CHP İstanbul Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu'ndaki
değişim şaşkınlık verici. "Ben seçildikten
sonra Türkiye normalleşti" açıklamasını
dinlediniz mi bilmiyorum.
"İnsanlar; metroda, metrobüste birbirine selam vermeye
başladı. Birbirlerine yer verenlerin sayısında artış
oldu" diye bir şeyler söyledi.
Ama, "Eve gidince çocuklarınıza sarılın yahu. Vallahi her
şeyin çok farklı olduğunu göreceksiniz" önerisi
ise tam bombaydı. Duyan da bizi eve girer girmez
çocuklarımıza döner tekmeyle giriştiğimizi, çoluk çocuğumuzu
boğazladığımızı sanacak!
Açıklamalar bu düzeyde devam etmez inşallah.
Zira, yarın bir gün seçildiğinde, "Bakın
artık kimse sarımsak soğan kokmuyor. Herkes duş alıyor, kimse ter
kokmuyor. Lahmacun ve sucuk yiyenler günde iki üç kez dişlerini
fırçalıyor. İnsanlar çocuklarını çok sevmeye başladı. Neden? Çünkü
benim seçilmem herkesi bu hale getirdi" diyecek
herhalde...
Hele seçim sonrası "Mazbatamı
verin" demesi ve ardından inanılmaz tehditler
savurması...
İnanın kanımı donduruyor...
Oysa seçim öncesi kendisine kafa atmak istediğini
söyleyenlere bile nezaketle yaklaşan, eleştirenlere veya kendisine
oy vermeyenlere bile sarılan biriydi...Seçim sonrası 180 derece
değişti.
Geride kalan 11 gün içinde söylediklerini şöyle bir gözden
geçirelim:
Seçimden iki gün
sonra, "Mazbatamı hemen verin,
yoksa süreç daha büyük sıkıntılara sebep
olabilir" dedi.
Üçüncü gün, "145 yıldır biz demokrasi
için mücadele ediyoruz" diyerek Osmanlı
döneminde yaşanan kanlı bir olaya dikkat çekti.
Bilmeyenler için o olayı anlatayım:
Sultan Abdülaziz, Mithat Paşa'nın başını çektiği bir grup
tarafından tahttan indirildi, yerine V. Murat geçirildi. Darbe
sonrası Feriye Sarayı'na götürülen Sultan Abdülaziz'e burada onur
kırıcı davranışlarda bulunuldu. Çok kısa süre içerisinde iki bileği
de kesilmiş olarak ölü bulundu.
İmamoğlu özellikle ve altını çize çize 145 yıl önce yaşanan
bu kanlı olayı hatırlattığına göre, mazbatası verilmediği takdirde
yeni kanlı olaylar yaşanacağını hatırlattı herhalde...
Devam edelim...
Dördüncü gün, "Süreci böyle devam
ettirerek ülkeyi germeyin. Bu gerginlik
çıkar" diyerek yeni bir tehdide
başvurdu.
Beşinci gün, "İstanbul Belediyesinde
dosyalar kaçırılıyor” diyerek insanların sinir
noktalarına dokunacak bir söylemde bulundu.
Ve iki gün önce...
Kartal'da binlerce kişinin önünde medyayı hedef gösteren bir
konuşma yaptı. "İsim veriyorum; NTV'yi,
Habertürk'ü, Ciner ailesini, CNN Türk'ü, Demirören ailesini takip
ediyorum. İş dünyasına yaptıkları katkılardan dolayı kendilerini
uyarmayı kendime hak gördüğüm için uyarıyorum. Gün gelir isimlerini
anmaktan bile vazgeçerim" dedi.
Gerek CHP’liler gerekse İmamoğlu'na oy veren seçmen kitlesi
günlerdir bu sözün üzerini örtmeye
çalışıyor. "Ya canım aslında öyle demek
istemedi", "Ya bunun neresi
tehdit, adam sadece uyarıda bulundu" falan
demeler...
Hele tehdit edilen medyanın olaya yaklaşımı daha
acayip...
"Sayın Ekrem İmamoğlu'nun açıklamalarını üzüntüyle takip
ediyoruz" diye haber yapmakla
yetiniyorlar.
Safa yatmaya gerek yok şimdi!
Çünkü İmamoğlu'nun yaptığı açıklama değil, düpedüz tehdit!
Hem de öyle kapalı kapılar ardında değil, meydanlarda savuruyor bu
tehdidi.
"Gün gelir isimlerini anmaktan bile
vazgeçerim" sözlerinin ne anlama geldiğini siz
de biz de çok iyi biliyoruz.
Neyse...
Ekrem İmamoğlu'na dönecek olursak...
Henüz belediye başkanı olmadan, bu kadar tehdit savuran
birinin, başkan olduktan sonra neler yapacağını ben
kestiremiyorum.
Hani birileri Erdoğan'a yıllardır diktatör diyor
da.
Erdoğan 17 yıldır ülkeyi tek başına yönetiyor ama bu kadarını
yapmadı. Üstelik Aydın Doğan Grubu kendisine yönelik tehdit
manşetleri atarken bile böyle tehditler savurmadı.
Gazeteler, "Hırsız" dedi, "Yolsuzluk
yapıyor" dedi, "Ülkeyi
satıyor" dedi. Kendisine, eşine, çocuklarına
yayın yoluyla her türlü hakaret yapıldı ama biz kendisinden böyle
sözler duymadık.
Acaba Ekrem İmamoğlu Erdoğan'ın yaşadıklarını yaşamış olsaydı
ne yapardı diye düşünmeden edemiyorum.