Karşısında diz çöken dünya
liderlerinin 'Muhteşem' ünvanına
layık gördüğü, kendi milletinin
ise 'Kanuni' ismiyle
selamladığı Sultan Süleyman Han dönemi...
Her padişahın olduğu gibi, Sultan Süleyman'ın da zaman zaman akıl
danıştığı bir hocası vardır.
Zembilli Ali Cemali'nin dergahında yetişen Yahya Efendi...
Güler yüzlü, sevecen, gönül kırmayan ve gereksiz kızmayan biridir
Yahya Efendi. Ancak devlet idaresinde zaafiyet oluşunca,
padişahın karşısına çıkıp, ağzına geleni ardına bırakmayacak kadar
da serttir.
Günlerden bir gün, atının üzerinde tekkesine doğru giderken,
papazın biri atının yularına yapışır, "Bu
mu Osmanlı'nın adaleti? Bu mu sizin
adaletiniz" diye bas bas
bağırır.
"Nedir, ne oldu?" demeye
kalmadan, papaz bağıra bağıra derdini anlatmaya başlar:
"Senin süt kardeşim dediğin padişah, adaletsizlik ediyor.
Doğmamış sabilerimize bile vergi konuyor, ölülerimizden bile haraç
alınıyor!"
Duydukları karşısında dermandan kesilen Yahya Efendi'nin atının
burnu derhal saraya döner.
Huzura çıktığında, işleriyle meşgul olan Sultan
Süleyman'a, "Hele beri bakasın süt
kardeş" diye hiddetle seslenir ve
padişah yüzünü çevirir çevirmez başlar saydırmaya:
"Sen ne yaptığını sanırsın? Kanunlara, törelere ve İslam'a
uygun olmayan bir şekilde vergi adı altında toplanan malın
helalliği olur mu? Yediğini, içtiğini, sarayını, saltanatını ve
ahiretini kendine haram ettiğinin farkında değil
misin?"
Duydukları karşısında sarsılan Kanuni'nin yüzündeki çizgiler
titremeye başlar:
"Allah aşkına süt kardeş! Azarlamaksa niyetin yine azarla
ama bari günahımızı söyle!"
Olanı, olduğu gibi anlatır Yahya Efendi...
Sultan Süleyman, "Halim Allah'a ayandır.
O Allah biliyor ki, anlattıklarından zerre haberim yoktur. Bu
işleri genelde alt kadrolar
hallediyor" diyerek kendini savunmaya
başlar.
Bu savunmadan sonra aralarında şu konuşma geçer:
Peki onlardan kim mesuldür?
- Amirleri elbet...
Ya o amirlerden kim mesuldür?
- Onların da daha yüksek amirleri vardır. Onlar mesul tutulur.
Böylece nereye gider, nereye dayanır bu mesuliyet?
Başı göğsüne düşen Sultan bu son
soruya: "Bana kadar
geliyor" diye acı içinde inleyerek cevap
verir.
Bu duruma üzülen Yahya Efendi, yanına sokulduğu padişahın gönlüne
şu ince ayarı verir:
"Allah'ın huzuruna çıktığında ne cevap vereceksin? Olan
bitenden haberim yoktu diye mi savunacaksın kendini? Bir hükümdarın
memleketinde olup bitenlerden haberdar olmaması büyük günahtır.
Emrinde çalışan memurlarının yularını gevşetirsen, sırtına öyle
günahlar, öyle sorumluluklar yüklerler ki ahir hayatında cennet
yüzü göremezsin."
Bu olaydan aylar sonra Kanuni Sultan Süleyman, devletin akıbetini
hayal eder, "Günün birinde Osmanoğulları
da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?” diye düşünmeye
başlar...
Bu soruya en güzel ve en doğru cevabı Yahya Efendi'nin vereceğinden
emirdir. Güzel bir hatla yazdığı mektupta şu soruya cevap ister süt
kardeşinden:
"Sen ki ilahi sırlara vakıf birisin. O vakit de bana süt
karındaşım. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti
nasıl olur?”
