MEDYA KÖŞESİ

Sevilay Yılman'dan ırkçılık eleştirilere yanıt: Köşe komşularımın hışmına uğradım!

Sevilay Yılman, yılbaşını Taksim'de kutlayan ve“Yaşasın Özgür Suriye! Suriye’ye özgürlük" sloganları atan Suriyelilere tepki göstermişti. Yılman, kutlamanın ardından yazdığı yazıda "Ürktüm, gitmem Taksim'e; gitmek isteyene de engel olurum" demişti.

Sevilay Yılman'dan ırkçılık eleştirilere yanıt: Köşe komşularımın hışmına uğradım!

Habertürk yazarı Sevilay Yılman, yılbaşı akşamı Taksim'de Suriyeli olduğu belirtilen bir grubun ÖSO bayrağı açarak kutlama yapmasına ilişkin yazdığı yazının ardından bazı köşe yazarlarının hışmına uğradığını söyledi. Yılman, "O yazıdan sonra başta haberturk.com’ daki bazı yazarlarımız olmak üzere birçok köşe yazarının hışmına uğradım… Ve bir kısım okurumun" diye yazdı.

Yazıyı yazdığına pişman olmadığını söyleyen yazar, “Bu sorunu bugün radikal biçimde ele almaz ve çözümü için ciddi önlemlere başvurmaz isek, 10 yıl sonra Milli Güvenliğimizi sıkıntıya sokacak bambaşka ve devasa bir sorunla karşı karşıya kalabiliriz…” dedi.

Bugün "Irkçılık yapmadım bir gerçeğe ayna tuttum!" başlığıyla bir yazı kaleme alan Yılman şunları kaydetti:

Bildiğiniz gibi, yılbaşı akşamı Taksim Meydanı’nda ÖSO Bayrağı açıp, “Suriye’ye özgürlük!” sloganları eşliğinde kutlamalar yapan Suriyeliler ile ilgili hemen ertesi günü bir yazı kaleme aldım.

Ve Taksim’deki olaydan hareketle toplumun genelinde hakim olan düşünceleri ve başta o geceki görüntüler olmak üzere bu konuda kendi adıma duyduğum rahatsızlıkları dile getirdim.

“Keşke getirmez olaydım” demem gerekiyor belki (Çünkü o yazıdan sonra başta haberturk.com’ daki bazı yazarlarımız olmak üzere birçok köşe yazarının hışmına uğradım… Ve siz bir kısım okurumun… ) ama demeyeceğim!

Bilakis tek bir kelimesinde dahi ırkçılık yaptığım şeklinde suçlanacak bir unsur yokken o yazıda, şahsımı “Irkçı, kafatasçı” şeklinde yaftalayanlara rağmen, iyi ki yazmışım ben o yazıyı!

Yazmışım da, herkesin kapalı kapılar ardında konuştuğu ancak; “Aman girmeyeyim ben bu konuya! Yanlış anlaşılırım” korkusu ile bir türlü dile getirmediği "Suriyeliler Dosyası"nın kapağını açmışım.

Hiç fena olmadı gerçekten.

En azından bu konuda kimin eteğinde ne kadar taş varsa döküldü.

Ve vatandaşın kafasını karıştıran, canını sıkan başta, “Suriyelilere TOKİ bedava ev veriyor… İmtihana girmeden üniversiteye giriyorlar… Hastanelerde öncelik sırasına sahipler” gibi ortalıkta dolaşan bir ton saçmalık; konunun en yetkili ağzı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından bizzat yalanlandı.

Bunların zaten hiçbirinin doğru olmadığını biliyordum.

O yüzden de o ilk yazının hiçbir noktasında bu tür saçmalıklara yer vermedim.

Benim yazımda dikkat çektiğim iki nokta vardı.

