Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Elimde ByLock
kullanan 4 bakan ile 60 milletvekilinin listesi
var" demesinin üzerinden bir buçuk yıl
geçti.
CHP'li pek çok milletvekili de, çiğnene çiğnene tadı kaçmış
bu çürümüş sakızı ağzından eksik etmedi. Bilerek ve isteyerek
yapıldı bu...
Çünkü bir amaç vardı. Amaç, darbecileri canı pahasına
püskürten toplumu şüpheye ve kaosa sürüklemekti. Amaç, AK Parti
seçmenini AK Parti'ye karşı ayaklandırmak, aradaki güven ve sevgi
bağını ortadan kaldırmaktı.
Geride kalan süre içinde, toplumun önemli bir kesimi bu
iddiayı doğruymuş gibi kabul etti, "AK Parti
kendi içinde temizlik yapmıyor" inanışı bir
veba gibi her yere yayıldı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tam da böyle bir dönemde
ortaya çıktı, yaptığı tarihi konuşmayla bu önemli meseleyi
karara bağladı.
"Bu hükümette 4 ByLock'çu bakan, 60 milletvekili var
dediniz. 4 tane ByLock'çu bakanı bulsun istifa etmeyen namerttir.
60 tane değil bir tane ByLock'çu milletvekili bulun. Bir gün görev
yapan şerefsizdir."
Dostu, düşmanı, vatanseveri ve haini ayırt edemediğimiz,
kardeşin kardeşe güvenmediği bir dönemde böyle bir iddiaya tutuşmak
her babayiğidin harcı değil...
AK Parti'nin içinde olup, Kılıçdaroğlu'nun sözlerinden
etkilenerek yanındaki vekil arkadaşına şüpheyle bakan pek çok
milletvekili bilirim. Gazetecileri
arayıp, "Vallahi olsa olsa şu milletvekili
ByLock'çu olabilir" diye ispiyonculuk yapan AK
Partili pek çok isim bilirim.
Böyle bir atmosferde siyasi kariyerini ortaya koyarak 330
milletvekili arkadaşına koşulsuz şartsız kefil oldu Süleyman
Soylu..
Sadece kefil olmakla kalmadı...
"Benim bulamadığım ama sizin bulduğunuz birileri varsa,
derhal açıklayın. Yeterki bu haşhaşi ordusu yok olsun.
Ben olmasamda olur" diyerek kendini feda etmeye
hazır olduğunu ilan etti.
Oysa kolaya
kaçabilir, "AK Parti'de ByLock
kullandığını ispat ettiğiniz kişiyi bir dakika partimizde
barındırmayız ve gerekli cezayı
veririz" diyerek kenara
çekilebilirdi.
Çamur atmayı, yalan yanlış belge sallamayı ve yalanı
doğruymuş gibi kolaylıkla söylemeyi marifet sayan iftiracılara
meydan okuma yolunu seçti.
Soylu bu meydan okumayı yaparken, Meclis sıralarında oturan
CHP'lilere baktım. Hani biri fırlayacak, "Belge
istiyorsan, al sana belge. Şimdi git istifanı
ver" diyecek diye bekledim.
Ama ne gezer...
Bunu yapmak yerine, sahte kahkahalar atma yolunu
seçiyordu pek çoğu. Kimileri ise yüzünü gülümsemeye benzediğini
umduğu bir şekle sokmaya çalışıyordu.
Bir ortam düşünün.
Siyaset özürlü bir zatın ardı ardına hatalar yaptığı, ama
kimsenin bu hatalara tepki vermediği, herkesin gözlerini kaçırıp
olanı biteni görmezden geldiği, garip bir sessizliğin hüküm sürdüğü
bir ortam düşünün. Ve tüm bunların 12 milyon seçmeni olan bir
partide yaşandığını düşünün.
Kemal Kılıçdaroğlu "Kontrollü
darbe" diyor, çevresindekiler bunun yalan
olduğunu bile bile sessiz kalıyor.
Kılıçdaroğlu "Man
Adası" belgeleri diyor. Belgelerin yanlışlarla
dolu olduğunu bilmelerine rağmen kimseden gık
çıkmıyor.
Kılıçdaroğlu "Elimde
ByLock'çu 80 milletvekilinin isim listesi var"diyor.
Allah'ın bir kulu çıkıp, "Sayın Genel Başkanım.
Elinizde bu belge varsa neden
açıklamıyorsunuz" diye soramıyor.
İşin en tuhaf tarafı, CHP'ye oy veren 12 milyon
insan, "Siz neyle bu hale
geliyorsunuz kuzum ya? İlaç mı veriyorlar yoksa para
mı?"diye sorma gereği duymuyor.
Ve bu kafa, "2019'da seçimleri biz
alacağız" diyor. Okurlar sözlerimdeki
müstehcenlik için kusuruma bakmasın ama siz bu kafayla o
seçimleri "Nah" alırsınız!
Son söz olarak...
Cumhurbaşkanı ile başa çıkamayınca etrafındaki en sadık
adamlardan biri olan Süleyman Soylu'ya yüklenmeye başladınız ama
nafile..
Bak söylüyorum...
Karadeniz insanıyla oyun olmaz. Erkeğiyle, kadınıyla insanı
pek bi deli doludur Karadeniz'in. Karadenizli bir kadından yarım
saat boyunca aralıksız dayak yemiş, burnu suratına gömülmüş biri
olarak söylüyorum.
Bir tokat atışları var ki Fırtına Obüsleri'ne rahmet
okuturlar yeminle..
Süleyman Soylu ile uğraşmanız onları ufaktan ufaktan
öfkelendirmeye başladı, söyleyeyim.
Bak aman ha aman diyorum!