Yahya Efendi bir kağıdın üzerine büyükçe
harflerle, “Neme lâzım be
Sultanım!” diye yazar, zarfa koyup geri
gönderir.
Gelen bu özensiz ve kısa cevaba bozulan Sultan, hemen ayaklanır ve
Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergahına gider.
"Aşk olsun süt karındaşım. Kırk yılın başı sana bir sual
ettik. Ciddiye bile almadan başından
savdın" diye sitem eder.
Yahya Efendi gayet sakin bir
şekilde "Sizin sorunuzu ciddiye almamak
haddime mi sultanım. Ben sorunuzun cevabını bir hayli düşündüm ve
en doğru cevabı gönderdim" der ve
padişahın meraklı bakışları arasında anlatmaya başlar:
"Eğer şahısların menfaati devlet menfaatinin üstüne
çıkarsa... Koyunları kurtlar değil de çobanlar yemeye başlarsa...
Mazlum ve masumların feryadı arşa yükselir de bunu görüp
işitenler, 'Aman canım,
nemelazım' derse, biliniz ki yıkılış
yakındır!"
Aradan yıllar geçer.
Kanuni hakkın rahmetine kavuşmuş, oğlu Sultan ll. Selim tahta
çıkmıştır. Zaman zaman devleti idarede zora
düşünce, "Merhum babam bu işleri nasıl
çözerdi" diye merak ederek kişisel
eşyalarını, tuttuğu notları karıştırmaya başlar.
Eline Yahya
Efendi'nin "Nemelazım" isimli
o not parçası geçince bir anlam veremez ve çıkıp amcasının
dergahına gider.
Hoş beşten sonra Yahya Efendi "Ne
haldesin bakalım, padişahlık nasıl
gidiyor?" diye sorar.
Meramını anlatmak için zaten sabırsızlanan
Selim, "Zor amca. Kimseyi memnun
edemiyorum" diye yakınmaya başlar.
"Zordur elbet" diye gülümser
Yahya Efendi. "Onca insanı memnun etmek
zor olmaz mı?. Birini memnun etsen diğeri hoşnut kalmaz. Bunu
memnun edeyim desen öteki küser. İyisi mi sen birini memnun etmeye
bak evladım" der.
"Amca! Hakka, hakkaniyete uyar mı birini memnun edip
ötekini küstürmek?" diye söylenir.
Yahya Efendi gülümsemesine devam eder ve dudaklarından şu sözler
dökülür.
"Sen birini, yani Allah'ı memnun et, gerisine karışma
evladım!"
***
Şimdi diyeceksiniz ki "Bu kadar derdimiz,
kederimiz, sorunumuz varken, bunları niye anlattın?"
Şundan ötürü...
Cumhurbaşkanımız özeleştiri
yapabilen, "Ben de yanlış
yaptım. Ben de yanıltıldım. Bu olanlardan ben de
sorumluyum" diyebilen bir şahsiyet...
Hazreti Adem'den beri hata yapmayan var mıdır ki Cumhurbaşkanı
hatadan münezzeh olsun?
Peki böyle zamanlarda ortaya
çıkıp, "Efendim, burada yanlışımız
var"diyebilen kimimiz, kimsemiz var mı? Bir papazın hakkı
için Sultan Süleyman'ın karşısına hışımla çıkıp, yüreğine ince ayar
veren Yahya Efendi gibi akıl hocalarımız var mı?
Yuları serbest bırakılmış memurların yaptığı işlerden dolayı
hepimizin ama en çok da Cumhurbaşkanı'nın mesul olduğunu
hatırlatacak kimse var mı?
Kimin memnun olup olmadığına bakmaksızın, sadece Allah'ı memnun
etmek için çırpınan kaç kişiyiz?
Şahısların menfaatinin, devlet menfaatinin önüne geçtiğine
gözleriyle şahit olan, kurdun değil, çobanların koyunları yediğini
gören ve
fakat, "Nemelazım" diyemeyen
kaç kişi kaldık?