Birincisi ülkeleri bir diktatörün zulmü altındayken…

Ve bu zulme, faşist dikta yönetimine son vermek için Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Mehmetçikleri o topraklarda kelle koltukta savaşırken…

Esas mücadeleyi vermesi gereken genç Suriyeli sığınmacıların o geceki ruh halleriydi.

Ve o ruh hallerine serzenişte bulunmak için de aynen şöyle yazdım; “Madem ülkelerinin bağımsızlığını istiyorlar… Madem faşist yönetimden ülkelerini kurtarmak istiyorlar… O zaman Taksim’de naralar atmak yerine gitsinler onlar için o topraklarda savaşan, gece gündüz nöbet tutan Mehmetçiğimizin yanında yer alsınlar!”

Allah aşkınıza ne var bu yazıda!

Neresinde ırkçılık ya da şovenizm var?

Sonuçta ben çocuk, yaşlı, hasta, bakıma muhtaç Suriyeliler niye bu ülkedeler ya da niye yılbaşı kutluyorlar filan diye bir şey demiyorum yahu!

Diyorum ki; “Gençsiniz maşallah zıpkın gibisiniz… Gidip ülkeniz için savaş vermek varken yılbaşı gecesi Taksim’i doldurup halaylar çekip, eğlenmek ve böyle şov yapmak ise hiç yakışmıyor!”

Bakın… Samimiyetle söylüyorum, özellikle o sokakta dilenen Suriyeli çocukları görünce içim kıyılıyor.

Soğuktan, açlıktan perişan oldukları yönünde haberleri okuyunca kahroluyorum.

Hakikaten çok üzülüyorum.

Ve Türkiye’nin bu insanlara yaptığı sahiplik dolayısıyla da bir vatandaşı olarak gurur duyuyorum.

Ama bütün bu hümanistliğin yanı sıra da gencecik, eli pekala silah tutabilecek yaşta ve fizikte, zıpkın gibi gençlerin buralarda işsiz güçsüz dolaşacağına gidip ülkelerinin bağımsızlığı için savaşması gerektiğini söylüyorum.

Ha eğer bu ırkçılık ise tamam ben ırkçıyım o zaman.

Ancak bize ilkokulda öğretildiğine göre; “Bayrakları bayrak yapan üzerindeki kandır! Toprak eğer uğruna ölenler varsa vatandır!”

İkinci dikkat çektiğim nokta ise, bu konunun doğru ve zamanında ele alınmaması halinde ileride bir milli güvenlik sorununa dönüşmesinin kaçınılmaz olacağı noktasıydı.

Ki, bu hususa dikkat çektiğim için çok önemli siyasilerden, emekli asker ve iş adamlarından ve hatta gazeteci dostlarımdan geri dönüş aldım.

Arayanların tamamı aynen benim düşündüğüm gibi düşünüyorlardı.

Özellikle de; “Her ulus devlet kendi ülkesinde ciddi bir demografik yapı değişikliğine yol açacak büyük nüfus hareketlerini milli güvenlik perspektifi ile ele almak zorundadır. Ülkemizdeki Suriyelilerin iskanı meselesi hem sayıları hem bileşimleri (genç nüfus) hem de ülkede kalma iradeleri açısından uzun erimli milli güvenlik perspektifi ile ele alınması gerekli bir mesele halini almıştır. Öyle ele alınmaz ise ileride bu sorunun bir Milli Güvenlik sorunu haline dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır!” ifadelerimi çok ama çok çarpıcı ve gerçekçi bulduklarını söylüyorlardı.

Hülasa… Yazıyı bitirmeden evvel olumsuz olduğu kadar olumlu olarak da epeyce reaksiyona neden olan o ilk yazımın linkini iliştiriyorum.

Ve üzerine basa basa bir kez daha yineliyorum;

“Bu sorunu bugün radikal biçimde ele almaz ve çözümü için ciddi önlemlere başvurmaz isek, 10 yıl sonra Milli Güvenliğimizi sıkıntıya sokacak bambaşka ve devasa bir sorunla karşı karşıya kalabiliriz…”

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar