ANALİZ

Salya sümük haberciliği yüzünden...

“Vatandaşla konuş; gerekirse ajite et; şu Taksim Meydanı’nda çekilen çileyi verelim akşam haberlerinde”…

Salya sümük haberciliği yüzünden...

ADNAN BERK OKAN

 

İstanbul Belediyesi Taksim Meydanı’nı sadece yaya trafiği için yeniden düzenliyor bildiğiniz gibi…

Bunu da 240 gün içinde (inşallah) bitirecek…

İlk kazma 5 Ekim 2012’de vurulduğuna göre yaklaşık 130 gün kadar bir şey kaldı; işkencenin(!) bitmesi için…

“İşkence” diyorum çünkü medyamız ve köşe yazarlarımızın kimileri yenileme çalışmalarının ilk başladığı günden beri İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İstanbulluya “işkence” ettiğini yazıyor, çiziyor; haber yapıyor…

Bu nedenle de İstanbul Büyükşehir Belediyesi için edilmedik hakaret kalmıyor…

Eminim kasıtlı değiller…

Onların hedefinde tek şey var: Haber yapmak…

Taksim Meydanı’nın sadece yaya trafiği için hazırlanmasının muhteşem bir girişim olması benim meslektaşımın umurunda bile değil…

O yenileme çalışmaları bittiğinde hem estetik ve hem de trafik olarak ortaya mükemmel bir iş çıkacağını da ya göremiyor ya da görse bile anlık olarak işine gelmiyor…

O da ne yapıyor?..

Bugüne bakıyor…

Yani çekilen çile(!)ye…

Ve biliyor ki bu millet “mutluluk verici haber”i, sevmez…

Ve biliyor ki bu millet “yüz güldürecek” haberden hazzetmez…

Salya sümük ağlatacak habere ise bayılır…

Eziyet çeken, işkence gören vatandaşı izlemek bu millete büyük keyif verir…

Başkalarının çektiği acıdan orgazm olan milyonların yaşadığı bir ülkedir burası…

O halde haberler de ona göre olmalıdır…

Dediğim gibi…

Haber müdürü ya da genel yayın müdürü birisinin eline mikrofon, diğerinin sırtına kamerayı verip Taksim’e yollar…

“Vatandaşla konuş; gerekirse ajite et; şu Taksim Meydanı’nda çekilen çileyi verelim akşam haberlerinde”…

Ve görev başlar...

Yürümeyen trafikte, özel otomobilinin içine tek başına kurulmuş ve gidemediği için burnundan soluyan İstanbullu(!)ya sorulur:

“Efendim bu Taksim Meydanı’nın yaya trafiği için düzenlenmesi çalışmaları için ne düşünüyorsunuz?.. Memnun musunuz?”

Alacağı cevabı bal gibi bildiğinden dudaklarına çok önceden alaylı bir gülümsemeyi zaten kondurmuştur…

Özel arabasından ayrılmayı sevgilisinden ya da çoluk çocuğundan ayrılmaktan daha zor belleyen İstanbullu(!) da Şişhane’den Taksim’e metro ile gitmektense otomobilin içinde bir saat pinekleyerek gitmeye tercih ettiğini unutarak verir veriştirir Belediye başkanına ve hatta hükümete…
 

Sözü nereye mi getireceğim?..

O halde burada kesip söyleyeyim:

Dün akşam izlediğim (Birand’dan kalma alışkanlık) Kanal D ana haber bültenine…

Taksim Meydanı’nı yaya trafiğine hazırlama çalışmaları çerçevesinde Tarlabaşı Caddesi 20 günlüğüne trafiğe kapanmış ya; işte onu haber yapıyor arkadaşlar…

Daha doğrusu, “Haber yokluğunda haber üretmek” için çıkmışlar Taksim’e…

Az önceki sorunun muhatabı olan arkadaş 20 gün Taksim’e metro ile gitse mesele yok…

Yok ama hayır!..

Beyefendimiz ya da hanımefendimiz anasının rahminden özel otomobille avdet etti ya dünyamıza…

İlle de otomobiliyle gidecek…

Tabii bizim televizyon muhabiri mikrofonu kimin ağzına dayasa hep aynı şikâyetler dökülüyor gül dudaklardan…

Belediyeye ve (çaktırmadan) hükümete hakaret…

 

Yahu Allah aşkınıza biraz sabır…

Hiçbir abat çalışması ortalığı bir süre berbat etmeden olmuyor ne yazık ki…

Hele hele İstanbul gibi ancak yıkılarak yapılabilecek bir şehirde bir yerleri (geçici olarak) berbat etmeden abat etmek mümkün değil…

Hâlbuki Taksim Meydanı inşaatı bittiğinde tadından yiyemeyecekler…

Çektikleri bütün acıları unutacaklar ama yok; sabır yok…

Medya da kaşıyınca iyice çileden çıkıyorlar…

 

Efendiler!..

