışmaktı.

Ortada bir inşaat bile yoktu.

Basit bir taraça sadece.

Ortalığı yıktınız.

Olay yerine “röntgenci” görünümlü “keşif elemanları” gönderdiniz...

Şimdi istihbar ediyoruz ki, Yılmaz Özdil, “alt tarafı 2 oda bir salon ekledim” diye yeniden savunmaya geçmiş.

Köşesini de terk etmiş.

Bir süre yazmayacakmış.

Biz de diyoruz ki, hesabı ödemeden masadan kalkmak var mı Yılmaz...

Cürümün sadece kaçak villaya “ek inşaat” yapıp denize yürütmek değil ki.

Çok kabahatin var senin.

Başka ülkelerde olsa, o kalemi alırlar elinden, âdeme mahkûm ederler.

Bakalım şimdi köşesini terk eden yazara:

Mardin kökenli, İzmir’de doğma büyüme, “İzmir ideolojisini” temellük ettiği için de ustalıkla “Beyaz Türk’müş gibi” yapabiliyor.

Mizahçı bir yazar.

Ertuğrul Özkök bu tarz mizaha bayılıyor...

Özdil’i, Emin Çölaşan’dan boşalan “huysuz laik” koltuğunu doldurmak üzere Hürriyet’e transfer ettiklerinde şöyle bir şeyler yazmıştı: “Bilgiyle, zekâyla, yaratıcılıkla harmanlanmış mizah ne de hoş oluyor...”

Hoş oluyor, evet.

Özdil’in mizahına hepimiz bayılıyoruz... “Kıçına hortum bağlasınlar da, gör” dediğinde katıla katıla gülüyoruz... “Ampul kafalılar” dediğinde, kendimizden geçiyoruz... “Dangoz” dediğinde, yaratıcılıkta sınır tanımayan bu üstün mizah karşısında nereye kaçacağımızı bilemiyoruz... “Bidon kafa” dediğinde yerlerde tepiniyoruz...

Öyle yaratıcı ki...

Eskiden, himaye gördüğü medya grubundan, rakip medya patronuna (Aydın Doğan’a) sallardı; çiftetelli oynayan ya da pijamalı Aydın Doğan görüntüsü hâlâ taptaze, hafızalardadır...

Medya grubu battı yahut batırıldı.

Bizimki, bir süre değişik adreslerde dolaştıktan sonra, sövdüğü adamın gazetesine transfer oldu ve başka taraflara salamaya başladı.

Bilgiyle, zekâyla, yaratıcılıkla kalkıştığı yazılarında bol bol “ampul eleştirisi” yapıyor ama İmar Bankası ve Rumeli Holding konularına giremiyor.

Her gün bayılarak Yılmaz Özdil okuyoruz ama Kepez’de ne olduğunu öğrenemiyoruz.

Kimlerin kaç parası hortumlandı?

Kimlere şantaj yapıldı?

Hangi Rumeli Holding yöneticisinin kasasından, hangi ünlülere ait özel bilgiler çıktı? Bir sonraki patronu Aydın Doğan ne tür “haksızlıklara” uğradı? Doğan Medya Grubu’na yönelik “psikolojik savaş”ın arkasında kimler vardı?

Bilemiyoruz...

Çünkü, şallak mallak her konuya dalan ve memleketteki soygun sisteminden yakınan Yılmaz Özdil, hukuken kesinleşmiş ve karara bağlanmış soygunlar karşısında ağzını açmıyor.

Lafı nereye getireceğim?

Bir vakitler, bir TV sunucumuz “ırkçılık” kokan sözleri nedeniyle cezalandırıldı. “Dayaklık yazar” filan dediler.

Peki, neredeyse bütün bir yazı hayatını “dayaklık yazılarla” geçirmiş; bilgiyle, zekâyla, yaratıcılıkla harmanlanan üstün mizahını sadece “öteki” ilan edilenleri aşağılamak için kullanan Yılmaz Özdil’in ayrıcalığı nedir?

Özdil, buram buram ırkçılık kokan “Ker-Kürt” ve “Kro-vat” esprilerini, HDP’li Ahmet Türk’e atılan yumruktan sonra “Yumruk” yazısıyla taçlandırmış, bazı ulusalcı gönüllerde taht kurmuştu.

“Dayaklık yazar” özür diledi.

Bir özür de, eşsiz mizahını sağa sola bulaştıran Özdil’den bekliyoruz.

Karambole getirip unutturmak yok.

Unutmayacağız.

Kafasına vura vura hatırlatacağız.