RÖPORTAJ

Özlem Gürses: 'Tüm meslektaşlarım adına öfke duyuyorum!'

Sayım Çınar yakın zamanda da Sözcü gazetesinde söyleşilere başlayacak olan Özlem Gürses ile kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdi.

Özlem Gürses: 'Tüm meslektaşlarım adına öfke duyuyorum!'

GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK

SAYIM ÇINAR
sayimc@superonline.com

 Sayım Çınar, uzun yıllardır medya dünyasında olan, son dönemde Ekmeleddin İhsanoğlu ile gönüllü olarak yürüttüğü basın danışmanlığıyla dikkat çeken, yakın zamanda da Sözcü gazetesinde söyleşilere başlayacak olan Özlem Gürses ile kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdi.

Özlem Gürses'in medyaya, iktidara, muhalefete dair söyleyecek çok sözü var.


Sözcü gazetesi hayırlı olsun. Gününü belirlemediniz henüz, söyleşilerle okurla buluşacaksın. Çok katmanlı bir isimsin. Televizyon, gazete… Ankara kökenlisin, neler kattı Ankara sana, buradan başlayalım.

Benim büyüdüğüm dönemde Ankara, ki 1970 doğumluyum, orta ve orta üst sınıfın olduğu, memur ailelerin olduğu bir şehirdi. Çocukluğum genç kızlığım geçti burada. Öğrencilerin şehriydi Ankara. Modern Türkiye’nin başkentiydi. Bana şunu katmıştır: Eğitimi öncelemek, mütevazı olmak, bir çeşit görgü…

Deneme

Kamusal insan görgüsü diyebiliriz belki.

Evet. Bir mesafe, bir ciddiyet. İstanbullulara demode sıkıcı gelebilecek bir şey. Devlet vardı bizim dönemimizde. Devlet memuru bir ailenin tek çocuğuydum. Türkiye’nin bir Anadolu kentinden New York’a gelmiş gibi hissettim İstanbul’a taşındığımda.

İSTANBUL'A TEPEM ATIK GELDİM

Sarsıcı bir deneyim miydi?

İlk yıllar, ilk aylar çok ağladım. Bir de bir travmadan çıkmıştım. 23 yaşında mimardım, evli biriydim. Bir trafik kazası geçirip geldim. Herkesle savaşarak geldim. Tepem atık geldim. Boşanmıştım, aileme bana karışmayın demiştim, işimden ayrılmıştım.

Her şeye baştan başlamak adeta…

Her şeyi temize çektim. Bir de medyadaki rekabeti görünce iyice sarsıldım.

Ali Kırca, Ayşenur Arslan ile beraberdin ATV’de. Başka türlü bir gazetecilik vardı o dönemde.

Çok haklısın. Sen de o günlere tanıktın. Bugünün gazetecileri son iki yılda gördükleriyle anlıyorlar. Biz başka bir dönemi yaşadık. Günahıyla sevabıyla bir plaza dönemi. Hakikatten haber yaptık. 1,5 saatlik reklamsız bir bülteni birinci yapıyorduk. Siyaset Meydanı vardı, düşünsene. Bugün ilgi bile çekmez. İnsanlar ajandalarına yazıyordu gününü, saatini.

Kim tartışacak kim var diye beklerdik. Şimdiyse kimi çığırtanlar var.

Evet iki taraftan da propagandistler var.

DenemeTARTIŞMA PROGRAMLARINDA İTİBAR, İNANDIRICILIK YERLERDE   

Retytingler de düşük.

İtibar, inandırıcılık ve reyting yerlerde sürünüyor. Tartışma yapabilmek için farklı fikirlerden insanlar olmalı. Bugünse propagandistler var. Kendileri çalıp söylüyorlar. Muhalif gibi görünen bir şey var ama onlar da anlamlı bir şey söylemiyor. Bir de hala düşünmeye çalışanlar, üretmeye çalışanlar var.

Entelektüel de olmalıydı gazeteci eskiden. Bugünse tuhaf bir üçgen var: gazeteci, polemikçi, tetikçi.

Geçmişte söylenmiş önemi bir söz var. P&R ajanslarının sana yaptırmaya çalıştığı her şey reklam, devlet kademesinin siyasetçilerin saklamaya çalıştığı her şey de haberdir.

 KAMPANYA DÖNEMİNİ ANLATAN BİR KİTAP YAZIYORUM

Kısa bir zaman için de Ekmeleddin İhsanoğlu ile gönüllü çalıştın. Kampanya her şeye rağmen başarılı bulundu. Koşullar zordu.

