MEDYA KÖŞESİ

Julian Assange'ı şoke eden Taraf sorusu!

"Yeni Medya Düzeni Konferansı”na katılan WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange, Batı ülkelerine kıyasla Türkiye’nin medyasından utanmasına gerek olmadığını söyledi.

Julian Assange'ı şoke eden Taraf sorusu!
GAZETECİLER.COM
Doğuş Medya Grubu'nun düzenlediği Yeni Medya Konferansı'nda konuşan Asaange çarpıcı açıklamalarda bulundu.Oğuz Haksever'in Taraf gazetesi hakkındaki sorusu karşısında yer şaşkınlık yaşayan Assange ne diyeceğini bilemedi.

Haksever, Wikileaks belgelerinin Tükiye'de yayımını üstlenen Taraf gazetesinin belgeleri traşlayarak yayınladığını söyledi. Assange, şaşkınlıkla karşıladığı soruyu geçiştirdi...

Oguz Haksever: Wikileaks'in Turkiye'de anlaşıtığı kuruluş bazı belgelerı traşlamış... Bu sizde hayal kırıklığı yarattı mı?

Assange: Bilmiyorum ama redaksiyon amaciyla kestiklerini umud etmek istiyorum.

İngiltere'nin başkenti Londra'da ev hapsinde tutulan WikiLeaks sitesinin kurucusu Julian Assange video konferansla yaptığı konuşmada ntvmsnbc'den Nihan Bora'nın haberine göre şöyle konuştu:

Şu anda ev hapsinde tutuluyor olmasaydım Türkiye'de olmak isterdim.

Çocuğa gerçekler söylenmeli mi? Geriye dönüp baktığımda bana sorarsanız öğrendiğim şu oldu, bu her zaman açık değildi. Bugüne kadar gerçekle olan ilişkimiz son derece karışık, mali meseleler, entrikalar ve politik varlıklar içerisindeki karmaşık ilişkiler sonucunda karışık bir şekilde saklanabiliyordu. Gerçek hakikaten reform yaratmaya yeter mi? Hayır yetmez, sorun da bu. Gerçekle her şeyi değiştiremeyiz, ama gerçekle birlikte birçok şeyi değiştirme umuduna sahip olabiliriz. Bu umut birçok ülkede yeşerdi. Daha geçen hafta WikiLeaks 5. yılını doldurdu.

TÜRK MEDYASI UTANMASIN
Dünya üzerindeki birçok medya şirketini karşılaştırma… Türkiye’nin medyası dolayısıyla utanmasına gerek yok, batıya kıyasla tabii. Medyası kendi içinde utanç duymalı, birçok reforma ihtiyaç var.

Bunlardan bir tanesi de Kürt taraftarı, gazetecilerin hapiste tutulmaları gibi. New York Times, Guardian gibi yalancı peygamberleri, El Pais’i, Fox News’i de katmak lazım. Aslında Türk medyası daha güçlü ve daha tutarlı. Bu bence Türkiye’de bir trend. Bu sadece Taraf Gazetesi tarafından ortaya çıkartılan yeni bir şey değil.

Kendi kendine Türkiye’de çıkmakta olan farkındalık hissinin dışa vurumu. Gelişmekte olan ülkelerde  medya sadece basın toplantıları için AP veya New York Times tarafından öne sürülmüş bildirgeleri toparlayan bir araç değil artık.

Kitleler Hollywood tarzı agresyonu ön plana alan motiflere yakın hissediyorlar. Kendi tabloid basınınız var mı? Kendi kültürünüzün dünyaya bakışını gösterebilen, Hollywood tarzı olsa da olmasa da medyanız, sinemanız var mı? Yoksa agresif bir şekilde üstünüze dayatılan Hollywood tarzı kültürün aynısını kopyalamak mı istiyorsunuz? Ki burada kopyalanan şey o ülkelerdeki dominant elitin gücü.