Burası İstanbul!..

Ve bu İstanbul, şu beğenmediğiniz, aşağıladığınız “İslâmcılar”(!) belediye başkanı oluncaya kadar yağmalanmış, kocaman bir Anadolu köyüydü…

Son 19 yıldır kentleşmeye başladı…

Unuttunuz mu metrosuz geçen Taksim – Levent yolculuklarınızı…

Bir saten önce gidebiliyor muydunuz?..

Tabii ki gidemiyordunuz…

Şimdi ise 12 dakika…

Ama dün gibi hatırlıyorum…

Metro çalışmaları yapılırken de bazı televizyon habercileri yüzünden belediyeye ve hükümete yapmadık hakaret bırakmamıştınız…

 

Yahu ne nankörsünüz be!..

Tarlabaşı’nı unuttunuz mu?..

O mezbelelik halini…

O zaman da Bedrettin Dalan’a sövüyordunuz…

Ne yapmıştı Dalan?..

Adım başı geneleve dönüşmüş o tarihi mahalleyi yıkıp geçmişti…

Yıkıp geçinceye kadar Tepebaşı’dan Taksim’e otomobil/otobüsle gidiş bir saatten fazla sürüyordu…

Düz yol da değildi ki inip de yürüyesiniz?..

Dimdik yokuş…

Peki bugün nasıl?..

Mükemmel…

20 yıl öncesinden çok daha yoğun otomobil trafiğine rağmen mükemmel hem de…

Ya yapılmasaydı?..

Yani; o mezbelelik, genelevlere dönüşmüş semt ya yıkılmasaydı ne olacaktı?..

Bugün Tepebaşı – Taksim arasında araç trafiği hiç olmayacaktı büyük ihtimalle…

 

Efendiler!..

Dedelerimizin, babalarımızın sabırsızlıkları, bazen de açgözlülükleri, kimi zaman ise görgüsüzlükleri yüzünden yıllardır acı çekmiyor muyuz?

Ve günümüz gençliği kimimizin çağdışı ihtiraslarının çilesiyle yüklü yaşamak zorunda kalmadılar mı?.

İşte; 20 gün Şişhane’den Taksim’e metro ile gitmeye katlanamıyor bir genç adam…

Oysa babası ve dedesi de katlanamamıştı aynı 20 günlere…

Ve başta İstanbul olmak üzere bütün büyük şehirlerimiz estetik yoksunu kocaman birer köye dönüştü...

 

Herkes ve yıllardır hep aynı soru:
Ne olacak bu memleketin hali?.

Sorunun sahipleri memleket için kıllarını kıpırdatmayıp yıllarca başlarını iki ellerinin arasına alıp sadece sordular:

Ne olacak bu memleketin hali?.

Ama…

Memleketin halini merak etmekten düzeltmeyi akıl edemedikleri içindir ki önce “geri kalmış ülke” sonra da “gelişmekte olan ülke” kulvarında patinaj çektik durduk.

Tam yürümeye ve hatta koşmaya başladık bu defa da “ama ne bu hal böyle?.. Yollar delik deşik, biz şimdi yirmi gün Taksim’e nasıl çıkacağız?” diye ağlaşıyoruz…

Yahu sabır be sabır…

Çok değil sadece 20 gün…

Bakın işte Taksim Meydanı’nın yaya trafiğine açılması için de sadece 130 gün kaldı…

İlk kazma vurulduğu gün nasıl da ağlaşıp durmuştunuz ve ben o gün de buna benzer bir yazı yazmıştım…

Ben umutla (ki güzelim İstanbul’da kırk yıl yaşadıktan sonra terk ettiğim halde) Taksim’in 130 gün sonraki halini bekliyorum…

Siz 20 gün için Şişhane’den Taksim’e metroyla ve hem de sadece 2.5 (iki buçuk) dakikada gitmeyi göze alamıyorsunuz…

E, ama olmaz ki; böyle de tembellik olmaz ki…

Kolayını bulsanız Şişhane’den Taksim’e değil, Şişhane’den Tepebaşı’na bile özel arabalarınızla gideceksiniz…

Oysa aradaki mesafe sadece 200 metre…

Sizi gidi tembeller sizi…

 

adnanberkokan@gmail.com

ÇOK OKUNANLAR