Ben başarısız olduk diyorum. Kaybedilmiş bir şeyi şöyle böyle diye anlatmam. Erdoğan kazandı biz kaybettik. Adaletli ve eşitlikçi değildi kampanya dönemi. Doktora tezi yazan bir akademisyene anlattım 1,5 saat boyunca kampanya sürecini senden hemen önce. Dinleyince üzüldü. Bizim de eksiklerimi vardı, siyasi partinin de vardı. 50 sıcak gün, siyaset kampanyası, neden kaybettik, bu konuda bir kitap yazıyorum, notlarımı alıyorum. Hikayenin tamamının buradan okuyacaklar. Yanlış bir isim değildi İhsanoğlu, bunu söylemek isterim.

Homofobi, LGBT konularını bilmiyordu. Bütün azınlıklarla ilgili fikri olması gerekmez miydi?

Haklısın. Oraya gelinceye kadar temel meselelerle ilgili takıldığımız yerler oldu. Ben heba edilmiş bir fırsat olarak görüyorum. Profesyonel olarak değil gönüllü bir çalışan olarak çalıştım. Üstüne gitmeye gerek var. Şapkayı öne koyup düşünmek lazım.

ABDULLAH GÜL SİYASETEN KENDİNİ İMHA ETTİ

Kırmızı koltuk serüvenin var Star’da, Can Ataklı. Siyasetçiler o gün farklıydı bugün farklı, sen nasıl değerlendiriyorsun?

İlk konuğumuz Abdullah Gül’dü. Başbakandı. Vekilliğiyle ilgili bir sorun vardı Erdoğan’ın, hatırlarsın, Baykal çözdü o düğümü. AKP’li ilk başbakan oydu, ben de hamileydim o dönemde.

Cumhurbaşkanı olduktan sonra çok şey değişti mi sence Erdoğan’da?

Bence şimdilik diyemeyiz. Başbakanlık yapmaya hevesi var hala. Geçmişe oranla biraz daha sakin görüyorum. Siyaset yapma tarzı şekli yaklaşımı değişmiyor tabii.

Yeni başbakanımız için ne dersin?

Üzülüyorum onun için. Bana mı öyle geliyor bilmiyorum, büyük bir saflık ve naiflik içinde sevgi dolu bir şeyler anlatmaya çalışıyor, sonra bir uyarı mı alıyor, değişiyor. İhsanoğlu’na çok büyük hakaretler etti. Başbakan olmak istediğini anlamıştım o dönemdeki performansıyla. Dış politika uzmanlık alanı Davutoğlu’nun, İhsanoğlu’nun da öyle, IŞİD ve İsrail Filistin olayıyla alakalı ağır hakaretler etti.

Gürkan Zengin 'Hoca' adlı bir kitap yazdı.

Okumadım. Okumak lazım tanımak için.

DenemeKırmızı koltukta aldığın konularla devam edelim.

Abdullah Gül’ü başbakanlık konutunda konuk aldık. Tanımaktan çok memnun olmuştum. Devlet aklına sahip, mantıklı, siyasi rasyonaliteye sahip biri olarak düşündüm, AKP için de büyük bir şans olduğunu düşündüm. Köşkle ilgili bir takım çalışmalar yaptı. Siyaseten kendini imha etti bence seçimin son döneminde. Kritik virajlarda önemli inisiyatif almasını beklediğim durumlarda susmayı, beklemeyi, kendine güzellik yaratmayı düşündü. Bu açıdan bir hayal kırıklığı yaşadım vatandaş olarak. Hala o dünya için önemi bir figür. Yeter ki o inisiyatifi alsın. Çok sessiz kaldı. First lady bile daha cesaretli davrandı. Resepsiyonda yaptığı son çıkışı not aldık. Konukları sormuştun, Ali Babacan, Abdullah Gül, bir sürü insan. Gazetecilerin çok değiştiğini düşünüyorum. Her soruyu sorardık biz.

 KIZINI KAYBETMİŞ BİR AİLEYE KARŞI İNTİKAM DİYEMEZSİN

Perihan Mağden’in Cem Gariboğlu yazısını nasıl değerlendiriyorsun?

Perihan Perihan’dır. Bizi şaşırtan bir yazısı oldu mu? Avantgard, tartışmaya açık, empati yoksunu, duygudan yoksun. Enteresan bir yazar. Bir değeri var bence, bu çeşit huysuz yazarlara da ihtiyacımız var. Cem konusundaki yazıyı duygusallıktan ve Münevver’in ailesini anlamaktan uzak buldum, acımasız buldum. Bence o katili savunmuyordu. Bir katilin katil olmasını sorguluyordu. Ama aileyi anlama kısmında empati yoksunuydu. İntikam sözcüğüne karşıyım orada, kızlarını kaybetmiş bir aileye karşı intikam sözcüğünü kullanamazsın. Benim de bir oğlum var, o katil olmadı da neden Cem oldu? Bunu anlamaya çalışmak anlamlı. Gerisi korkunç yazının.

KENDİMİ 8. KATIN PERVAZINDA AYAKLARIM DIŞARIDA HATIRLIYORUM

Mehmet Pişkin olayını nasıl değerlendiriyorsun? Trajik bir videoydu. Ahmet hakan bir yazı yazdı, sonra geri vites yaptı.

Ben Ahmet Hakan’ın ilk yazısına katılıyorum. İntihara sert bakıyorum, yakın çevremde gördüm ve etkilerini izledim. Bireysel bir karardır, kimsenin kararıyla ilgili yargıda bulunamam. İntihar güzellemesi ise yanlıştır. Hem dünyada hem Türkiye’de hayata çok zor tutunan çok insan var. Kaldıramıyorlar. Hayatta kalmak çok zor. Çocuklar, ergenler... Ben kendimi 8. katın pervazında ayaklarım dışarıda hatırlıyorum. Ramak kalmıştı atlamama. Orta veya lisede. Böyle bir video izletmek çok sakıncalı. Zaten o pervazın köşesinde oturuyorlar. Bu videoyu izletmek onları arkalarından itmektir. “Bak güzelim böyle de bir şey var, bak bunu da dene.” demektir. Mehmet’in amacı bu değildi büyük ihtimalle, bir vedaydı bu. Ama uzmanlar pervazda oturanlar için yanlış olduğunu söylüyor. Fazla alkışlandığını düşünüyorum.

Samimi bir videoydu ne olursa olsun.

Şüphesiz. Ama güzellemesi kötü. Yaşamak ve yaşam hakkı her değerin üstünde. Hayatın kendisini savunmak lazım.

Deneme

SÖZCÜ BENİM İÇİN ZOR OLACAK, ÇÜNKÜ...

Sözcü’den teklif aldığında ne düşündün? Söyleşiler yapacaksın. Zor olmasa gerek senin deneyiminle.

Çok zor. Canlı yayın yaptım hep. Çok farklı. Sen hep yazdın, senin için kolay. Ben hep söyleyerek var oldum. Ekranda canlı yayında geri dönüşü olmayan gündeme ilişkindi. Anın içinde gelişenle sorumu sordum. Yazı ise bir belge. İkincisi insanların okumadığı bir ülkede kendini okunur kılmak ilginç olmak zor.

Sözcükleri farklı seçmek, bir savaş.

Heyecan verici buluyorum, çok şey öğreneceğim. Dostlarım arasındayım. Dost topraklardayım.

Enis Berberoğlu da geldi.

Ben de çok yeni öğrendim.

Partili olacak ve yazı mı yazacak?

Ekonomik analiz yapacakmış sanırım. Ben de aynı şeyi düşündüm. Örnekler var ama yine de ben biraz değişik buluyorum. Ahmet Tan, Yalçın Akdoğan örnekleri de var bir taraftan.

Birinci sayfası hep çok tartışılır Sözcü’nün ve aslında tüm gazetelerin. Sen ciddi bir renk getireceksin.

Karşılıklı olacak bu renk katmak.

DenemeHERKES KENDİ KÖŞESİNE SAVRULDU, BUNU ERDOĞAN YAPTI

Genel olarak nasıl değerlendiriyorsun birinci sayfaları?

Aslında gazetecilik öyle bir erozyona uğradı ki son on yılda. BirGün benim favorim. Gazetecilik açısından o da sorunlu, öyle birinci sayfa yapılmaz dünyada. Şöyle düşünüyorum, merkezkaç kuvvetiyle herkes kendi köşesine savruldu, bunu Erdoğan yaptı. Marjinalize etti, Kürtler olmadığı kadar marjinal, Türkler öyle, dindarlar öyle. Ortak kümelerimiz var ama oralardan bahsedemiyoruz. Yazmayacakları şekilde yazıyorlar, dil de öyle. Siyaset merkeze yaklaşmadan düzelmeyecek bu durum, herkes kendi gettosunun dilini konuşmaya devam edecek diğer türlü böyle giderse. Yakın vadede kurtuluş yok.