KURTLAR VADİSİ ŞAŞIRTTI
Şimdi Kurtlar Vadisi’ni gördüğümde garip bir şekilde şaşırdım ama haz alarak şaşırdım. Gerçekten başka bir Hollywood filmi, Müslümanları öldürmekten ziyade konu İsrail üzerineydi.  Bu kontrast yüzünden gerçek olabilecek bir şey ışıyor sanki. Birbiriyle çelişki arasında.

Dünyanın nasıl bir geleceğe doğru yol aldığını düşünmeye başladığımda, gazeteciliği düşünmeye başladığımda son derece umutlu olduğumu düşünmeye başlıyorum. İletişim, telekomünikasyon ve devlet yardımları sayesinde birçok perspektifi alabileceğiz.

Fox News’i de göreceğiz ama öteki tarafta da Kurtlar Vadisi olacak. Küresel anlamda bütün bunların altında bireylerin birbirileriyle iletişebildiği bir dünya olacak. Yazdıkları şeyleri iletebildikleri bir ortam olacak.

Aşağıdan yukarıya gelen gazetecilik türü, yani insanların kendi deneyimlerini birbirleriyle paylaşabilmelerine fırsat veren bir teknolojiyle beraber devlet menşeli gazetecilik arasında birçok kutuptan perspektifleri bir araya getirebilecektir. Hem yöneten elitlerin bakışları hem de iktidara yakın olamayan kesimlerin de perspektiflerini hesaba katıp bize gösterebilecektir. Bunun mühendisliği de son derece zordur.

VISA KARTIYLA BAĞIŞ YAPAMAYACAKLAR
WikiLeaks 5 sene önce benim tarafımdan en zor bazı noktalara temas etmeye çalıştı. O zamanlar sansür, yani yayınlanmadan önce ve yayınlanmadan sonra son derece sansüre açık bu malzemeyi kamuya açmak fikriyle başladık yola ve bu zor bir işti. Açıkçası birçok gazetecinin deneyimlerine göre bizim işimiz daha kolaydı. Biz hükümet belgeleriyle ilgileniyorduk. Bu ya bir gerçekti ya da yanlıştı. Tabii ki arada yorum kattığımız oldu. Temelde biz bastırılan, gizlenen, tehditlerle bastırılan bilginin medyaya, kamuya ve agresif saldırılara karşı bir cephe olarak ortaya koyduk.

Buradaki saldırıların agresif olduklarını söylemeliyim. Evet başarılı olduk ama çok da acı çektik. Kurum olarak finansal bir ambargo altındayız. Hiçbir devlet söylemi beklemeden bizim bütün finansal desteğimiz sabotajlandı. Ceplerinde VISA kartı olan arkadaşlar, bir gün gelip WikiLeaks’teki faaliyetlerini desteklemek isterlerse bunu yapamayacaklar.

Siz cebinizde ABD dış politikasının söylenmeyen bir silahını taşıyorsunuz. Aslında burada sadece ABD dış ilişkilerden bahsetmiyoruz. Bu, Washington elitinin saman altından yürüttüğü herhangi bir hukuki tümseğe kesinlikle dokunmadan yürüttüğü bir ambargodur. Bu benim ev hapsinde geçirdiğim 498'inci günüm, herhangi bir hukuki dava sonuçlanmadan. Ben herhangi bir şeyle suçlanmadım. Ancak şimdi ev hapsindeyim.

BU KADAR EZİYETE DEĞER MİYDİ?
Bu kadar eziyete değer miydi sizce? Birçok zorlukla başa çıkmaya çalıştım ama yayınlamaya devam ediyorum. Evet ev hapsindeyim ama bakın sizinle konuşabiliyorum. Gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşen gelişmeler şu anda ve aynı zamanda Wall Street’teki ayaklanmalar biraz da kusurlu, her gün biraz daha büyüyorlar. Tarihteki bütün reformların da böyle başladığını biliyoruz. Şu anda hızlı bir şekilde büyüyorlar.

Gazetecilerin görevi halka reform talebini dile getirme fırsatını vermek ve halkın aslında ellerinde yenilmez olmaya yetecek bütün rakamlara sahip olduklarının farkına varmayı sağlamak."

