Tablo böyleyken köşe yazıları ne işe yarıyor?

Tablo böyleyken köşe yazıları ne işe yarıyor?

Karamsarlık giderek beni esir alıyor. Giderek sözün, yazının, eleştirinin işe yaramadığına inanmaya başlıyorum.

Yazılar yazarının nerede durduğunu, nasıl bir adam olduğunu göstermenin dışında neredeyse kıymetsiz ve işlevsiz  bir halde. Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz. Çünkü  güç odakları, iktidarlar, medyada ve köşe yazılarında dile getirilen eleştirilere kulak tıkayarak yapılan uyarıları değersizleştiriyor.

Akıl almaz bir davranış, akıl almaz bir söz, akıl almaz bir icraat, akıl almaz bir yargı kararı hakkında yazılan her yazı o meseleyi topluma kanıksatmaktan başka bir işe yaramıyor. 

Bir mesele üzerine ne kadar çok konuşulup yazılırsa toplum onu mesele etmekten o kadar uzaklaşıyor.

Türkiye’de sözüne kıymet verilen, eleştirileri dikkate alınan, yazdıkları ile gidişat değiştirebilen, kalem oynattığında insanları arkasından sürükleyen, eleştirileriyle icra makamına ışık tutan bir köşe yazarı neredeyse kalmadı.

Evet, günümüzdeki karar vericilerin nezdinde ne sözün, ne yazının, ne de bilginin bir kıymeti var.

Böyle olunca da köşe yazarları yazılarının neye yaradığına bakmadan hergün bir başka konuya atlayarak, yalnızca varlıklarını sürdürüyorlar.

Yazının da sözün de sıradanlaştığı, değersizleştiği, etkisizleştiği bir süreçten geçiyoruz.

Son günlerde yaşadığımız bazı olaylar bendeki bu kanaati pekiştirdi. Kim ne yazarsa yazsın gerek iktidar, gerek yargı, gerek bürokrasi bildiğini okuyor. Yazılanlar ne vicdanları, ne de adalet duygusunu harekete geçirmeye yetmiyor.

Mesela hatırlar mısınız bilmiyorum ama hakime hakaretten 17 yıl hapis cezası alan ve hapishanede diğer mahkumlar tarafından felç edilen bir Özgür Uygur vardı. Felç olduğu için ağabeyi işten çıkmış ve Özgür Uygur’a bakmak için hapishaneye girmişti. Bundan birkaç ay önce benim de dahil olduğum birkaç köşe yazarının ve TV haber bülteninin konu ettiği bu dram ne oldu? Bu konuda onca yazıya, onca programa rağmen kimse kılını kıpırdattı mı? Ne oldu o çocuğun durumu? Bir adım atıldı mı?

Ya Hanefi Avcı meselesi? Hanefi Avcı yaklaşık 1,5 yıldır içeride. Niçin? Bilen var mı?

Üstelik Hanefi Avcı’nın ‘yardım ve yataklık etti’ diye suçlandığı Devrimci Karargah Örgütü üyelerinin büyük kısmı serbest bırakıldı. Ama Hanefi Avcı hala içeride. Bu konuda da medyada onlarca yazı yayınlandı, kimse bu tutumundan dolayı hicap duyup geri adım atmadı. 28 Şubat’ın en karanlık günlerinde nefes olduğu bir camia tarafından içeride tutuluyor olması kimsenin vicdanını sızlatmıyor mu? Bu insanlara yapılan haksızlığın giderilmesi nasıl sağlanacak?

Diğer taraftan bir kaç gün önce hayatının baharında Cihan Kırmızıgül adında bir genç “poşu takıyor” diye tam 11 yıl hapis cezası aldı. 11 yıl cezayı alacak ne yaptı bu çocuk? Kimse bilmiyor. Bir hakim nasıl bir ruh haliyle böyle bir karar verdi, anlaşılır gibi değil. Bu konu hakkında da yazıldı, çizildi, tepki gösterildi, yürüyüşler yapıldı. Sonra? En küçük bir merhamet belirtisi yok.

En son olarak da iktidara, yargıya, İslamcı  çevrelere sert eleştirilerde bulunan yazar İhsan Eliaçık’ın kızı gözaltına alındı.

Bu haberi duyunca “pes” dedim. Kim veriyor bu tür kararları? Nasıl bir akıl tutulmasının sonucudur, gerçekten şaşırıyorum.

İktidara eleştirel tutum takınanların etrafında bu tür baskıların dönüyor olması bir tesadüf müdür?

İhsan Eliaçık’ın 21 yaşındaki kızını ‘üniversitede sol örgütlere mensup arkadaşları ile Facebook üzerinden konuşuyor’ diye gözaltına almanın kime ne faydası var? Kim inanır İhsan Eliaçık’ın kızının sol örgütlerle irtibatlı olduğuna?

Babalara gözdağı evlatlar rehin alınarak mı veriliyor? Eleştiri sahipleri evlatları ile mi terbiye ediliyor? En bayağı, en alçak, en kuralsız savaşlarda bile kadın ve çocuklara dokunulmazken, bugün nasıl oluyor da ‘muarız’ kabul edilen birinin kız çocuğu gözaltına alınıyor?

Velev ki İhsan Eliaçık haksız eleştirilerde bulunuyor olsun. Bunun karşılığı o kişinin çocuğunu rehin almak mıdır?

İhsan Eliaçık ile konuştum, ses tonunda devlet eliyle gelen haksızlık karşısındaki çaresizliğin en belirgin hali vardı.

Göz altına alınan bir kız çocuğu ve elinden hiçbir şey gelmeyen bir babanın çaresizliği.

Gerçekten çok merak ediyorum, tüm bunları  kim yapıyor? Kimin kararı ile yapılıyor? Ne yapılmak isteniyor? Baskıyla, korkuyla, haksızlıkla, can acıtmayla bir yere varacaklarını  mı sanıyorlar?

"Allah var" diyoruz korkmuyorlar, "Ölüm var" diyoruz vazgeçmiyorlar,  içeriden konuşuyoruz dinlemiyorlar, dışarından konuşuyoruz duymuyorlar. “Bunlar medeni, ahlaklı, vicdanlı insanların yapacağı işler değil" diyoruz yine etkilenmiyorlar.

Peki, kim bunlar? Bu kararları verenler nerede yaşadılar? Nerede hangi toplumda büyüdüler? Hangi arada bu kadar zalim oldular? Gerçekten aklım almıyor...

Peki yazının da, sözün de, eleştirinin de, uyarının da, Allah’ı hatırlatmanın da işe yaramadığı bir ortamda bu insanları bu haksızlıklardan kim kurtaracak? Kim bu insanlara el atacak? 

Görünen o ki bu tutumları takınanların itibar kaybı gibi bir dertleri bile yok.

Peki kalem sahipleri böyle durumlarda nasıl çıkacak işin içinden? 

Bazen hiçbir sonuç almasa da 30 yıldır yazarlık yapan gazetecilere imreniyorum.

Sahi, nasıl başarıyorlar yıllarca aynı konuda yazı yazmayı? twitter.com/acikcenk