Ortadoğu politikası da çok tartılıyor. IŞİD, Kobane’de yaşananlar, düştü düşüyor haberleri var sürekli. Cumhurbaşkanı açıklamalar yapıyor...

Türkiye’nin bir süredir devam eden Ortadoğu politikası… Bu iktidar Türk siyasetine dün dündür, bugün bugündür lafının anıtını dikti. Demirel’in değil bu iktidarın sözü oldu artık bu. Bu kadar tutarsız. IŞİD dün bizim çocuklardı bugün terör örgütü, aynı şey Öcalan için de PYD için de geçerli…

Avrupa’da, Amerika’da yürüyüşler yapılıyor ama kimse molotof kokteyli atmıyor. Türkiye’de ise farklı bir durum söz konusu, bunu nasıl değerlendiriyorsun?

Devlet yapısı farkı bu. Türkiye’de hala bir derin devlet var. Kağıt üzerinde ekranda değil gibi görünüyor ama derin devlet var, değişen kullanan aktörler değişti yalnızca. Sosyal adaleti sağlayamadık. Zenginler daha da zengin, orta sınıf masalı anlatılıyor ama gerçek değil. Bu gösterilerin yaşandığı semtler fakirliğin, işsizliğin olduğu, yarın umudunun olmadığı yerler. İnsanları kullanmak mobilize etmek daha kolay.

İtalya’da, Yunanistan’da da işsizlik var.

Ekonomik kalkınma oralarda da problemli. Ama demokrasiyle ilgili başka bir durum var. Civilisation, medeni insan olmak, bizde çok eksik bir şey. Özde demokrasi olmalı. Hala sorunlu yerlerini yaşıyoruz biz demokrasinin. Siyasetin dili bu sorunları konuşmadan o dünyaları yaratamayız. Batıda da var sorunlar. Dünyayı okumakla ilgi de sorunları var. Elimizde olan en iyi demokrasi, en iyi yurt yapısı da modernizm.

UZAK KALINCA ÜZÜLÜYORUM! ARTI BİR'DE DE YENİLDİK

Hem gazetecilik hem televizyonculuk yaptın. Uzak kaldığın zamanlarda nasıl hissetin?

Çok üzgün hissediyorum yapmayınca. Artı bir’deydim, orada da yenildik. Gezi döneminde çok ses getirmiştik.

Neden işsiz kalıyorsun?

Ben de soruyorum kendime bunu. Bunun birkaç sebebi var. Birincisi inanmadığım işleri yapmak istemiyorum. Elimde çeşitli fırsatlar vardı başka şeylere dönüşmek için. Yapmadım.

DenemeBORSA'YI ANLAMIYORUM, NEYİ SATIN ALIYOR BU İNSANLAR?

Kendini bilmek belki…

Çok doğru. Bu son on yılda olan biten medyada, sadece kendim için değil tüm meslektaşlarım için bir öfke duyuyorum. Gazetecilerin en işsiz kaldığı dönem bu dönem. İş dünyasını hiç anlamıyorum. Savaş var kağıt üzerinde, istihbarat örgütleri cirit atıyor, Türkler Kürtler birbirini kesmek üzere, cumhurbaşkanı başbakan belli değil. Ama borsa tavan yapabiliyor. Anlamıyorum, neyi satın alıyorlar bu insanlar, nasıl oluyor bu mutluluk?

Gönüllü çalıştın basın ilişkilerinde İhsanoğlu’nun. Nasıl buldun o dünyayı?

Öyle bir dünya yok. Var olmayan dünyası Peter Pan’ın. Ali Saydam’la yaptığım programla tanıştım o dünyayla. Müşteri imkansız dünyayı istiyor ajans da neden olmayacağını anlatıyor. Farklı yaratıcı bir şey mümkün değil. Neden Ayşe Arman röportaj yapmıyor, neden baş manşet değilim? Bunlar soruluyor. Siyaset iletişimi yok. Erdoğan yapıyor bir tek o da kendi yeteneğiyle.

Hakan Gence, Ahmet Hakan, Ayşe Arman. Röportaj bolluğu yaşanıyor.

Demek ki biz hala konuşmak, soru sormak ve yanıtlar almak istiyoruz. Farklı insanların farklı sorular sorması her zaman iyidir.

ÇOK OKUNANLAR