SORU CEVAP
“İnternet üzerinden serbest bilgi kabul edilebilir bilgidir ama en iyisi değildir, bunu nasıl yorumlarsın?”
sorusuna Assange şu yanıtı verdi: “Üç esas model üzerinden giderek anlatılabilir. İnsanların bilgileri bir taraftan görüp bir taraftan reklamlarla aklını karıştırmak. Üçüncü olarak da bir şekilde insanların tüm işi yapmalarını sağlamak bilgiyi üretmeleri için, kendileri yapmak yerine tüm bu bilgiyi üretmesini sağlamak. Yani bedelsiz olan bilginin iyi olup olmadığına gelirse çoğu epeyce iyi olabiliyor. Tüm bu problemlere rağmen Wikipedia gibi kuruluşlar yoğun bir şekilde bilgiyi yayıyorlar. Bu bir gerçek ve bunlar bu bilgiler bir sonuç olarak sıklıkla farklı farklı gündemlerin kamuyu etkileme savaşlarından çıkıyor. İşe de yarıyor.

Ücretsiz olarak kamuya ulaştırılabiliyor. Bilginin sadece bu şekilde mi üretileceğini söyleyebiliriz? Hayır. Bizim burada yapmamız gereken şey farklı gündemleri, bilgi oluşturacak gündemleri bir araya getirmek. Propagandanın çarpışmasıyla veya sanayi açısından gelenler veya bireylerin arkadaşlarıyla olan iletişimleri veya sadece para için yapan veya sadece mantıksal nedenle yapan insanlar, önemli olan tüm bu motivasyon içeriklerini bir bilgi yelpazesi içerisinde mümkün, ulaşılabilir kılmak... Halk için ki onlar için tarihi bir önem kazanabilsin.”

TÜRKİYE İLE İLGİLİ DÖKÜMANLAR
Oğuz Haksever’in “Türkiye ve küresel meselelerle ilgili sorular soracağım. Öncelikle Türk hükümeti ile ilgili Amerikan dış politikası ile ilgili…” sözleri üzerine şöyle konuştu:

“300 bin civarında bir materyalden bahsedebiliriz. Sırf bu meseleyle ilgili olan yayınları düşünürsek rafların olduğu bir odayı tamamen doldurabilirsiniz. Bu kitapların ne kadarı Türkiye’yle ilgili? Daha diplomatik dalgalarla ilerliyor. 2004-2010 arasında yoğunlaşmış durumda. Türkiye’den ve diğer başka ülkelerden Irak’ın dışına yayılan yönde. Türkiye, ABD tarafından bölgesel yükselen bir güç olarak algılanıyor. Güney Amerika’ya, Asya’ya veya Hindistan’a benzer bir durum. Türkiye jeopolitik bağlamda bir geçiş noktası üzerinde. Gerçekte literal bağlamda söylüyorum, coğrafik nokta Avrupa’nın Ortadoğu’yla, Asya’yla yine aynı şekilde Uzak Doğu’yla birleştiği nokta. ABD tüm bu bölgeleri etkileyebilecek bir üs olarak, cihaz gibi görüyor.

Bununla ilgili son 6 aydaki çıkan materyallere bakın bundan hareketle bile zaten görülebilir. Yine ilginç gelişmelerden biri Türkiye’de de şu, Türkiye’nin kendisini politik bağlamda bulması. Yani bir bağlam bir mantık buluyor kendi bulunduğu yerde bağımsızlığıyla ilgili. Tabii ki bu da İsrail’de alarm etkisi yaratıyor.

