Sizin hiç oğlunuz öldü mü komutanım?

Hep “karargâh rahatsız” olacak değil ya, ben rahatsızım bu kez. Hem de fena halde...

Hayatımın hiçbir döneminde, hiçbir askere “komutanım”, “paşam” hitapları kullanan biri olmadım.

Adım “İlker Başbuğ’un danışmanı”na çıkarılmış olsa da, bu böyle.

Sivil dünyadan asker dünyasının hiyerarşisine geçişi doğru bulmam.

Ne var ki, en asker düşmanı görünen tiplerin, omuzu yıldızlı biri karşısında el pençe “komutanım”lı riyalarına çok tanık oldum.

Herkes kendi yerini bilse, yaşanan sorunların yarısı hiç yaşanmazdı.

Dolayısıyla. Başlıktaki “komutanım” tamamıyla kinayedir.

Hep “karargâh rahatsız” olacak değil ya, ben rahatsızım bu kez. Hem de fena halde.

Belli ki TSK, FETÖ/15 Temmuz depreminin altında kalan itibarını ve imajını tamir etmek için yarı profesyonel bir çalışma yürütüyor.

Gazetelerde kahraman asker öyküleri…

Televizyonlarda, hem de hepsi aynı tarih ve saatlerde yayına giren diziler.

Ama. Arkadaşlar acemi olunca. Yaptıkları işi göze sokmakla kalmıyorlar, bir de gözü oyuyorlar.

Bu tür çalışmalar çaktırmadan yapılır “Batı”da. Bizde ise tam “Doğu” işi. Abarttıkça abartıyorlar.

Bu kısmını geçtim. Rahatsızlığım burada değil. Tanklar ve Sözcükler kitabını yazan kişi olduğumu unutup “Amaan bana ne” diyesim var.

Rahatsızlığım, dizilerdeki duygu sömürüsünden.

İtibar tamiri, kahramanlık senaryolarıyla olur, duygu sömürüsüyle olmaz.

Hele ki.

Şehit acısı düşmüş yüreklerin, anaların, babaların acılarını yeniden alevlendirilmesinden rahatsızım.

Şehit ailelerinin, eşlerinin, çocuklarının acılarının kanırtılmasından rahatsızım.

Acıya saygı duyulmamasından rahatsızım.

Şehit tabutları üzerinden reyting hasadı yapılmasından rahatsızım.

Başkalarının ölüleri/ ölümleri üzerinden tirat atılmasından rahatsızım.

Bu imaj çalışmalarını koordine eden komutanlara soruyorum:

Cemal Süreyya’nın “Sizin hiç babanız öldü mü/ benim bir kere öldü kör oldum” dizelerinden haberiniz var mı?

Sizin hiç oğlunuz öldü mü?

Velhasıl, bu kadar kaba bir itibar/imaj çalışması TSK’yı yüceltmez, karizmasını alaşağı eder.

Kıssadan hisse bir: Hiç mi Hollywood- Pentagon ilişkisi üzerine bir şey okumadınız? Diyelim ki okumadınız, oturun bir “Taş Mezarlar”ı izleyin.

Kıssadan hisse iki: RTÜK, insanların manevi değerleri ve acıları üzerinden duygu sömürüsü yapılmasına bir dikkat çekse şık olmaz mı?

TARİHİMİZİN EN ÖNEMLİ REFERANDUMUNDA…

Keşke, söylenen sözler zihinlerdeki imajlardan daha önemli olsaydı.

Keşke, unutulmaz kampanyalara tanıklık etmiş olsaydık.

Keşke, “evet”çilerle, “hayır”cılar kazanmaya kafa yordukları kadar, referandum yüzde 50 civarında bir oranla sonuçlanırsa içine düşülecek krizler üzerine de kafa yormuş olsalardı..

BEN SİZE ANLATIRDIM VUSLAT HANIM

Vuslat Doğan Sabancı, Hürriyet yönetiminin tepesinden ayrılınca Doğan Medya’da, çalışanlar dahil, üzülen olduğunu sanmıyorum.

Vuslat Hanım, “ara verme özgürlüğünü” kullanmaya karar vermiş.

Olabilir.

Olabilir de, yaptığı açıklama zekâmızla alay eder düzeyde olmasa iyiydi.

“Kutuplaşan dünyada medyanın oynaması gereken rol” üzerine odaklanmak istiyormuş!

Bu işe odaklanmak için koskoca yönetim kurulu koltuğunu bırakması gerekmezdi.

“Medyanın oynaması gereken rol” öyle kompleks bir şey değil ki. İki iyi kitap, üç makale okusa yeterliydi.

Dahası.

Ben gelip size anlatabilirdim bu rolü. İsteseniz babanız ya da asistanı Arzu Hanım, beni bulurdu. Merak etmeyin para falan da istemezdim.

Neticede. Pire için yorgan yakmanıza üzüldüm. O koltuk, boşaltmanız gereken değil, hak etmeniz gereken bir koltuktu…

SON ZAMANLARDA DUYDUĞUM EN İYİ POLİTİK LAF

Rusya Devlet Başkanı Putin, Şam yönetiminin sivillere yönelik kimyasal silah kullanmasına karşılık veren ABD’ye “Sıkıcı oldunuz kızlar, biz bunu daha önce görmüştük” dedi.

Şahane bir laftı.

Bu cümleyle şunları yapmış oldu;

Bir, “insan zekâsını hafife almayın” dedi.

İki, “algı yönetiminde beceriksizsiniz” dedi.

Üç, “komik oluyorsunuz” dedi.

Hâsılı kelâm, savaş denen cehennem, iki süper güç arasında bir tür “show business” olmuş durumda.

Onlar şov yaparken, insanlar gerçekten ölüyor…

NEJAT İŞLER KİMİN?

Ahmet Hakan’ın yazar halini, konuşur haline yeğlerim.

Ahmet, “Nejat İşler’in başına gelenler kimseyi ilgilendirmez” diyor.

Hiç katılmıyorum.

Nejat İşler gibi bir oyuncunun başına gelen her şey bizi ilgilendirir.

Dahası, bunca karnı baklavalı, kas yığını oyuncu bozuntusu arasında Nejat İşler’in değeri o kadar fazladır ki, değil başına geleni dert etmek, bana kalsa acilen kamulaştırılması gerekir.

YÖNETİM İLKESİZ VE MİYOP OLURSA…

Galatasaray gibi bir takım da rezil olur.

Olsun bir şey değil de, çiklet çiğner gibi teknik direktör değiştiren çapsız yönetim anlayışının sonunda, kulübü Fatih Terim’in kucağına bırakırlar diye korkuyorum.

Terim de Galatasaray’ın yaşadıklarına, elinde çatalla kızarmış tavuğa bakar gibi bakıyor gibi geliyor bana.

AKLIMDA KALAN

Resimden hiç anlamıyor olmama kızgınlığım: Aydın Doğan Ödülü ressam Neş’e Erdok’a verilmiş.  Resimden hiç anlamam. Picasso resimlerine bakıp “bunu ben de yaparım” derecesinde değilim ama anlamam işte. Mesela. Sevgili arkadaşım Esin Akı da resim yapar. Hatta benim için yaptığı tablo evimin girişinde asılıdır. Düz çizgi bile çizemeyen benim gibi biri için Esin’in resimleri, Monet tabloları gibi bir şeydir. Çok güzeldir. Okurlar arasından gönüllü biri bana, Esin’in resimlerini değersiz, Neş’e Erdok’un resimlerini ödüllük yapan şeyin ne olduğunu anlatırsa çok sevinirim. Lütfen aşağılamadan.

Yorumlar 2 yorum