O maddeye neden itiraz ettim?

Benim görevim, aynı davaya inandığım, aynı yolda yürüdüğüm kesimi memnun etmek değil, aksine rahatsız etmektir.

Son çıkan Kanun Hükmünde Kararname'ye getirdiğim eleştiri nedeniyle duymadığım laf kalmadı.

"Seni Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener ile aynı safta mı görecektik?" diye ayıplayanlar da oldu, Fetö'nün safına geçtiğimi iddia edenler de...

Herkesi memnun edebilmek, sadece ahmakların hayalidir. Bu nedenle yazarken her kesimi memnun etmeye çabalamıyorum.

Kaldı ki benim görevim, aynı davaya inandığım, aynı yolda yürüdüğüm kesimi memnun etmek değil, aksine rahatsız etmektir. 

Açık ve net söylüyorum.

Başıma kıyametleri de koparsanız, sizi rahatsız etmeye devam edeceğim. Nerede bir eksik, nerede bir hata, nerede bir sıkıntı görürsem, "Bu sıkıntı başımıza bela olabilir" diye ikaz etmeye devam edeceğim.

Birbirimizi rahatsız etmediğimiz, uyarmadığımız ve "Canım bişey olmaz" dediğimiz için... Birbirimizi tuzaklara, hilelere, fitnelere ve içimizde olup yanımızda olmayanlara karşı uyarmadığımız için başımıza gelmeyen kalmadı.

7 Haziran seçimlerinden bir yıl önce de yapılan hataları tekrarlamış, benzer uyarıları yapmıştım. Lakin o dönemde de tıpkı şimdilerde olduğu gibi memnun edemediğim birileri tarafından adeta şeytanlaştırılmıştım. 

Sonra...

Sonrasında, "Uyarmıştın ve haklı çıktın" diyenler çıkmıştı. 

Çok uzağa gitmeye gerek yok.

15 Temmuz darbe girişiminden iki-üç ay sonra, binlerce ByLock mağdurunun haksız yere içeride yattığını ısrarla dile getirmiştim. AK Partili pek çok belediye başkanının görevden alınması gerektiğini onlarca yazı yazmak suretiyle vurgulamıştım. 

O günlerde de birilerini memnun edememiştim ancak geldiğimiz nokta ortada. 11 binin üzerinde Bylock mağduru olduğu ortaya çıktı, pek çok belediye başkanı görevden uzaklaştırıldı. 

Ama biz bunun ceremesini Cumhurbaşkanlığı Referandum sisteminde fazlasıyla çektik değil mi?

Demem o ki...

Biz, birbirimizi memnun etmek yerine, Allah'ı memnun etmeye çalışmadıkça, başımıza gelmeyen de kalmayacak.

Elim kalem tuttuğu sürece, duymak istediğiniz sözlerden ziyade, duymak istemediğiniz rahatsız edici, uyarıcı kelimelerle seslenmeye devam edeceğim. Bu halimden memnun değilseniz, Allah aşkına gidin, yapılan her icraatı sorgulamadan alkışlayan yazarları okuyun!

"İyi de seni KHK'daki hangi bölüm rahatsız etti? Bizi hangi konuda uyarmaya çalışıyorsun?" diye soranlara tekraren anlatayım.

"15-16 Temmuz darbe girişimine karşı sivillerin müdahalesi"düzenlemesine zerre-i  miskal itirazım yok. O gece direnenlerden biriyim. Bu düzenlemeye itiraz etmek için aklımı yitirmiş olmam lazım.

Ben, aynı cümlenin sonundaki "devamı" ibaresine itiraz ediyorum. 

Şundan:

KHK yayınlandıktan sonra binlerce sosyal medya kullanıcısı, "Hadi bir Gezi eylemi daha yapın da müdahale nasıl olurmuş görün!" diye mesaj yayınladı. Kimileri ise "Sokakta gördüğünüz eylemcilere dalış serbest" diye çevresindekileri harekete geçirmeye başladı. 

Başını Anayasa Profesörü Sayın Burhan Kuzu'nun çektiği pek çok önemli isim de meseleyi aynen böyle anladı. Konuyu görüştüğüm hukukçuların neredeyse tamamı, maddenin "yeni terör olaylarını"kapsıyormuş gibi anlaşıldığını ifade etti.

Adaletin kılıçtan keskin olabilmesi için, çıkarılan kanunların da bir o kadar net ve keskin olması gerekiyor. Oysa üzerinde tartıştığımız maddede bir muğlaklık var.

AK Parti ve hükümet sözcüleri, "Bu madde aslında şunu anlatıyor"diye ardı ardına açıklama yaparak o muğlaklığı berraklaştırmaya çalışıyor.

Ancak şurasını hepimiz biliyoruz ki mahkemeler siyasilerin "düzeltme"sözlerine göre değil, önüne gelen kanuna ve yasaya göre haraket eder. Hiç bir mahkeme, açıklama üstüne açıklama yapan siyasilerden tekini arayıp, "Bu kanundaki maddenin detayları nedir?" diye sormaz, sormayacak.

Ve hepimiz biliyoruz ki bu ülke, kanunlardaki açıklardan yararlanan insanlarla dolu. 

8 yaşındaki çocuğa topluca tecavüz edenlerin bile "Kendi rızasıyla birlikte olduk" diyerek hapisten yırttığı bir ülkede yaşıyoruz, bunu unutmayalım. 

Hala bulunduğum noktadayım.

Çıkarılan mevcut kanundaki "devamı" ibaresinin düzeltilmeye ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Ancak kanun çıkarıcılar buna gerek duymuyorsa, o da onların bileceği şey.

Bunların dışında itiraz ettiğim bir madde yok. Aksine, söz verilip çıkarılmayan idamın o kanun maddesinde yer almamasına şiddetle itiraz ediyorum. 

Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener ile aynı safta olmaktan Allah'a sığınır ve bunun söylenmesini şahsıma hakaret sayarım.  

Fetö'nün safına geçtiğim şeklindeki iddialara da sadece güler geçerim. Türkiye'de "Gezi olaylarını Fetö başlattı" diyen ilk gazeteciyim. 

Dersane döneminde bu yapıya açıktan savaş ilan eden ilk gazeteciyim. 17/25 Aralık döneminde 7 Şubat MİT krizinin hiç bilinmeyenlerini ve o dönemde yayınlanan bel altı kasetlerin nerede, kimler tarafından hazırlandığını açıklayan ilk gazeteciyim. 

O dönemde çocuğu okuldan kaçırılmaya çalışılan tek gazeteciyim. 15 Temmuz gecesi daha darbe olup olmadığı soruşturulurken ortaya çıkan ilk gazetecilerdenim. 

Saat 22,30'da "Allah adına kasem olsun ki cesetlerimizi derelere köprü yapsanız dahi bu yoldan dönmeyiz. Benim yerim bugün Recep Tayyip Erdoğan'ın yanıdır" diye mesaj atan ve saat 11.15'te meydana inen bir gazeteciyim.

Bir kaç kıçı kırığa, "Ben Fetöcü değilim" diyerek beyhude bir çaba içine girecek değilim. Hiç kimse neyin ne olduğunu bilmese de, olanı biteni Allah biliyor. 

Başkasının şahitliğine ihtiyaç duymuyorum.

Dipnot: 15 Temmuz gecesi sokağa inenlere "it" benzetmesi yapan CHP'nin kuduz ağızlı vekiline, o gece sokaklara inmiş biri olarak cevap verme hakkımı kullanıyorum:

Vekil...

İt sensin!

Yorumlar