Sadece Türkiye’yi askeri tehdit olarak algıladıklarından değil, insanların akıllarında yanlış izlenimler olabiliyor ama Türkiye daha ziyade ABD’nin kazanmaya çalıştığı bir köle gibi değil. Türkiye’nin kendi hayal dünyası, çeşitli noktalarda diplomatik temaslar vardır. Suriye’de olanlar aynı şekilde, İsrail’le ilgili kötü duygularla da alakalıdır diyebiliriz. Ama buna rağmen umuyorum ki görüyorum da, Türkiye bu yolda büyüme yolunda bağımsızlığını geliştirme yolunda. ABD’nin istihbarat ajanslarından tamamen bağımsızdır diyemeyiz. Şu aşamada Türkiye ilk hemen istenen şeye hemen cevap veren bir ülke değil, bu da gurur duyulabilecek bir nokta.

BELGELERİN TRAŞLANMASI
Oğuz Haksever, “Belgeleri yayınlayanlar bir kısmını traşlamış, bu sende hayalkırıklığı yaşattı mı?” diye sorunca Assange, “Türk kuruluşu mu bunları imha etti veya kaldırdı diyorsunuz?” dedi.

Haksever’in “Bazılarını vermemiş” sözü üzerine Assange, şu ifadeleri kullandı: 
“Yani redakte edildi herhalde onu kastediyorsunuz. Bazı çalıştığımız kuruluşlar var, onlara verdiğimiz kaynakları redakte etmişler. Bunların bazıları kabul edilebilir şeyler. Mesela birinin Suriye ile insan hakları eylemcisinin ismini çıkarmak gibi, gerçek bir insan hakları eylemcisi vs. Ama sıklıkla medya kuruluşları, özellikle de Batı'da bazı kilit detayları ortadan kaldırmışlar. Bunlar arasında yolsuzluk, sahtekarlık gibi bilgileri çıkarmışlar.

PKK'YA ABD YARDIMI
Haksever,  “Devletlerin gizli örgütlerinin başka devletlerdeki sorunlu yasadışı örgütleri destekledikleri konusunda yaygın bir düşünce vardır. Amerika tarafından zaman zaman desteklendiğine dair şikayetçi olurlar, ne dersin?” sözleri üzerine Assange, “Sanıyorum burada PKK’ya gizli destek verilmesinden bahsediyorsun. Türkiye için çok önemli bir konu. Ben PKK’nın Türkiye’yle çatışma konusunun detaylarını tam olarak bilmiyorum. Ben iki tarafta da istismarın fazla olduğunu görüyorum. Şiddet içeren her olayda beklenen durumlar. Türk halkının gizli bir şekilde militarize edilmiş bir düşmanı bilmeye hakkı tabii ki var. Amerika dünyanın her yerinde bu tip eylemlere karıştı.

Mesela Çin’deki bir durum Amerika için tehdit oluşturabilir mi, tabii ki oluşturabilir. Teknolojik açıdan oluşturabilir. İstatistiklere baktığımızda gördüğümüz şu, Amerika’nın askeri ve istihbarat operasyonlarına harcamasının onda birini kesseniz bu yeter zaten. Avrupa aslında bir süper güç, bunu çoğu insan söylemiyor. Bir yerde NATO diyebiliriz.

MEDYA TAMAMİYLE YOK EDİLSE
Assange, “Wikileaks bilgi özgürlüğünü nasıl etkiliyor?” sorusu üzerine  şöyle konuştu: “Medya kartelleri gerçekten büyük bir sorun. Hatta öyle diyebilirim ki, bazı zamanlarda kendi kendime düşünüyorum medya tamamiyle dünyadan yok olsa iyi olmaz mı? Organize medyadan bahsediyorum. Organize medya yolsuzluktan geçilmeyen bir etki ki, bazen tamamıyla yok edilmesini düşünüyorum. Organize edilmiş medya, medya kartelleri korkunç bir batağa saplanmış, bazı durumlarda reform edilemeyecekler mi? Bilmiyorum. New YorkTimes veya belki Murdoch’un uzantıları ve onun gibi büyük medya kartellerinde durum o kadar çürümüş ki, bu kurumların tamamiyle ortadan kalkmasıyla son bulabilir. Birincisi, gizli bilginin bir savaştan sonra nasıl ortaya çıktığını gören biri olarak ve bu bilginin bana gösterdikleri sonucunda şöyle bir sonuca vardım; her savaş aslında medya  aracılığıyla bir sonuca ulaşır. Irak savaşı en meşhur savaştır. Yalanlar üzerine temellenmeyen o küçük kısım bile, Saddam Hüseyin’in yerinden edilmesi gerektiği... Arap baharı ne oluyor peki? Benim Arap arkadaşlarım diyor ki ‘Eğer Tunus olmasaydı, ilk ayaklanacak olan Irak halkı olacaktı. Oradaki Türkler ve Şiilerden...