Bu soruları kendimize ve tabi ki birbirimize sorabilmemiz
ve üzerimize düşen hisseyi alabilmemiz için yazdım
yukarıdaki üç kıssayı..
Ama...
"Yahu bırak şimdi kıssayı, hisseyi. Sen bize siyasi
gelişmelerden haber ver" diyorsanız.
Olur, gönlünüz kalmasın diye kısaca yazayım.
Malumunuz; Ankara ve Balıkesir Belediye Başkanları istifa etti.
Ankara şu aralar, onların yerine gelecek isimleri
tartışıyor.
Önce Ankara'dan başlayalım...
Melih Gökçek'in koltuğu için üç kişinin ismi
geçiyor. Altındağ Belediye Başkanı Veysel
Tiryaki, Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna ve Kahramankazan
Belediye Başkanı Lokman Ertürk...
İlginç olan, Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna'nın isminin
beklenmedik bir tepkiyle karşılanması...
Sosyal medyadan takip ettiğim onbinlerce kişi, CİMER ve
BİMER'e "Mustafa Tuya'yı
istemiyoruz" başlığıyla şikayet dilekçeleri gönderdi.
Aynı çalışma twitter üzerinden de yapıldı ve bu çalışmaya da
onbinlerce Ankaralı katıldı. Ankara'da kiminle
konuştuysam, benzer şeyi söyledi.
Bunun yanısıra, Ankara'daki sivil toplum kuruluşları,
vakıflar, şehit aileleri, gaziler dün bir açıklama yaparak
Kahramankazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk'ü istediklerini
duyurdu.
15 Temmuz gecesi verdiği mücadeleyi, Cumhurbaşkanı, Başbakan,
bakanlar ve dahi diğer ilçe sakinlerinin kendisini defalarca
ziyaret edip teşekkür etmesini göz önünde
bulundurursak, tabanın bu ismi neden istediğini anlamış
oluruz.
Biz yine de hayırlısı diyelim...
Balıkesir'de ise durum biraz daha karışık. Öğrendiğim kadarıyla
ismi öne çıkan iki kişi var. Bunlardan biri Dursunbey Belediye
Başkanı Ramazan Bahçıvan, diğeri ise Altıeylül Belediye Başkanı
Zekai Kafaoğlu...
Yöre halkı Ramazan Bahçıvan'ın, bazı siyasetçiler ile yerel medya
ise Zekai Kafaoğlu'nun seçilmesini istiyor.
Zekai Kafaoğlu, istifa eden Ahmet Edip Uğur ile ters
düşmesi ve yerel medya üzerinden yürüttüğü perde arkası
kavgalarıyla biliniyor.
Ayrıca...
Dershane tartışmaları alevlendiği sırada Bank Asya'dan kredi
çekmesi, 15 Temmuz gecesi geç saatlere kadar ortalıkta
görünmemesi, "Reis" isimli sinema
filmini çeken Fetö'cü yönetmene lansman anlamında destek
vermesi ve kayınbiraderinin resmi bir görevi olmamasına rağmen
belediyenin üçüncü katında kendisine ofis yaptırıp ihale kovaladığı
yönünde bazı şikayetler var.
Kısacası tartışmalı bir isim...
Balıkesir'e arada bir konferans vermek için gidip gelen ve yöre
halkıyla konuşan biriyim.
Tarihe not düşmek adına yazıyorum:
Koltuğa oturması durumunda Zekai Kafaoğlu 2019 seçimlerinde
siyasetten silinip gidecek. Daha da önemlisi AK Parti Balıkesir'i
tamamen kaybedecek!
Demedi demeyin!
Ama üç kıssa, üç hisse meselesini de unutmayın!
SOSYAL MEDYADA TAKİP İÇİN:
twitter.com/slymnoz
facebook.com/slymnoz
instagram.com/suleymanozi