Oğuz Haksever’in “Yalanlar savaşı doğurabiliyorsa, gerçekler barışı doğurmaz mı?” sorusuna “Medya kuruluşları üzerinde denetim mekanizmaları oluşturabilirsek, artırabilirsek, iktidardan zehirlenmelerini engelleyebilirsek demokrasilerde savaşı engelleyebiliriz. En azından bugüne kadar aldığımız yarayı hafifletebiliriz” diye yanıt verdi.

“Biz gazeteciler çok mu safız?” sözü üzerine Assange; “Evet, bayım. Hepimiz safız. Gazetecilerin önündeki en büyük engel, her konunun uzmanı olduğu izlenimine kapılıyorlar. Bu gazeteciliğin ilk günahıdır. Bu tür bilgi dengesizliği temel anlamda bir çürümeye yol açıyor. Gazetecilik ile okur arasında kopukluğu başlatan bir çelişki. Kim bana bu konu hakkında doğruyu gerçeği verebilir diye etrafa bakıyorlar? Gazeteciler ekonomik bir işin içine giriyorlar. Bilgi sunuyorlar. Diyorlar ki, bu bilgi, okurun başka şekillerde ulaşabileceği bilgiden daha doğru ama ekonomik açıdan konuşursak, bilginin doğruluğu önemli değil, önemli olan okurun ikna edilebilmesi. Dolayısıyla, bu şöhretli gazeteciler bazı hikayeleri abartabiliyorlar, olmayan gerçekleri ortaya atabiliyorlar, anonim bir rivayet olarak ‘Bana şuradan şunu söyledi’ gibi veya uydurma fikirlerle çıkabiliyorlar. Okurlar bunun sağlamasını yapamayacakları için kendisine satılan ürünün doğru olup olmadığını öğrenemiyorlar. İkinci el araba almaya benziyor.

Batılı gazetecilik, Batı gazeteciliğinde tepeye çıkan en yüksek noktaya erişen gazeteciler bu ikinci el araba satanlar. Yalanların sağlamasını yapmıyor okuyucular. Yalanlara inanmak doğruyu soruşturmaktan çok daha kolaydır. Biz kendi yaptıklarımız içerisinde, bilimsel bir gazetecilik kavramı geliştirmeye çalıştık, bir şeyin analizini yayınlarken, o analize giren, elimize geçebilecek bütün kaynaklara ulaşmaya çalışıyoruz ve onu koymaya çalışıyoruz. Bu fizik, kimya olabilir.
Bir keşif yaptığınızı düşünüp söylediğinizde bir akademik yayında, verilerin hepsi çevrimiçi yayınlanmalı ki, diğerleri bu araştırmayı sağlamaya sokabilsin. Böylelikle bilim adamları sizin yalan söyleyip söylemediğinizi anlayabiliyor. Yalan söyleyenler mi? Onları da bırakalım, halkla ilişkiler ajansları ilgilensin!

Oturup okumaya kalksam 30 yılımı alır. Türkiye büyüyen bir bölgesel, aynı zamanda büyüyen bir kültürel güç. ABD, Türkiye’yi her zaman kutuda hapsetme amacı güdüyor. Kutuyu istediği zaman kendi çıkarları uğruna kullanabilecek. Örneğin birkaç yıl içerisinde gördüğüm kadarıyla Türkiye, ABD tarafından bir araç olarak kullanmaktan rahatsızlığını belirtiyor.”

ÇOK OKUNANLAR